Ankara’nın güvenlik politikaları arasında IŞİD öncelikli tehditler arasında olmadı hiç. Aksine Suriye’deki kaos ortamında denge unsuru görüldü! Hiçbir zaman düşük yoğunluklu da olsa IŞİD’le mücadele edilmedi hatta ediliyor gibi bile yapılmadı.

Suriye’ye giden 1200 tır silahın cihatçı gruplara gittiği iddia edilirken, IŞİD militanlarının hastahanelerimizde tedavi edildiği belirtilirken, IŞİD’le irtibatlı derneklerin Anadolu çocuklarını devşirdiği haberleri gazetelerde sayfa sayfa yer alırken, hükümetimiz bu iddialar karşısında n’aptı?

Hiç bir demokratik ülkede güvenlik politikaları bu kadar hesap verilemez değildir.

Tamam ortak ses olalım, acıda aynı dili kullanalım dört parti ortak deklarasyona imza atsın ama artık birileri de hesap vermeli değil mi? Bu acziyet  görüntüsü devlete yakışmıyor çünkü.

Bağırarak geliyorum diyen eylem 31 cana mal oldu. Tabi ki istihbarat zaafiyeti sorgulanacak, hükümet eleştirilecek!

İstihbaratımız güvenlik birimlerimiz ne yapar? Eğitim yuvalarını kapatıp, vakıf ve dernekler basılacağına IŞİD’e insan kaynağı sağlayan derneklere neden gidilmez?

Bütün şeffaf, demokrat ve hesap verilebilen toplumlarda bu tür olayların siyasi faturası hükümetlere kesilir, hesap da onlardan sorulur..

Hükümete düşen öncelikle Suruç saldırısını aydınlatmak gerekli adımları atmak olmalı. Suruç da önceki saldırılar gibi –Uludere, Reyhanlı, Mersin – faili meçhul kalmamalı. Çünkü bir yerde faili meçhul bir olay varsa Devlet o olayın muhakkak bir yerindedir.

Her eylemin bir siyasi amacı vardır? Peki bu son eylemde ne amaçlanıyor olabilir?

Mersin ve Diyarbakır’da patlayan bombaları hatırlamalı. Seçim öncesi kaos çıkaramayanlar şanslarını bir kez de şimdi deniyor!

Suruç’ta bombayı patlatanlarla aynı gün Adıyaman’da askerimizin şehit edilmesini sağlayan kirli ellerin sahibi aynı.. Kontr gerila yine devrede.. Bir yandan Kürtleri diğer yandan Türkleri tahrik edip kaotik ortam amaçlanıyor..