Türkiye’nin iyi gitmediği belli. Halk 1 Kasım’da istikrar gelir diye AKP’ye oy Verdi ama 1 Kasım’dan sonra geçen her gün ülke biraz daha kötüye gidiyor. Ne ekonomide, dış politikada öngörülebilirlik mümkün değil. Diyarbakır’ın tam ortasında yüzbinlerce insan haftalarca evlerinden çıkamıyor. Devlet yüz binlik mahallelere giremiyor. Devlet bölgede otoriteyi kaybetti.

Tıpkı 1980 öncesindeki gibi Türkiye’de yarına dair kimsenin umudu yok. Saray çevresi bile yarından umunu kesmiş olmalı ki o çevrelerde varlığını yurt dışına kaydıranların sayısı her geçen gün artıyor. Bazı kuryeler kimin parasını nereye taşıdığına dair bazı merkezlere raporlar veriyorlar.

O raporların Ankara’da birilerinin önüne konulup, tavizler alındığı değişik başkentlerde sık konuşulan konulardan biri. Türkiye’nin yaptığı, Türkiye’nin menfaatine uymayan, Türkiye’yi bölgede giderek yalnızlaştıran, kimsenin anlam veremediği bazı adımların, başka ülkelere verilen tavizlerin gereği olduğu iddia ediliyor…

Görüntü şu; Türkiye’de bazıları bazı kararları kendileri vermiyor, ülke kurumlarını da dinlemiyorlar. Başkalarının piyonluğunu yapmak zorunda kaldıklarından dolayı bazı anlamsız adımları atmak zorundalar….

Ancak tüm Ankara’da birilerinin taviz vermesi tamamen ellerinin kollarının bağlı olduğu anlamına da gelmiyor. Elbette onların da önceliği var. Onların da ara ara yaptığı önemli hamleler var. İşte Türkiye’nin geleceğini bu iki şey, batının Ankara’dan beklentileri ile Ankara’daki yönetici elitinin kişisel beklentileri arasındaki pazarlık belirleyecek…

Şu anda görüldüğü kadarıyla, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek konu Suriye konusu.

Birinci sırada dış politika dengeleri yer alıyor. Buna göre uluslararası toplum 2016 yılında Suriye sorununa ciddi ciddi el atıp sorunu çözmek için adım atmak istiyor. Bunun için herkes kendi pozisyonunu belirliyor. Türkiye maalesef Suriye’nin geleceğinde söz söylemek bakımından dış kapının dış mandalı bile değil.

Türkiye’nin Suriye denkleminde aktif olması ancak uluslararası koalisyonun IŞİD’e karşı başarısız olup, Türkiye’yi kara gücü olarak bölgeye sokmasıyla mümkün olabilir. Şimdilik Rusya bunun önündeki en büyük engel. Eğer 2016’da IŞİD direnir ve bölgede gücünü korursa 2017 için Türkiye’nin Suriye’ye girmesi gündeme gelecektir. Bu da Türkiye’de iç politik dengeleri olumsuz etkileyebilecek bir gelişme olacaktır…

Ancak Suriye’de işler düzelirse, Türkiye karar sürecinde yer almasa bile, savaş sonrası durumdan en fazla yararlanacak olan yine Türkiye olacak. Tıpkı 2003’deki Irak savaşı gibi, savaş sonrasında Türk ekonomisini canlandıracak yeni gelişmeler olur. Eğer uluslararası toplum 2016 yılında Suriye’deki kaosu bitirirse 2017’de özellikle Antep ve Hatay gibi sınır illerde ekonomik canlılık beklemek gerek. Bu Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürecektir…

Ancak Türkiye’yi bekleyen en kritik konu Kuzey Suriye’deki Kürt otonom bölgesi. Türkiye’nin bu bölge için ne yapacağı Türkiye’nin ekonomisini yakında ilgilendiriyor. Anlaşıldığı kadarıyla Türkiye Barzani ile birlikte hareket ederek, Rojova’da söz hakkı elde etmek istiyor. Ancak buna PKK’nın izin vermesi çok zor görünüyor. Türkiye’nin oyun planı PKK’yı Barzani ile Türkiye’nin arasında sıkıştırıp, anlaşmaya zorlamak olmalı. Ancak buna ne Barzani ne de Türkiye karar verebilir. Buna karar verecek güçler bölgede PYD’nin ortağı ABD ve Rusya olacaktır. Bu bakımdan Türkiye gelecek beş yıl içinde Rojova’da bir Kürdistan yapılanmasını en azından fiilen kabul etmek zorunda kalacaktır.

Kısaca uluslararası dengeler açısından bakıldığında AKP yönetiminin önü oldukça açık görünüyor. Ancak şunu da unutmamak gerekiyor; AKP’nin fırsat tepe konusunda üstüne yoktur. Türkiye’nin olumlu gidişini durdurabilecek tek aktör Erdoğan ve çevresinin tolumun %51’ine olan kini. Erdoğan bu kinini sürdürdüğü sürece içeride huzur gelmesi mümkün değil. Bu nedenle her an içeriden Gezi tipi bir sosyal patlama olasılığı, veya Güneydoğudaki kargaşa devam ederse bir sıkıyönetim olasılığı mevcuttur.

 

 

 

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...