Az bile yazmışım…

Aşağıda aynen yer verdiğim ‘Altı ay içinde AKP hükümeti istifa etmek zorunda kalacak’ başlıklı yazi 10.08.2011 trihinde TARAF gazetesindeki köşemde çıktı. Mahmut Alınak’in Radikal gazetesine “Emre Uslu bu yaziyi yazdiktan sonra tutuklandim” iddiaları vesilesiyle bu blogdan yeniden yayınlıyorum.

Alınak’ın 8 Mayıs’ta Habertürk TV’de yaptığı konuşmaya, sonrasindaki gelişmelere, yeni çıkan bilgilere ve bu yazıya birlikte baktığımda az bile yazmışım diyorum.

Seçimlerden sonra PKK’nın barış masasını devireceği, bunun için 5 Haziran 2011, de Duran Kalkan’ın uzun bir analiz yazdığı sonradan ortaya çıktı. Kalkan o yazıda tıpkı Mahmut Alınak’ın argümanlarına benzer argümanlar ileri sürüyordu. Osya aynı dönemde Abdullah Öcalan ”tarihin en büyük barış anlaşmasını imzalamak üzereyiz” diye açıklama yapıyordu.  Yani PKK, Öcalan’ın açıklamasına rağmen, 12 Haziran seçimlerinden önce savaş başlatma kararını almıştı. O dönem Mahmut Alınak ortada hiçbir gerçek gerekçe yokken ısrarla  ”seçimden sonra korkunç bir savaş çıkacak” diyordu. Belli ki Alınak, PKK’nın barışı bitireceğini biliyordu. KCK operasyonları sürecinde ortaya çıkan gerçeklerle birlikte okuduğumda Alınak’ın o çarpıcı iddalarını çok konservatif değerlendirmişim daha iddialı olmalıydım diye düşünüyorum.

Bu gün geriye dönüp baktığımızda Alınak’ın Mayıs ayında 14 Temmuz Silvan saldırısıyla başlayan savaş sürecini bildiği görülüyor. Demekki PKK çevresinde Silvan sürecinin kararı çok önceden verilmiş. Benim de uzun süredir iddiam bu zaten. PKK müzakereler sürecinde barış istemedi Suriye’deki gelişmeleri görmek için zaman kazanmak istedi. Suriye’deki gelişmelerin kendi lehine olabileceğini gördüğü anda da Silvan saldırısıyla barış masasını devirdi. Bu gün Suriye’deki kazanımlarını elde ettiği savaş sürecini başlattı. Belli ki Alınak’da ”seçim sonunda korkunç savaş çıkacak” derken en azındanPKK’nın bu stratejisnden haberdardı. Ancak bunu başka kılıflar içinde anlatıyor, hükümet çözüme yanaşmayacak diye bahane üretip savaş sürecine önceden bahaneler uydurmak için ön alıcı hamleler yapıyordu.  Yani savaş göz göre göre gelmiş ve Alınak da gözümüzün içine baka baka bunu haykırmış meğer…

Alınak, ”Emre Uslu TV’de söylediklerimi yazdı diye tutuklandım” diyor. Alınak’ın TV’de söylediklerini birebir yazdım. Ne eksik ne fazla. Hatta o yazıda düzetlme gönderirse aynen yayınlarım diye de açık çek verdim. Alınak düzeltme filan göndermedi. Ta ki ne zaman tutuklandı sonra bağırmaya başladı.  Bu nasıl mantıkdır ki adam kendisi aylar önce birşeyler söylüyor bunu bir yazar aynen aktarıyor sonra tutuklanınca ”yazar sözlerimi tekrar etti diye tutuklandım” diyor.

Alınak’a soruyorum, Emre Uslu söylemediğin şeyler mi yazmış? Hayır. O halde kendi sözlerini aynen aktaran bir yazar nasıl oluyor da senin tutuklanmanı sağlıyor. Ben bunun mantığını anlamadım. Alayan varsa Alınak’a aktarsın.

Ayrıca Alınak’ın Radikal’deki iddialarına cevap verdim. Yarın yayınlanacaktır diye düşünüyorum.

