Geçen gün Giresun’da meydana gelen askeri helikopter kazasıyla ilgili haberleri yüreğimiz burkularak okuduk, izledik. Üst üste nice acılar yaşıyoruz. Allah hayatını kaybedenlerin mekanını cennet etsin; yakınlarına sabır ihsan eylesin.

Medyayı dikkatle takip eden gözlerden kaçmamıştır, muhtemelen. Helikopter kazasıyla ilgili haberlerde, özellikle bir konu fazlasıyla kafa karışıklığı yaratmış durumda. En azından benim zihnimi kurcalayan birkaç nokta var.

Bu helikopter kazasında şu ana kadar 7 kişi yaşamını yitirdi; 8 kişi de yaralandı. Ancak ulusal medyanın bu haberi görme ve yorumlama şekli çok ilginç ayrıntılar içeriyordu. Yandaş tabir edilen basın kuruluşlarının çoğu haberi “7 şehit” olarak verdi. Oysa, devletin iki resmi haber kurumu TRT ve Anadolu Ajansı, olayı “7 kişi hayatını kaybetti” olarak geçmeyi tercih etmişti. Bu noktada insanın aklına şöyle bir soru geliyor; Bir askeri helikopter düştüğünde, içindeki kişiler yaşamını yitirirse o kişiler “ne” olarak tanımlanmalıdır? Bu aslında en temel soru, ancak bu sorunun hemen akabinde daha dramatik bir soru daha zihnimi meşgul ediyor. Bir askeri helikopterde rütbeli komutanların eş ve çocuklarının ne işi olabilir ki?

Bu süreçte Genelkurmay Başkanlığı resmi açıklamasında “zor şartlar”, “bayramlaşma” ve “hayatını kaybetme” gibi ifadeler içeren bir basın açıklaması yayınladı. Bu metin, aslında neresinden tutulsa elde soru işaretleri bırakan bir açıklama. Maddi değeri (tahminimce) yüzbinlerce lirayı bulan bir askeri helikopter düşüyor ve komutanlık orada yaşamını yitirenler için “şehit oldu” demiyor; “hayatını kaybetti” diyor. O halde bu durumda, benim gibi sade bir vatandaşa şöyle birkaç soru sormak hakkı doğuyor; “Öyleyse resmi cenaze töreninde bütün cenazeler niçin Türk Bayrağı’na sarılı idi?” “Törende konuşan yüzbaşı, hayatını kaybedenlerden niçin ‘şehit’ diye bahsetti?” ve yine aynı soru; “beş-altı yaşında bir çocuğun askeri helikopterde ne işi var?”

Öte yandan işin resmi boyutu ise cenaze merasimini daha da savunulması güç bir noktaya götürüyor. 18697 Sayılı Türk Bayrağı Tüzüğü’nün konuyla ilgili 21. Maddesine göre; cenazesi bayrağa sarılacak şahsiyetler açıklanmış. Söz konusu olayda hayatını kaybeden iki kişi dışında başka hiçbir kimsenin bayrağa sarılı bir cenazesi olmaması gerekiyordu. Oysa gördük ki cenazeler al bayrağa sarılmış; resmi zevat da onları “şehit” kabul ediyor. Medyaya yansıyan görünüm bu. Tabi tam da bu noktada “bizi kanun-tüzük bağlamaz; memlekette kural da kanun da biziz!” diye düşünen tayfadansanız; zaten herhangi bir sorun yok.

Bu bağlamda en son helikopter kazasını hatırlamakta fayda var. Genelkurmay düşen helikopterin teknik bir sebepten düştüğünü belirtmişti. Hemen akabinde ise terör örgütü bazı görüntüler yayınladı. Kamuoyunda oluşan baskı Genelkurmay’ı yeni bir açıklama yapmaya mecbur bıraktı. Ve sonunda maalesef gerçekler, çeşitli kelime oyunlarıyla da olsa kamuoyuna açıklanmak zorunda kalındı. Köklü bir geçmişe sahip bir kurum halkına doğruları olduğu gibi söylemekten niçin imtina eder? Gelelim güncel helikopter kazasına. Bu seferki kazanın terör eylemi çıkması bu ülke için üstesinden gelmesi zor bir psikolojik barajın aşılmasına kapı aralayacaktır.

Bu memlekette askeriyeye ait personel, tesis ve araç-edevatı “babasının malı gibi” kullanmaya meyilli askeri personel gerçeği var,maalesef… Askerlik vazifesini yapmış hemen her erkeğin zihninde bu konuyla ilgili pek çok örneğin belirivereceğine eminim. Komutanının botunu boyayan emir erinden, komutanın evde hastalanan çocuğuna bakması için eve çağrılan tabip asteğmene; askeri tesislerde askeri personele üç-otuz kuruşa servis edilen yemeklerden, askeri operasyonlar için tahsis edilmeyen helikopterlerin komutan eşlerinin başka bir ile nakli için hemen havalanıvermesine kadar yüzlerce örnek… Şimdi esas soruya tekrar dönelim; altı yaşındaki bir çocuğun bir askeri helikopterde ne işi olabilir?

Velhasıl-ı kelam, bu helikopter kazasında pek çok soru işareti mevcut. Genelkurmay’ın helikopter kazalarına ilişkin açıklamalarındaki olumsuz-başarısız sicilini de göz önüne alırsak, konu üzerinde ciddiyetle durulmayı hak ediyor. Ancak açıklamalar ve haberler ne şekilde olursa olsun, biz en masum kişi üzerinden şüphelerimizi dile getirelim:

Altı yaşındaki bir çocuğun, askeri helikopterde ne işi olabilir?

 

06.07.2016

Ahmet Faruk ÖZKAN