AKP’nin kurucularından olan Ayşe Böhürler, AKP’nin kurulduğu günden bugüne nelerin değiştiğini anlattı.

Aljazeera’den Semin Gümüşel Güner’e konuşan gazeteci Ayşe Böhürler, yaşanan kırılma noktasına ilişkin, “Sadece CV’sinde imam hatip mezunu olduğunu gördüğümüz için birini bir göreve getirdiğimiz zaman kaybetmeye başladık” dedi.

Böhürler, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurucu üyelerinden… Kuruluşundan itibaren Merkez Karar Yönetim Kurulu’nda (MKYK) üst üste dört dönem görev aldı. Farklı görüşlerini dile getirmekten hiç çekinmedi. Başörtüsü sorununun çözümü için büyük mücadeleler verdi. Bugün Meclis’te değil ve aktif siyaset yapmasa da siyaseti ve AK Parti’yi yakından izliyor. AK Parti’nin 5. Olağan Kongresi’nden hemen sonra görüştüğümüz Böhürler, kongrede beklentinin ötesinde bir değişim yaşandığı kanısında.

Böhürler’e göre, AK Parti’de alaylılar ve okullular diye tanımlanabilecek kurucularla Davutoğlu’nun ekibi arasında doku uyuşmazlığı var. Böhürler, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu arasındaki fikir ayrılığını da şu sözlerle anlatıyor: “Fakat liderlik tarzları farklı. Bu gerilim, bu yol yöntem, bu yaklaşım nasıl aşılır bilmiyorum. Ama bu aşılmadan da AK Parti yoluna çok da doğru devam edemez diye düşünüyorum.”

Böhürler özetle şunları söyledi:

Siz 7 Haziran seçim sonuçları hakkında hiçbir şey yazmadınız. Neden? AK Parti neden oy kaybetti sizce?

Yazmadım çünkü zaten herkes birçok şeyi yeterince söyledi. Ama kaybettiğimiz yerlere baktığımızda aday listelerinin elbette önemi var. İstanbul Türkiye’nin özeti bir şehir. Sadece İstanbul’un demografik yapısından baktığımızda bile aday listelerinde bir eksik görüyorsunuz. Nüfus olarak yoğun il ve ilçelerde kendilerini temsil eden isimleri, halkın tanıdığı isimleri koymamışız. Genç, yeni, iyi eğitimli, nitelikli, belki Türkiye’de 5-10 yıl sonra siyasette çok iyi şeyler yapacak isimler koymuşuz. Ama halk oy verirken o isimlerin birçoğunu tanımıyor. Buna ek olarak ‘Nasılsa alırız’ rehaveti ve aşırı güven oluştu. Bu duygu çalışmaları etkiledi. Kendi bulunduğumuz muhitlerde bile teşkilat çalışmalarına tanık olmadık. Kimsenin kapısı çalınmadı. Teşkilatların çalışmaları yetersizdi. Siyaset oturarak yapılacak bir iş değil, seçmenin ayağına gitmek zorundasınız. Benim gözlemim daha önce hiç ihmal edilmeyen bire bir iletişime önem verilmedi. Buna iktidar yorgunluğunu da eklemek lazım. Sadece siyasi kadrolardan söz etmiyorum; teşkilatların içinde de taraflar, ekipler oluşmaya başladı. Bunlar da halkı negatif etkiledi.

“Sayın Davutoğlu ve Sayın Erdoğan’ın liderlik tarzları farklı. Bu gerilim, bu yol yöntem, bu yaklaşım farkı nasıl aşılır bilmiyorum. Ama bu aşılmadan da AK Parti yoluna çok da doğru devam edemez diye düşünüyorum. ”

Ama yine de yüzde 41 oy var.

Elbette yüzde 41 de az bir oy değil. Ama mesela İstanbul’da yüzde 11 oy kaybı var. Bu önemli bir şeydir. Burada hükümetin icraatlarına bakmak lazım. Geçmiş söylemlerle arasındaki çelişkilere, hayal kırıklığı oluşturan sebeplere bakmak lazım. Kürt meselesindeki tutumun da bunlara etkisi var. Çünkü en çok düşüşün yaşandığı yerler Kürt bölgeleri. Neredeyse Kürt bölgelerinde en çok oy alan partiydik. Onların duygusal olarak kırılmalarını sağlayacak, onları kaybetmeye sebep olacak noktalara bakmak lazım. Bu analizleri parti de yaptırdı. Mesela gençlerin oyları az, gençlerin oy verdiği partiler sıralamasında AK parti üçüncü sırada. Genç kitleyi kaybettik. Tek bir sebep söylenemez. Ama seçmen bir mesaj verdi: Ben hâlâ sana güveniyorum ama gerekirse seni terk edebilirim. O mesaj biraz da bugünkü değişikliğe sebep oldu. Kırgınlar oluşmuştu, belki birtakım kırgınların gönlünün alınması söz konusu oldu ya da bu süreçte olacak. 1 Kasım seçimlerine doğru o eski siyasi tecrübe biraz daha derleyip toparlayabilir diye düşünüyorum. Ama tabii ki bu kongrenin sonucu olarak Sayın Davutoğlu’nun liderliğinde gerçekleşecek. Bu değişim ekiplerin buluşması, birleşmesi gibi de görülebilir.

