Suruç, Ankara, Şarm el Şeyh, Beyrut, Paris…
Son aylarda terörizmin kirli ve kanlı yüzünün görüldüğü yerler. Savaşın ve şiddetin artık hiçbir sınır tanımadığını en acı şekliyle müşahade ediyoruz. İç savaş halinde ve sonu gelmeyen şiddet sarmalı içinde bulunan Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen gibi ülkelerden türeyen terör, şiddet ve kaos artık dünyanın her yerine yayılıyor.
Savaşın sınır tanımadığını artık bilmemiz gerekiyor. Savaşlarda kullanılan silahlar “bir yerlerde” üretiliyor, ve ardından “bir yerlere” pazarlanıyor. Kimi ülkeler savaş halinde olan ülkelere askeri müdahalede bulunurken, kimi ülkeler oralara silah ve mühimmat gönderirken (satarken) o bölgelerde oluşan şiddetin ve o silahların bir gün kendilerine doğrultulma ihtimalini hesaba katmamıştı.
Afganistan, Irak ve Libya gibi askeri müdahaleler ve işgaller sonucu destabilize olan ülkelerde, terör grupları kendilerine zemin buldu. Bu gruplar, işgal kuvvetlerinin yıllarca uyguladığı yanlış politikalar sonucu bölgede oluşan kin ve nefreti fırsat bilerek bölge halkının kendi arkasına sığınmalarını ve saflarına katılmalarını sağladı.
Suriye gibi ülkeler için siyasi ve diplomatik çerçevede çözümler üretmek yerine, Rusya, Iran, Çin gibi ülkeler Esad’lı Suriye rejimini desteklerken diğer yandan ABD, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkeler de Esad rejimine karşı savaşan bölgesel aşiretleri, muhalif güçleri ve terör örgütlerini askeri ve maddi olarak destekledi. Son saydığım ülkeler içinde IŞİD terör örgütünü destekleyen, (petrol) ticaret yapan ve her türlü (silah, mühimmat…) yardımda bulunan ülkeler var. Bu herkesin bildiği, fakat kimse tarafından dillendirilmeyen bir gerçek. Türkiye gibi ülkelerin IŞİD terör örgütü ile yaptığı petrol ticaretini, karşılığında tır tır gönderdiği silah ve mühimmatları, kendi topraklarında bulunan terör eğitim kaplarını görmezden gelmesi, yaralı IŞİD teröristlerinin kendi topraklarında tedavi edilmesi, dünyanın değişik ülkelerinden Suriye’ye savaşa gidenlerin büyük çoğunluğu Turkiye topraklarından organize bir şekilde geçtiğini ve Türk istihbaratının buna müdahale etmediğini dünya kamuoyu tarafından bilinmekte.
Bunu en yakın zamanda G-20 Liderler Zirvesinde Rusya devlet başkanı Vladimir Putin, ülke ismi vermeden “IŞİD, 40 ülkeden finansal destek alıyor. Bunlar arasında G-20 üyesi ülkeler de var” diyerek dillendirdi.
Onlarca masum insanı gözünü kırpmadan katleden terör muhakkak en büyük suçludur. Fakat terörü besleyen ve büyümesine yardımcı olan devletler ve devlet liderleri de masum değildir. Terörü doğrudan veya dolaylı beslemenin bumerang etkisi doğuracağını en iyi onların bilmesi gerekirdi.
Peki çözüm ne?
Terör yuvasına dönüşmüş bölgeleri ateş altına alarak, havadan bombalayarak, baskı ve şiddet uygulayarak çözümün gelmeyeceği ve terörün bundan daha çok besleneceği ve nemalanacağı aşikâr. Terörü bitirmek için köklerine müdahale etmek gerekiyor. Yani beslendiği yolların tıkanması şart.
Ayrıca önemli olan diğer bir husus; Terör sanıldığı gibi kör değil. Terörün bir nedeni ve bir amacı var. Ankara, Beyrut ve Paris saldırılarına sadece intikam eylemi olarak bakmamak gerekiyor. Bu saldırıların amacı nifak, nefret ve kini körüklemek ve korku saçmak. Avrupa’da bu saldırıların ardından kimi aşırı sağcı ve ırkçı gruplar İslamı ve Avrupa’da yaşayan müslümanları ve mültecileri hedef tahtasına koyma girişiminde bulunup, günah keçisi ilan etme yarışına gireceklerdir. IŞİD gibi terör örgütlerinin hedeflediği tam da budur. Çünkü toplum içinde bölünme, dışlanma ve nefret duyguları terör örgütlerini besleyen ve insan kazanmasını sağlayan en temel unsurdur.
Terörün salmak istediği korku ve şiddete fırsat vermemek, güvenli bir toplum için çabalamak lazım. Güven ortamı ancak herkesin kendini güvende hissettiği ve kabul hissine sahip olduğu vakit sağlanır.