Son üç yılda tandığım bir çok cemaatçi sayesinde Cemaat üzerine ilginç gözlemler yapma şansı elde ettim. Türkiye’de ve şimdi dünyada çok tartışılan Gülen cemaati için herkes bir tanım yapıyor, bir gömle dikiyor ve onu tüm cemaatçilere giydiriyor. Örneğin Erdoğan şimdiye kadar Cemaate en az 5 farklı gömlek giydirdi. En son terörist gömleğini uygun gördüler.
Fakat kimsenin sormadığı, Cemaatçilerin de sormadığı bir soru halen cevabını bekliyor: Bir cemaatçi için cemaat nedir?
Taraflar cemaatle savaşacaksa da barışacaksa da bu soruyu sormadan doğru hamleler yapamaz. Bir cemaatçi için cemaat nedir ki onca zeki insan, ki Cemaat zeki insanları özellikle seçiyor, bu savcılık iddianamelerine bile girdi, bu yapının etrafında birleşip kenetleniyor?
Dışarıdan bakanların tanımlarına göre Cemaat sıkı hiyerarşisi olan Fethullah Gülen’e mutlak iteatin esas alındığı, hatta Taha Akyol’un son gözlemine göre TOTALİTER BİR yapı.
Ben uzun süredir tanıdığım cemaatçilere yukarıdaki soruları dolaylı olarak soruyorum. Bir cemaatçi için Cemaati tanımlamak için üç bağlama iyi dikkat etmek gerekiyor. Duygusal olarak, mantıksal ve sosyal olarak Cemaat var.
Bir cemaatçi için Cemaat Afrika’da okul açmak, orada açılan okulla duygusal bağ kurup onun üzerinden kimlik inşa etmektir. (bkz. Benedict Anderson Hayali Cemaatler)
Duygusal bağlamda inşa edilen bu kimliğin mantıksal bir izahı da bulunması gerekiyor. Sonuçta bunca zeki insanın, aklını Gülen’e kiraya vereceğini düşünmek saflık olur. Konuştuğum bir çok cemaatçi mantık düzleminde Cemaati “dünyada siyasal İlamcıların bozduğu, terörize ettiği, hırsızlığa ve yolsuzluğa bulaştırdığı, diktatörlerin kullanımı için ayaklarının altına serilip bir paspasa döndürülen İslam imajını düzeltmek, insanlığa sivil ve İslami bir katkı sunmak” olarak görüyor. Doğrusu bu katkıyı tek yapan yapı da halen Gülen cemaati.
Ama bir Cemaatçi için Cemaat her şeyden öte arkadaş, sosyal çevre demektir. Benim konuştuğum cemaatçilerin ifadelerini analiz ettiğimde şu net olarak görülüyor; Cemaat bir arkadaş çevresi. Konuştuğum Cemaatçilerin %90’ı Fethullah Gülen’i hiç görmemiş. Görenlerin bir çoğu da bir kaç defadan fazla görmemiş. Ancak onlar Cemaat diye yakın çevresindeki arkadaşlarını görmüş ve bilmiş. Bu nedenle onlara göre cemaat birbirini Allah için seven, birbirine kazık atmayan, hayır işleri yapan arkadaş grubundan öte bir şey değil.
Bu açıdan bakıldığında Cemaat ne Taha Akyol’un yazdığı gibi totaliter bir yapı, ki Akyol’a yakışmayacak kadar ucuz bir tanımlama bu, totaliter yapılarda girişi var çıkış yoktur, oysa Cemaatte girenden çok çıkan var, ne de hiyerarşik bir örgütlenme.
Elbette Cemaatin kendi iç bürokratik bir örgütlenmesi var. Bunu görüyorum ama %95 Cemaatçi için cemaat bir hiyerarşik örgütlenme değil, arada biraraya gelip çay içme, maklübe yeme, Cemaat içi diskuru yeniden üretip, sosyalleşme networku.
Cemaate buradan bakıldığında Erdoğan’ın üç yıldır uyguladığı bunca zulme ve gattarlığa rağmen Cemaatte neden çözülme olamadığı daha net anlaşılır.
Ancak mevcut darbe girşimi gerçekten Cemaat ile bağlantılı çıkarsa, Cemaat tabanı buna ikna olmaya başlarsa o zaman Cemaat çözülebilir. Çünkü artık Cemaat bir arkadaşlık ilişkisinden öte bir suç şebekesine dönüşmüş olur. Bu algının Cemaat tabanında yayılmasını ne Fethullah Gülen’in etkili vaazları engelleyemeyeceği gibi, Erdoğan’a toptan destek veren havuz medyasının vozurtusu da bu algının yayılmasını sağlayamaz. Bu algının Cemaat tabanına yayılmasını engelleyen yegane unsur Erdoğan’ın kendisi. Yani Erdoğan varlığı ve konuşmalarıyla Cemaati bir araya kenetleyen, çözülmesini engelleyen, yegane unsur.
Bu açıdan bakınca, nasıl ki Erdoğan darbeyi Allah’ın bir lütfu olarak görüyorsa, Cemaatin ileri gelenleri sanırım Erdoğan’ı “Allah’ın bir lüfu” olarak görüyor. O olmasa bu ortamda ne Cemaat kalır ne de Gülen’i destekleyen tek kişi…