Şimdi sizden o yazıyı yeniden okumanızı ve geriye dönüp olaylarla birlikte yeniden düşünmenizi istiyorum. Siz de meğer savaş gözümüzün önünde örgülenmiş diyor musunuz? İşte o yazı:

‘Altı ay içinde AKP hükümeti istifa etmek zorunda kalacak’

Baştan söyleyeyim yukarıdaki sözler bana ait değil. Benim öngörüm de değil. Bu sözler uzun süredir beynime kaçmış bir sivrisinek gibi kafamın çeperlerine çarpıp duruyor. Bu sözler seçimlerden önce Mahmut Alınak tarafından söylenmişti. Doğrusu uzun süredir tereddütlüydüm o programı hatırlatıp hatırlamama konusunda. Geçen yeniden dinledim Alınak’ın o sözlerini. Amerika’da olduğumdan dolayı da Alınak’a ulaşamadım. Artık yazmaya karar verdim. Eğer Alınak’ın bir açıklaması olursa buradan seve seve yayımlarım.

8 mayısta Habertürk televizyonunda Mahmut Alınak ile birlikte bir programa katılmıştım. Konu yine Kürt sorunuydu. Alınak işte o programda paylaştı “Öyle şeyler yapılacak ki seçimlerden sonra AKP iktidarı altı ay içinde istifa etmek zorunda bıraktırılacak” öngörüsünü. Şimdi BDP ve PKK’nın yaptıklarına bakınca acaba Alınak bunları mı kastetmişti demekten kendimi alamıyorum.

Mahmut Alınak o programda şöyle konuşmuştu:

“Keşke kör olsaydım da görmeseydim. 12 hazirandan sonra korkunç bir savaş patlak verecek. Çünkü devlet ve hükümet bu meseleyi çözmek istemiyor. PKK seçimden sonra bu gidişatla eylemsizliği bitirecek. Eylemsizlik bitince çocuklarımızın tabutları gelmeye başlayacak..

Alınak şöyle devam etmişti: “İmralı’ya gidip Öcalan’ın çözüme katkıda bulunmasını isteyeceğim. DTK demokrasiden ve özgürlükten yana olan bütün çevrelerle görüşüp demokratik çözüm konferansı düzenleyecek. Bir çözüm paketi oluşturacağız. Teorik ve pratik. Başbakan’a çözüm önerisi götüreceğiz. Ben Başbakan’ın bu öneriyi kabul edeceğini sanmıyorum. Bu nedenle o çözüm paketini hayata geçirmek için önümüze altı aylık bir süre koyacağız. İddia ediyorum altı ay içinde AKP iktidarı istifa etmek zorunda bıraktırılır. Bıraktırılabilir demiyorum bıraktırılır diyorum…”

“AKP’yi iktidardan indirmek için ne yapacaksınız” sorusuna da şu cevabı vermişti Alınak: “Demokratik çözüm diyeceğiz. Sivil itaatsizlik eylemleri yapacağız. Örneğin teneke çalma eylemi… Başbakan’ın kulağının dibinde patlayan teneke gümbürtüleri Başbakan’ın sinirlerini koparır. Ekonomik boyut telefonları kullanmıyoruz, ekonomik kurumlaşmalara gidiyorsunuz. Gandi’nin yaptığı gibi.. düzeni işlemez hale getirmek. Yani hayatın her alanında kurumlaşmak. Örneğin milyonlarca kimliksiz insanlarla sokağa çıkmak. Bizi de tutuklayın kampanyaları yapmak. Ankara’yı muhatap almayacağız. Kürtler mevcut siyaseti muhatap olmaktan çıkarmalı kendi kurumlarını kurmalı.”

“Erdoğan’ı indirip yerine kimi getireceksiniz” sorusuna da şu cevabı vermişti Alınak: “Halk temsilcilerini getireceğiz. Ezilenleri getireceğiz. Ezilen kadını genci işçiyi getireceğiz.” O program video paylaşım sitelerinde mevcut. İsteyen izleyebilir.

BDP demokratik özerklik ilan edip “Mevcut siyaseti muhatap almıyoruz, kendi vergimizi toplayıp Ankara’ya vergi vermeyeceğiz” deyince ister istemez Mahmut Alınak’ın seçimler öncesinde ifade ettiği bu öngörüler takılıyor aklıma.


