Sayın Obama, bu mektubu size Amerika Birleşik Devletlerin’de sürgün yaşayan bir gazeteci olarak yazıyorum. Yazdığım 4 makaleden dolayı hakkımda iki defa ömür boyu hapis isteniyor. Yazdığım dört köşe yazısı özünde Türkiye’nin terör örgütleri ile aynı fotoğrafta yer almaması gerektiğinin altını çiziyordu. El Nusra veya IŞİD’e yönelik batı basınında çıkan makalelerden endişe duyduğumu belirtmiş, bunun Türkiye’yi zora sokacağını defalarca yazmıştım.

İşte o makaleler nedeniyle bugün ben terörist olarak suçlanıyorum. Üstelik başıma da 1.5 Milyon TL ödül konulmuş durumda.

Sayın Obama, bugün benimle aynı dünya görüşünü paylaşmayan, ancak Türkiye’nin İslamcı terör yapılanmalarına silah götürdüğü iddiasını haber yapan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara temsilcisi Erdem Gül de hapse girdi.

Sayın Obama bu mektubu size kendim için yazmıyorum. Can Dündar ve Erdem Gül için de yazmıyorum. Tutuklu gazeteciler Mehmet Baransu, Gültekin Avcı, Hidayet Karaca ve adlarını bile bilmediğimiz Erdoğan’a hakaret ettikleri iddiasıyla tutuklanan ve haklarında soruşturmalar açılan 16 yaşındaki Facebook ve Twitter kullanıcıları için de yazmıyorum.

Sayın Obama, ilk başkan olduğunuz dönemde vurguladığınız “değişim” sloganına o kadar inanmış ve o kadar güvenmiş bir yabancı olarak, 2 yaşındaki oğlumla “Obama” sloganları atıp değişime ve büyüttüğünüz umuda gönülden inanmış bir yabancı gazeteci olarak, bir demokrat olarak, bir barış emekçisi olarak yazıyorum.

Sayın Obama, Türkiye’de ne zaman basın özgürlüğüne dair bir adım atılsa, ne zaman gazeteler basılsa, ne zaman Televizyonlara ve medya gruplarına el konulsa, ne zaman gazeteciler tutuklansa, ne zaman Türkiye adım adım cehenneme doğru itilse sizin yönetiminizden hep tek kelimelik bir açıklama geliyor; “çok kaygılıyız”

Sayın Obama “değişim” diyerek iktidara gelmiş bir başkan olarak sizden ricam Türkiye’de basın özgülüğünü savunmanız değil. Anlaşılıyor ki Türkiye’nin demokrasisi de basın özgürlüğü de umurunuzda değil. Amerikan gazetecisi olmadığı sürece Türkiye’de gazetecilerin tutuklanması umurunuzda değil. Çünkü Amerikan çıkarları sizin için demokrasiden daha önemli. Bunu kısmen anlıyoruz da. Zira bir Amerikalı olarak başka bir ülkeye demokrasi getirmenin nelere mal olduğunu Irak’ta gördük.

Sayın Obama, sizden bir tek ricam var, esasen bu mektubu da onun için yazıyorum. Lütfen artık Türkiye’deki basın özgürlüğü için açıklama yapacaksanız, bizim için “endişelenmeyin.”

Çünkü sizin hükümetiniz Türkiye’deki basın özgürlüğü ile ilgili o kadar çok “endişelendi” ki artık sizin “endişenizin” kalıcı bir psikolojik “endişe bozukluğuna” dönüşeceğinden biz endişeleniyoruz…

Sayın Obama, değişim diyerek iktidara gelmiş bir başkan Türkiye’deki basın özgürlüğü için “endişelerinizi” de değiştirmenizi önermek için yazıyorum. İnanın iflah olmaz bir batı yanlısı olarak, iflah olmaz bir demokrasi savunucusu olarak, “endişe” kelimesinin beni bu kadar “endişelendireceğini” düşünmemiştim.

Sayın Obama Türkiye’de baskılara maruz kalmış biri olarak, şu Şükran gününde Amerikan demokrasisine ve Amerikalıların tolerans ve cömertliğine şükran duyan onların demokratik değerlere sahip çıkmasına hayran biri olarak artık Türkiye’de ne zaman basın özgürlüğüne bir darbe daha vurulsa ben basın özgürlüğüne ilişkin “endişelerimi” bir kenara bırakıp, Amerika yine endişelenecek diye endişelenmeye başlıyorum.

Sayın Obama, Türkiye’de batı değerlerine inanan insanlar artık Türkiye’de basın özgürlüğü için kullandığınız “endişe” kelimesinden bile tiksinmeye başladı. Ne olur artık “endişelenmeyin” Amerika’nın imajını, insanlarda yarattığı hayal kırıklığını geçtim şu güzel “endişe” kelimesinin geçeceği için, insanların bu kelimden tiksinti duymaması için şu sonsuz endişelenme huyunuzdan vazgeçin diye yazıyorum…

Sayın Obama sizin hakkınızı da yemeyeli her şeye rağmen “endişeleriniz” bile Türkiye’deki biz gazetecilere bir nefes alma hakkı veriyor ama oksijen tüpüne bağlı olarak bilmenizi isterim. Ya stratejik ortağınız Erdoğan’a söyleyin o oksijen tüpünü çıkarıp atsın, ya da tüpe bağımlı olmaktan bıktık artık…

Hem böylece Türkiye ile kurduğunuz stratejik ilişkileri de endişelenmeden yürütebilirsiniz…

Saygılarımla…

Emre Uslu

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...