Çok üzgünüm Mehmet. Duydum ki bebeğini kaybetmişsin. Acını anlıyorum desem de ne kadar anlayabilirim ki.

Bu yazıyı çıkmış parmaklarım ağrıya ağrıya yazıyorum.

Küçük kızımı düşmekten kurtarayım derken parmaklarım çıktı. Biliyor musun? Benim acı çektiğimi anlayınca üzüldü, korktu, “baba”diye ağlamaya başladı. O ağlamasın, üzülmesin diye aldım bir bez ile parmaklarımı bağladım, Mehmet. Ona sarıldım, yok bir şey korkma dedim. Güldürdüm onu. Çünkü hepimiz babayız Mehmet. Hissedebiliyoruz seni.

Doktor; “parmaklarını bir süre kullanma”dedi. Duydum ki, bebeğini kaybetmişsin. Bu satırları acıyan parmaklarımla yazıyorum. Acına ortak olmak istedim çünkü…

Sen bu ülkenin gururusun aslanım. Bu ülkenin namuslu insanlarının, garibanlarının, itilip kakılanlarının, ezilmişlerinin, yok sayışmışlarının hepsinin ama hepsinin sana bir vefa borcu var.

Bu ülkenin doğmamış bebeklerinin, yeni doğmuş bebeklerinin, çocuklarının gelecekte yaşayacakları güzel günlerden dolayı sana bir şükran borcu var.

Uğraş alanım tarih ve ben biliyorum ki tarih vatanı, bayrağı, ülküsü ve davası için kendisini, ailesini, bebeğini feda etmiş senin gibi yiğitler ile dolu. Ve biz onları yazarken, konuşurken, anlatırken saygı ile önlerinde eğiliyoruz. Rahmet üzerlerinden eksik olmasın diye dua ediyoruz. Tarih onları kaydettiği gibi onların karşısındaki kara ruhluları da kaydetti. Bil ki onları da bir şekilde anıyoruz…

Bu günler de geçecek Mehmet. Ve çok sürmez inşallah yarın çıktığında bu ülkenin güzel günlerinin temellerine harç koymuş bir özgürlük savaşçısı olarak boğazın bir kenarına oturup çocuğun ile sohbet ederken, o sana “baba elif gibi dimdik durmak ne demek?”diye soracak.

Belki biraz hüzünlü, belki biraz gözlerin buğulu ama gururla tebessüm edecek ve “boş ver bebiş, belki bir ara anlatırım” diyeceksin.

Başın sağolsun Mehmedim… Dua ile.