Alınak o öngörüsünü Erdoğan’ın çözüme yanaşmayacağı varsayımı üzerine oturtuyordu.
Oysa hemen seçim akşamı ve daha sonraki dönemlerde Erdoğan ısrarla yeni anayasadan söz ediyor ve daha demokratik bir Türkiye için ve tabii ki Kürt sorununun demokrasi içinde çözümü için bir demokratik anayasa yapılması çağırısı yapıyor.

Alınak veya BDP bilebildiğim kadarıyla Erdoğan’a bir çözüm paketi de sunmadılar. Tek çözüm önerisini de Öcalan sundu ve “Devletle anlaştık” dediği hafta PKK asker kaçırmaya ve askerlere saldırmaya başladı.

Bu durumda sanırım şunu söylemek yanlış olmaz. Alınak’ın “AKP’yi iktidardan etmek için girişilecek eylemler öngörüsü tuttu” ama gerekçeleri pek de Alınak’ın o programda ifade ettiği gerekçeler değil. Örneğin Erdoğan’a BDP veya DTK’dan bir öneri paketi sunulmuş ve Erdoğan da reddetmiş değil.

Buna rağmen tıpkı Alınak gibi Cemil Bayık da AKP’nin bitirilmesinden söz ediyor ve savaşı bunun için başlattıklarını ima ediyor. Dolayısıyla seçimlerden sonra oluşan onca olumlu havaya rağmen gerilen “Kürt siyaseti aslında ‘Ne olursa olsun AKP’den kurtulmak için bir dizi hamleler yapacağız’ şeklinde seçimler öncesi alınmış bir kararın uygulamaya konması mı” demeden edemiyoruz.

Bu durumda AKP de bu oyunu görüp reste rest mi demek istiyor? Eğer böyle bir durum varsa BDP ve PKK çevreleri AKP’yi iktidardan edecek formülü Kürt sorununa demokratik çözüm getirecek yeni anayasa çalışmalarını baltalamak pahasına neden uygulamaya koydu? Eğer BDP ve çevrelerinin seçimlerden önce verilmiş böylesi bir kararı varsa Hatip Dicle ve diğer KCK sanıklarının aday gösterilmesi de bu kararın bir parçası mı oluyor? Öcalan’ın BDP’nin desteklediği bağımsız blok adaylarının bir kısmından memnun olmadığı, bunlar için “Bu, bana yapılmış bir ulusal komplodur” dediğini biliyoruz. O halde Öcalan’a rağmen aday çıkaran BDP baştan beri bir kaos planının yürütücüsü mü?

Bu ve benzeri sorular ne yalan söyleyeyim kafamı kurcalıyor. Mahmut Alınak’ın “AKP altı ay içinde istifa edecek” öngörüsü o programda sıraladığı nedenleri ortada olmadan gerçekleşiyorsa bu soruları sormak zorundayız diye düşünüyorum.

Kürt ulusalcılarının seçimlerden sonra sürdürdüğü stratejinin sadece milletvekillerinin serbest bırakılması ile ilgili bir strateji olmadığı apaçık ortada. Eğer bu strateji sadece milletvekillerinin sorununu gündeme taşımakla ilgili ise PKK’nın asker kaçırarak, yok keserek, araç yakarak, sokakta insan infaz ederek, devreye girmesine ne gerek var. Sivil itaatsizlik eylemleriyle bu talepler daha yüksek sesle dile getirilebilirdi… BDP’liler de biliyor ki sivil itaatsizlik eylemleriyle AKP’yi iktidardan götüremezler. Bu nedenle de PKK devreye sokuldu gibi görünüyor… İşin daha da kötüsü bu sadece Kürt ulusalcılarının bir planı gibi görünmüyor. Bu bir ihale işi gibi geliyor. Kürt ulusalcılarına, özellikle PKK’nın şahin kanadına bu ihaleyi kimin verdiği de sanırım Suriye’de olanlara bakılarak anlaşılabilir…

Bunları yazarken amacım iktidarın sorumluluğunu hafifletmek değil. Bu iktidarın açılım bakanının beceriksiz olduğunu yazan biriyim. İktidar elbette birinci dereceden sorumlu ama bir de madalyonun BDP yüzü var ki sadece BDP veya Kürt ulusalcıları yok o yüzde. Çok daha karanlık, kanlı ve karmaşık bir yüz; oraya dikkat çekmek istedim..


[email protected]

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...