“Okullular halkla iç içe değildi”

Siz kongre günü yazdığınız yazıda AK Parti’de alaylılar ve okullulardan söz ettiniz. Alaylı kim? Okullu kim?

Eski siyasetten gelen kurucu kadro – ki bunun içinde eski ve yeni karışıktı – olarak ilk defa 2001’de siyasete başlamıştık. Ama 1985’ten beri siyasetin içinde olan Bülent Arınç da, DYP’den gelen Hüseyin Çelik de, ANAP’ın eski kadrolarından Cemil Çiçek de oradaydı. Onlardan çok şey öğrendik. Teşkilatla ilişkiler, Türkiye’deki toplumun sosyolojisine siyasi olarak bakış, siyasi iletişim, siyasi ilişkiler noktasında çok ders aldık. Şimdi Ahmet Hoca’nın kadrosu ise çok iyi eğitimli. Bizim için çok iyi eğitim diye bir kriter yoktu. Milletvekili adaylıklarında üniversite mezunu, yüksek lisans elbette önemliydi ama illa da siyasetin dersini görmek gerekmiyordu. Siyasette halkın nabzını tutmak, dinlemek bunlar başka şeyler. Doğal olarak halkın isteklerini anlarken de, yorumlarken de başka bir sağduyu, birliktelik, samimiyet de geliştirmeniz gerekiyor. Teoriler çok daha fazla yol gösterici olmuyor. Ahmet Davutoğlu akademik gelenekten geliyordu. Çok talebe yetiştirmişti. Bilim Sanat Vakfı, Boğaziçililer Derneği, vb. Doğal olarak siyasete girdiğinde, o ekip de siyasette buldu kendini. Ama bu ekip idealistti ancak halkla iç içe değildi. Medeniyet, kültür, tarih bu konuda söyleyecek şeyleri vardı. Ama pratikten uzaktılar. Anlatmayı ve öğretmeyi daha seviyorlardı. Birçoğunun çalışmalarına baktığınızda günlük siyasetin dilini küçümseyen bir yaklaşımları olduğunu da görürsünüz. Eski ekiple yeni ekip arasında bir doku uyuşmazlığı ortaya çıktı. Ve uyuşmazlık yer yer çatışmalara da dönüştü. Keşke o doku uyuşmazlığı bir değere, bir sinerjiye dönüşebilseydi. Bilginin gücüyle tecrübenin, yani o halkın, toplumun sesini algılayan siyasi sağduyunun sesi keşke bir araya gelebilseydi.

Yani alaylılar mı, okullular mı egemen oldu?

Şimdi alaylılar var. Toplumun derdini alaylıların daha iyi anladığını düşünüyorum.

Bu olay tabanda olumsuz bir algıya neden olabilir mi?

Bunu göreceğiz. Henüz bilmiyoruz. Seçim çalışmasını illerde teşkilatlarımız yürütecek. Onların eksik, yanlış çalışması genel oy oranını etkiler. Ama ben AK Parti’nin oy kaybını AK Partili olanların AK Parti’ye oy vermediği şeklinde yorumladım. Hatta üç dönem AK Parti’ye oy vermiş olanlar bu seçim oy vermedi. Orada bir kırgınlık, bir umut kaybı var. AK Partili seçmen “Siz bizim umudumuzu yerine getirmediniz” diyor. O kırgın olan kesime belki bu değişimle, alaylıların tecrübesiyle daha çok ulaşılabilir.

Bu kırgınlığın sebebi bu anlattıklarınız mıydı?

Bir sürü sebebi olabilir. Biz siyaseti okulda öğrenmedik. Siyaseti sahada, onlarla iç içe, onları çok dinleyerek öğrendik. Biz konuşmaktan çok halkı dinlemeyi sevdik ve tüm politikalarımız da o çerçevede ortaya çıktı. Şimdi o dinlemeyi kaybedip, fazla konuşmaya başlayınca orada bir kopuş oldu. Belki o kopuş tekrar o dinleyen yaklaşımla telafi edilebilir.