Türk medyasında ortalama bir köşe yazısı 400 kelime 3500 vuruştur. Uzun yazan istisnai yazarlar da vardır. Türk medyasında en uzun köşe yazıları yazanlardan biri Cengiz Çandar örneğin. Ancak Çandar’ı yazıları da 1000 kelimeyi geçmez. Son yazısı, Çandar’ın uzun yazıları kapsamında bir yazı ve toplamda 945 kelime örneğin.
Medyada daha uzun araştırma ve inceleme yazıları vardır. Ancak gazeteler bu yazıları daha çok bölerek, farklı günlere yayarak kullanır.
Ancak Türk basın tarihinde gazeteci deyimiyle 20 bin vuruşluk, 2621 kelimelik bir köşe yazısı sanırım görülmemiştir.
Elbette yazar, gazetesi izin verdiği sürece, istediği uzunlukta yazılar yazabilir. Ama böyle yazılar yazmak kolay değildir. Üstünde uzun uğraşlar ve emekler gerektirir.
Hele bu yazı araştırma gerektiren, alıntılar gerektiren, inceleme gerektiren, bir yazı ise böylesi bir yazıyı yazmak günler alır.
Yazı dünyasını bilemeyenler için söyleyeyim. 20 bin vuruşluk bir araştırma yazısı genelde akademik dergilerde yer alacak uzunlukta bir yazıdır. Akademisyenler bu uzunlukta araştırma yazıları için ayalarca çalışırlar. Araştırma bittikten sonra bile böylesi bir yazıyı sadece kaleme almak günler alabilir. Düşünce safhasını da işin içine katarsanız böylesi bir yazı daha da uzun zaman alır.
Peki böyle bir araştırma yazısı seyahat esnasında yazılabilir mi? Eğer alıntılayacağınız metinleri ezberlememiş, kronolojiyi, hafızaya kaydetmemişseniz uzun bir uçak yolculuğunda böyle bir yazı yazamazsınız…
Ancak kendisini “kullanışlı aptal” olarak tanımlayan, daha önce getirilen yazıları kontrol etmeden yayınladığını itiraf eden Yıldıray Oğur, bir uçak seyahati sırasında 20 bin vuruşluk sıkı bir araştırma inceleme yazı yazdığı iddiasıyla karşımıza çıktı, dün…
Yıldıray Oğur’un 27 Eylül günü Türkiye gazetesinde çıkan “Adına da Tahşiye derler” başlıklı yazısı bu açıdan oldukça kuşkulu bir yazı. Hayır Oğur böyle yazılar yazamaz iddiasında değilim. Elbette yazabilir. Ancak Oğur’un sıkışık programı ve yazının içeriğine ve uzunluğuna bakınca, bu yazıyı Oğur’un yazdığına inanmak oldukça güç.
Kendisini gelen yazıları kontrol etmeden yayımlayan bir “kullanışlı aptal” olarak tanımlayan birinin çok sıkışık bir program içerisinde böylesi bir yazıyı yazamayacağına, eline tutuşturulan, metne imzasını atmış olabileceğine inanmakta kimse zorlanmaz sanırım…
Açayım: Yıldıray Oğur’un söz konusu yazısı çıktığı sırada kendisi Başbakan Davutoğlu ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri’nde idi. Oğur’un Başbakan’la seyahati 24 Eylül’de başladı. Yaklaşık 12 saatlik bir yolculuktan sonra ABD’ye indiler. Sonrasında yoğun bir programla Başbakan’ı takip ediyorlar. Zaman farkından doğan Jet lag’i hesaba katmıyorum bile…
Yıldıray Oğur içinde, yüzlerce sayfalık Tahşiye İddianamesi ve polis fezlekesini okumayı gerektiren, onlarca yazarın yazısına bakmayı zorunlu kılan, 16 farklı atıf olan, 20 den fazla tarihin sıralandığı, onlarca isimin geçtiği, 20 bin vuruşluk yazıyı, yoğun ABD seyahatinin arasına nasıl sığdırır?
