Bir zamanlar arabesk filmler oldukça popülerdi. Oyuncular değişse de filmlerin konusu temelde aynıydı. Filmin başında mağdur ve mazlum olan kahramanımız, filmin sonuna doğru güçlenir ve kötülerin hakkından gelirdi. Halk, bu senaryoyu sevmişti. Mağdur ve mazlum olanı kendisine yakın hisseden halk, kahramanımızın, filmin sonunda kazanması ile mutlu olurdu. Film boyunca mağdur ve mazlum kahramanımızın, kazanmak için yaptığı her kötülük görmezden gelinirdi. Bu psiko-sosyolojik durumu toplum mühendislerinin gözden kaçırdığı düşünülemez.  İşte, zat-ı şahanelerinin siyasette fenomen olmasının temelinde  “arabesk tarzı siyaset” senaryosu vardır. Bandı biraz geriye sarıp hatırlayalım.

Kurtlar Vadisi’nde Çakır’ın öldürülüp Polat’ın başrole geçmesi gibi öncelikle yardımcı oyuncumuzun filmin baş kahramanı olması gerekiyordu. Bunun için zat-ı şahanelerine gölge yapan Necmeddin Erbakan’ın 1998’de partisi kapatıldı ve Erbakan’a siyaset yasağı getirildi. Böylece zat-ı şahanelerinin yolundaki en büyük engel kaldırılmış olundu. Sonra, halkın sempatisini çekecek bir mağduriyet gerekiyordu. Zat-ı şahaneleri, 1997’de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken Siirt’te okuduğu bir şiir nedeni ile 1999’da 4 ay 10 gün hapis cezası alır ve siyesetten men edilir. Film başlıyor ve kahramanımız artık mağdur ve mazlum… En büyük rakibi Erbakan’ın yoldan kaldırılmasından sonra tabanın bu yeni mağduriyet akımına tepkisini ölçmek gerekiyordu. Zat-ı şahanelerinin başında olduğu ekip, Milli Görüş geleneklerini de sıfırlayarak, 2000’de Erbakan’ın desteklediği Recai Kutan’ın karşısına Abdullah Gül’ü çıkardı. “Yenilikçiler” kazanmayı beklemediği bu yarışta, tabandan önemli oranda destek aldıklarını gördü. Bu rüzgar ile 2001’de zat-ı şahaneleri kendi partisini kurdu. Basına da yansıyan, Abdurrahim Karslı’nın evinde gerçekleşen toplantının detaylarından, kuruluşta “dış mihraklar”dan icazet alma sürecini de okuyabilirsiniz. Siyasi yasaklı bir siyasetçinin kurduğu ve farklı görüşte birçok insanı çatısında toplayan, demokrat görünümündeki bu yeni parti, zat-ı şahanelerinin siyasi yasağı nedeni ile katılamadığı, 2002 seçimlerinden büyük bir başarı elde etti. Abdullah Gül başbakanlığında kurulan yeni hükümetin ilk icraati, zat-ı şahanelerinin siyasi yasağını kaldırmaya çalışmak oldu. Şaşırtıcı olan, CHP’nin buna desteğiydi. Zat-ı şahanelerini meclise sokabilmek için anayasanın 67, 76 ve 78. maddelerinde yapılan değişiklikler CHP’nin desteği ile meclisten geçti. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer veto etse de, CHP desteğini sürdürdü ve yasa değişiklikleri olduğu gibi tekrar meclisten geçti. Sezer, onaylamak zorunda kaldı. CHP, değişiklikleri AYM’ye götürmedi. Bir bahane ile Siirt’te seçimler iptal edildi ve zat-ı şahaneleri Siirt’ten vekil seçilerek meclise girdi. Bir el, zat-ı şahanelerine yol açmıştı. Aynı el, Erbakan’ın 2003’te biten siyaset yasağını “kayıp trilyon” davasından, ömür boyu siyaset yasağına çevirerek zat-ı şahanelerine sorun olmaktan çıkardı.

2007 hareketli bir yıl oldu. Önce Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 krizi ile yeni bir mağduriyet yaşandı. Tekrar gelen mağduriyet, Türk siyasi tarihinde ilk defa, iktidar olan partinin oy oranını artırarak tekrar iktidar olmasını sağladı. Sonrasında Ergenekon davası başladı. Bilinen ama dokunulamayan “üst akıl”a ilk defa dokunulmuştu. Mağdur ve mazlum kahramanımızın, kötülerin hakkından geldiğini  düşünen halk, davaya yüksek oranda destek verdi. Bu rüzgar ile 2007 Cumhurbaşkanlığı referandumu %68 ile kazanıldı. Ergenekon davalarına reaksiyon olarak 2008’de AKP’ye kapatma davası açıldı. Bir oy ile 2008’de AKP kapatılmaktan kurtuldu. Yaşanan bu mağduriyetler AKP’yi 2011’de %50 gibi rekor bir oy oranı ile iktidara taşıdı.

