6.5 yaşında annesini kaybeden bir çocuğun babasını, hiç bir yere gitmediği halde, hiç bir kaçma şüphesi olmadığı halde tutukladılar. Emniyet müdürü Ahmet Öztürk’den söz ediyoruz. Bir çocuğun dünyadaki tek dayanağı bir babayı tutuklu yargılayarak, neyin intikamını alıyorsunuz? Bu kin insani mi İslami mi? Nedir bu zulümde amacınız? Çılgın projeniz Nemrud’un zulmünü mü geçmek? Firavun’a taş mı çıkarmak istiyorsunuz?
Nedir Allah aşkına hiç bir yere gitmeyen bir adamı 6.5 yaşındaki çocuğundan ayırıp tutuklu yargılama çabanız. Üç defa gözaltına alındığı halde hiç bir yere gitmeyen birini, hakkında yeni bir delil olmamasına rağmen tutuklayarak neyin intikamını almak istiyorsunuz? Reza’yı dinlediği için mi bu kızgınlığınız? Rüşveti belgelediği için mi çıldırdınız? Münafık suratınıza ayna tuttuğu için mi bu kadar gaddarsınız?
Zaten tek gücünüz çocuklara yetiyor. Belikin Elvan’ı öldürüp meydanlarda yuhalata, Ceylan Önkol’un bedenini bedenini parçalayan bir zalim düzenden ne beklenir? İktidarınızı korumak için çocuklara zulmetmeye kadar düştüyseniz sonunuz yakındır.
Çocuklara edebildiğiniz kadar zulmedin ki sizi ne biz ne de tarih affedebilsin. Çocuklara zulmederek, merhamet duygularımız öldürün ki bir gün size bile merhamet gösterme gafletinde bulunursak o çocuklara ettiğiz zulümler aklımıza gelsin de, size merhamet etmeyi aklımızdan geçirdiğimiz için insanlığımızdan utanalım…
Çocuklara zulmedin ki o çocukları büyürken yaptıklarınıza karşı tiksintimiz de büyüsün. Değilse biz çabuk unutur, kin tutmayız, ama ne olur siz buna izin vermeyin.
Çocuklara zulmedin ki o çocuklarla zulmünüz gelecek nesillere aktarılsın.
Çocuklara zulmedin ki zulüm tarihinde baş köşeye yerleşesiniz.
Çocuklara zulmedin İnsanlığın düşebileceği en aşağı noktayı daha net görelim…
Çocuklara zulmedin ki zulmünüzün hakkını veresiniz…
Bu giriş aşağıdaki haber isyan ettirdiği için yazdı. Okuyun az bile yazmışsınız diyeceksiniz. Okuyun ve bir çocuktan alınan intikamın hikayesi insanı aşağıların en aşağısına nasıl götürüyor görün…
İŞTE O HABER:
Yolsuzluk ve terörle mücadele eden polislere yönelik kıyım, en büyük acıyı 6,5 yaşındaki Hikmet’e yaşattı.
Annesini kaybettikten sonra babasına tutunan Hikmet şimdi ondan da ayrı. Eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet Öztürk’ün hapsedildiği oğluna söylenemiyor. Dede Mehmet Eser perişan: Küçücük çocuk nasıl teselli edilir ki?
Polislere yönelik cadı avında gözaltına alındıktan sonra eşini ve doğmamış çocuğunu kaybeden eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet Öztürk geçen hafta cezaevine konuldu. Daha önce üç kez gözaltına alınıp serbest bırakılan Öztürk dördüncü seferinde yeni delil olmamasına rağmen İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliği kararıyla tutuklandı. Yaşananlardan en ağır etkilenen ise Ahmet Öztürk’ün oğlu Hikmet oldu. 6 buçuk yaşında annesiz kalan Hikmet, şimdi babasından da ayrı. Ona dedesi Mehmet Eser ve Arife Hanım bakıyor. Annesinin ani ölümünü zor kabullenen, aylardır ağır travma yaşayan Hikmet’e babasının tutuklandığı bir türlü söylenememiş.
Dede Mehmet Eser, torununu 9 ay önce kaybettiği kızının emaneti olarak görüyor. Hikmet’in, annesinin ölümünü kabullenmekte zorlandığını, mezarına gidemediğini anlatırken, “Çok fazla insan mağdur oldu ama Hikmet bu acıları katmerli yaşadı. İçime asit damlamış gibi, sürekli kanayan yaram var.” diyor. Hikmet’in bakımıyla yakından ilgilenen Arife Hanım da üvey kızı Ayşegül Öztürk’ün vefatından sonra arkadaşlarının kendilerini yalnız bırakmadığına işaret ediyor.
Öztürk ailesi, yolsuzluk ve terörü soruşturan polislere yönelik 17 Aralık’tan sonra başlatılan ‘cadı avı’nın en büyük mağdurlarından. 6 buçuk yaşındaki Hikmet ise ailenin en çok acı çeken üyesi.
Annesinin vefatından sonra Bitlis’ten İstanbul’a taşınan ve okula başlayan Hikmet, şimdi babasından da ayrı. Artık dedesi Mehmet Bey’e ve eşine emanet. Son bir yılı zaten çok büyük ölçüde torunuyla birlikte geçirdiklerini söyleyen Mehmet Eser, Hikmet’in annesiyle arasında kuvvetli bir bağ olduğunu, bu nedenle annesinin yokluğunu çok zor kabullendiğini söylüyor. Annesini hiç unutmadığını ancak tepki olarak mezara gitmek istemediğini belirtiyor.
Torununun yaşadıklarını şöyle aktarıyor: “Annesinin mezarına birkaç kez götürebildik, gittiğinde de çok huzursuzdu. Yaşına göre olgun ama annesinin ölümünü çok fazla sorguluyor. Yaşadığımız ufak bir olay üzerine bile ‘Dede bütün acıları ben mi çekeceğim? Yaşamak istemiyorum.’ demişti. Şehadeti anlatarak onu teselli etmeye çalışıyoruz ama söylendiği kadar kolay olmuyor. İlk başlarda çok içine kapandı, konuşmadı. Defalarca evden çıktı gitti, arkasından ikna ettik, yakaladık. Psikolojik destek aldı.”
KIZINI KAYBETTİ, TORUNU HAYAT KAYNAĞI
Kızının ölümünden sonra Hikmet’in kendisine hayat kaynağı olduğunun altını çizen acılı dede, “Öksüzlüğü, mahsunluğu farklı hissettirdi. Her şeyimi ona göre ayarlamaya çalışıyorum ama çok acı çekiyor yine de.” diyor.
Kızını kaybetmenin kendi içinde de derin bir yara açtığını ifade eden Mehmet Bey, bunu ‘etinize asit döker gibi” sözleriyle tarif ediyor. Acısının her gün arttığını dile getirirken, gözleri doluyor: “Şu anda nasıl olursa olsun yüzüne, eline dokunabilmek için dünyaları veririm. ‘Ayşegülüm nasılsın?’ demek istiyorum. Mezarına gidiyorum, her gün dua okuyorum. Kızım çok mütevazı, yardımsever, kimseyi küçük görmeyen, Allah’ın bana lutfettiği bir çocuktu. Hayattaki en büyük acımı yaşadım.”
Zaman