Ayrıca, heyet 24 Eylül’de havalandı. Heyet ABD’ye indiğinde Türkiye’de saat 25 Eylül sabahı 7:00 civarıydı. ABD’de de gece yarısını geçmişti. Yıldıray Oğur yazısını Türkiye takvimi ile 26 Eylül’de gazeteye gönderdi (yazı 27 Eylül’de yayımlandı). Bu durumda Oğur uzun araştırmalar gerektiren 20 bin vuruşluk yazısını ya uçak yolculuğu sırasında yazmış olmalı ya da, ABD’ye indikten son yazmış olmalı. Oğur’un ABD’ye indikten sonra o yazıyı yazabilmesi için, uyku vaktini çıkarınca, geriye 6 saatlik bir zamanı kalıyor. Bu zaman dilimi içinde Oğur’un Davutoğlu’nun ziyaretini izlediğini biliyoruz. Sosyal medya paylaşımları bunu gösteriyor. Dolayısıyla Oğur’un öylesi bir uzun yazıya ayıracak saatleri yoktu…
Peki Oğur bu yazıyı seyahate çıkmadan önce yazmış olamaz mı?
İyi niyetimi koruyarak, Oğur’un da “kullanışlı aptal” olmasının dışında, kaleminin kıvraklığını bildiğim için böyle bir yazıyı, yolculuğa çıkmadan önce yazmış olduğunu düşündüm.
Oysa bu iyi niyetli düşüncemi bizzat Oğur’un yazısı yalanlıyor. Zira Oğur yazsını Cemaat medyasının Tahşiye iddianamesine getirdiği eleştirileri çürütmek için yazmış.
Oğur’un yazısına “Savcı Hasan Yılmaz’ın yazdığı Tahşiye soruşturması iddianamesi kabul edildi. Zaman gazetesi de iddianame için beklenen manşeti attı “Savcı itiraf etti, tahşiye çöktü” diyerek başlıyor. Sonra’da Zaman’ın ilgili haberine atıf yaparak tıpkı savcı gibi kendisi de Tahşiye İddianamesinin ne kadar sağlam olduğunu, anlatarak dizi filmden ve köşe yazısından terör örgütü kuruyor.
Daha önce beraber çalıştığı arkadaşı Baransu’yu ihbar edip tutuklatan birinden asgari ahlak beliyor değilim yanlış anlamayın. Dolayısıyla Oğur’a eleştirim bir ahlak hatırlatması değil. Bunun gereksiz bir çaba olacağının elbette farkındayım.
Benim çabam, Oğur’un halen “kullanışlı aptal” olarak eline tutuşturulan yazılara imza koymaya devam ettiğini göstermek…
Konumuza dönelim;
Oğur’un alıntı yapıp, tezlerini çürütmeye çalıştığı Zaman’ın haberi 23 Eylül 2015 günü yayımlanmış.
Yani Oğur istese de o yazıyı 23 Eylül gününden önce kaleme alamaz. Peki Oğur ABD seyahatine ne zaman çıkmış? 24 Eylül günü..
Uzun yolculuklara çıkan gazeteciler bilir. Bunun hazırlıkları uzun zaman alır. Bu durumda Oğur’un 20 bin vuruşluk, yoğun araştırma gerektiren yazısını kaleme alırken, bir yandan da Amerika’ya gidiş hazırlıkları yaptığını kabul etmemiz gerekiyor.
Ayrıca Oğur ve çevresinin sosyal medya paylaşımlarına bakılacak olursa 23 Eylül günkü programının da boş olmadığı Oğur’un oldukça yoğun olduğu anlaşılıyor…
Peki Oğur 20 bin vuruşluk yoğun araştırma gerektiren o yazısını hangi ara vakit buldu da yazdı?
Yoksa yazının “ilham kaynağı” New York seyahati sırasında yanında bulunan, çözüm süreci sırasında birlikte mesai yaptıkları Hakan Fidan’mı? Öyle yaz yazının ana argümanlarından biri de MİT’in Tahşiye konusunda Genelkurmay’a istihbarat vermediği argümanı. Böylece Oğur en iyi yaptığı işi yapıp MİT’i de aklamış oluyor…
EMRE USLU
Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…
Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.
Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...