2011 sonrası AKP’nin siyasetsizlik dönemleri… İç ve dış siyasette yalpalamalar başladı. Filme mağdur ve mazlum başlayan kahramanımızın mağduriyetlerine odaklanan halk, bu yalpalamaları ya görmezden geldi ya da “Vardır bir bildikleri” diyerek bir hikmet aradı. Yalpalamalarını gözlerden kaçırmak isteyen AKP, arabesk tarzı siyasete başladı. Sürekli mağduriyetini gündeme getiriyor ve yalpalamalarında aslında kendisinin mağdur olduğunun propagandasını yapıyordu. Hatta kendisini mağdur göstermek için toplumsal çatışmaya sebep olabilecek “Kabataş yalanı” gibi bilinçli ve örgütlü yalanları söylemekten de geri durmadılar. IŞİD Diyarbakır’da bomba patlattı, Atatürk Havaalanında onlarca kişiyi öldürdü ama mağdur onlardı. Zat-ı şahanelerinin Oslo’ya, PKK ile görüşmesi için gönderdiği MİT yöneticilerinden Afet Güneş’in “Metropolleri bombalarla doldurdunuz. Hepsini biliyoruz” dediği bombalardan biri Ankara’da patladı, mağdur yine onlardı. Kayseri’de patladı, İzmir’de patladı. Ve mağdur hep onlardı. Dolar düştü mağdur oldular, dolar yükseldi mağdur oldular. Mısır’daki darbeden Gazze’ye düşen bombadan hep onlar mağdur oldu. Yolsuzluk yaptılar onlar mağdur oldu, çocuklara tecavüz ettiler, mağdur yine onlardı. Milyonlarca insanı mağdur ettiler ama mağdur sıfatını hep ve sadece kendilerine uygun gördüler. O kadar çok mağduriyet tükettler ki, tüketecek mağduriyet kalmamıştı. Kalmamıştı derken, zat-ı şahaneleri Rusya’da Putin ile görüştükten hemen sonra Türkiye’yi uluslararası arenada rezil edecek bir olay ile mağduriyet üretmeye çalıştı.

15 Mart’ta Hollanda’da seçim var. Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Hollanda’dan referandum çalışması için izin istiyor. Hollanda makamları seçim haftasında olduklarını belirterek, 15 Mart’tan sonra gelmelerini rica ediyor. Çavuşoğlu gitme konusunda inad edince, izin verilmiyor. Hollanda makamları Türk Büyükelçiliğine, gelecek başka kimse olup olmadığını soruyor. Elçiliğimiz milli sporumuz, yalana başvurarak “Gelecek kimse yok” cevabı veriyor. Sonrasında Almanya sınırından Aile Bakanı araba ile diplomatik izin ile değil normal bir vatandaş gibi giriyor. Hollanda makamları durumu fark edip, hanım kızımızı durduruyor ve yolculuğun belirtilen şekilde olmaması nedeni ile haklı ve hukuka uygun olarak deport ediyor. Çavuşoğlu’na diplomatik izin verilmeyince, Aile Bakanı ile vatandaş izni ile girip, kendilerince Hollanda makamlarını aldatacaklardı. AKP ileri gelenleri ve zat-ı şahaneleri vatan-millet-Sakarya hamaseti ile mağdur edebiyatına başladılar. “Acıların çocuğu”nu oynayıp 3-5 oy ütme hesabının sonucu ne olacak:

1-Deport edilen Aile Bakanı hanım kızımız vatandaş olarak AB ülkelerinde rahat dolaşamayacak.
2-Seçim öncesi Rotterdam’da AKP’lilerin tekbirli eylemi ırkçı Wilders’ın oylarını artıracak.
3-Eyleme katılan AKP’liler güvenlik soruşturmasından geçecek ve bazıları deport edilecek.
4-Kriz yönetimine bağlı olarak 7 milyar dolar ticaret hacmi olan Hollanda ve tüm AB ile ticari ilişkilerimiz olumsuz etkilenebilir.
5-“Vizesiz AB” vaadi ile yola çıkan AKP, bu gidişle “Vizeli AB”yi hayal durumuna getirebilir.

Hepsi bir tarafa, bu olay, her ne olursa olsun ölümüne AKP’lileri daha da AKP’li yapmaktan başka bir işe yaramayacak. Kararsızlar, referandumun içeriği ile zat-ı şahanelerine itaat arasında kararsızlar. İçerikte değişiklik veya kararsızları ikna edecek bir izahat yok. Kararsızların bu olay üzerine karar değiştireceklerini düşünmüyorum. Ancak Avrupa’daki kararlı vatandaşlarımızı zor günler bekliyor.