Image processed by CodeCarvings Piczard ### FREE Community Edition ### on 2015-10-28 18:11:11Z | http://piczard.com | http://codecarvings.com

Bu cesareti nereden alıyorlar?

Hukuktan mı?

Tabi ki hayır.

Şimdiye kadar hayata geçirdikleri hiçbir fiilleri hukuka uygun değildi. En son Koza Grubu’nun medya organlarına ellerindeki hukuki metinler ile değil, demir kapıları kırarak el koydular. En azından şimdilik öyle zannediyorlar.

Peki, milli egemenlikten mi?

Hayır?

7 Haziran seçimlerinde aldıkları oy oranının karşısında yüzde altmışlık bir kitle var. Bu kitle onları iktidarda istemiyor. Yani onlar aslında dillerinden hiç düşürmedikleri milli irade ve halk çoğunluğu karşısında azınlığa düşmüş aynı zamanda da tarih dışı kalmaya mahkûm siyasi bir yığın. Çok kısa bir zaman sonra Türk siyasi hayatının geri dönüşüm kutusuna gönderilecekler. Siyaset bilimcilerin “muhafazakâr demokrasiden diktaya” başlıklı çalışmalarının dışında da pek değere haiz görülmeyecekler.

Öyleyse bu cesareti nereden alıyorlar?

Birincisi Ergenekon Davası bahanesiyle Türkiye’nin farklı kesimlerinin gözünde yalnızlaştırdıklarını düşündükleri cemaat fobisinden. Bu dava sürecinin ardından kandırıldıklarını iddia etmişler, cemaati bir kurban gibi ulusalcı hassasiyeti olan kitlelerin önüne atmışlardı. Şimdilerde cemaat kurumlarına yapılan ağır baskılara rağmen Laik kesimlerin hala gerekli desteği ve tepkiyi vermesi bununla ilgili. Kendilerinin ön görüsü de zaten bu yöndeydi ve cemaatin gerekli desteği alamayacağına da bence hala inançları tam.

İkincisi, yüzde kırklar civarında dolaşan oy oranları. Bu rakamlar 39’a da inse 38’e de inse Türkiye’nin birinci partisi olmaya devam edecekler. Durum böyle olunca da iktidarlarına rakamsal bazda anayasal zeminde bir çeşit halk iradesi meşruiyeti sağlıyorlar. Her ne kadar karşılarındaki 60’lık kitle çoğunluğu oluştursa da onlar için çok önemli olmadığını, politik ayak oyunları ile ivmeyi kendilerine doğru çevirebildiklerini 7 Haziran sürecinde gördük.

Üçüncüsü, bence kesinlikle uluslararası sermaye ve istihbarat birimleri ile irtibat halindeler. Bütün eylem ve söylemlerini de bu merkezin kararları doğrultusunda hayata geçiriyorlar. Kriz anlarında ekonomik yardımlarda dâhil pek çok açıdan destek aldıklarını düşünüyorum. Son dönemlerde Türkiye’ye giriş yapmış olan kaynağı belirsiz dolarların bu kanallar ile harekete geçirildiği noktasında ciddi şüphelerim var.

Dördüncüsü, diyelim ki her şeyi kaybetme noktasına geldiler. Böyle bir durumda önlerinde onların ümitlerini canlı tutabilecek bir Esat örneği var. Ortadoğu’nun bu genç diktatörü uluslar arası enerji rekabetinden faydalanmasını bilerek iktidarda kalmayı başarabildi. Bu açıdan çevresindekiler için hatırı sayılır bir rol model. Bizimkiler de böyle bir durumda Türkiye’nin tarihi geleneklerini ve tercihlerini yok sayıp Esatvari bir oyunun içine girmeyi denerlerse sürpriz olmaz kanaatindeyim. Bunun için emirleri altında bir ordu olmayabilir ama Kanal Türk’ün önünde Şebihalığa heveslenmiş bazı polis arkadaşlar ve yine buna benzer paramiliter yapılar bulmaları zor değil. Hatta ben hazır olduğunu bile düşünüyorum.

Bu durumda bizim üstümüze düşen nedir, denilecek olunursa?

1 Kasım’da gidip ısrarla oyumuzu kullanmak.

Peki, bu neyi değiştirecek? Çünkü önümüzde 7 Haziran süreci tazeliğini koruyarak duruyor, denilebilir.

Bu sefer öyle değil.

Kırkın altına inmiş bir AKP, meşruiyet sorunu iyice artmış bir AKP olacaktır. Bu ise hem demokratik dünyanın, hem Türk devletinin ön aklının, hem de AKP içerisindeki gayri memnun kitlelerin harekete geçmesi anlamına gelecektir.