Cemaatten bir çok tanıdığım vardır. Ancak Cemaatin kurumsal yapısını ve üst kademesini çok tanımam. Doğrusu Hüseyin Gülerce gibi üst kademedeki kişileri tanıdıkça hayal kırıklığına uğradığımı da belirtmeliyim. Neyse ki Hüseyin Gülerce gibi kişilerin oranı oldukça azmış anlaşılan. 17 Aralıktan sonra onlar da gemiyi terk etti sanırım…
2011’den bu yana Baransu ve ben diğer liberaller gibi AKP’i eleştirirken Cemaat bize karşı AKP’yi savunuyordu. 17 Aralık sonrasında Cemaat mağdur edilince, haliyle Cemaate daha çok sahip çıkmak gerektiği ortaya çıktı. Bu nedenle birçok gerçek liberal gibi AKP’nin dayağına karşı Cemaatin yanında duruyorum.
Bu vesileyle Cemaati biraz daha yakından tanıma fırsatı buldum. Buna ilişkin gözlemlerimin bir kısmın dün yazmıştım. Bugün dünkü yerden devam edeceğim.
Cemaatçileri insan olarak tanırsanız, şekerden baldan tatlı insanlar görürsünüz. Cemaatin insanını tanırsanız özveri, gayret ve himmet görürsünüz.
ABD’de bulunduğum geçen bir yıllık süre içerisinde bire birde Cemaate yüksek insanlık değerlerine sahip olan onlarca insan tanıdım. Doğrusu bu kadar yüksek kalitede, bu kadar yüksek duyarlılıklı insanları tanımış olmak insanlık adına, özellikle İslam dünyasının geleceği adına bende umut yarattı. Türkiye’deki muhafazakar kitleyi bu insanların dönüştüreceğine inancım arttı.
Cemaati kurumlar olarak tanıdığımda “cemaat oligarklarını” da tanıdım. Başta İstanbul ve Washington olmak üzere Cemaatin kurumlarına yerleşmiş, bir oligark kitlenin varlığına da şahit oldum.
Oligark kavramını bilerek kullanıyorum. Görebildiğim kadarıyla bu oligarkların çalışma düzenini istişare yerine “kulis” faaliyetine dayanıyor.
AKP’nin oligarklarından farklı olarak Cemaat oligarkları maddi bir menfaat elde etmiyor. Anlaşıldığı kadarıyla ceplerini doldurmuyor. Harama tamah etmiyor. Aksine çoğu dışarıda daha zengin olabilecekken, cemaat yapısı içerisinde belki zenginliğinden fedakarlık yapıyor olabilir.
Ancak Cemaat oligarkları bir kast sistemi oluşturuyor. Şeffaf camlardan oluşan, içi görünen ama arkasında nelerin konuşulduğu çok duyulmayan bir kast sistemi bu. Bu oligarklar Cemaat genelinde değil ama kontrol ettikleri alanda etkili olup, bazı konularda öne çıkarak, Cemaatin anlayışını temsil havası yaratıp bir sanal bir güç merkezine dönüşüyorlar.
Örneğin Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Cemaat Oligarşisinin en gözle görünür mekanı. Burada yıllardır duran, ve neye kime hizmet ettikleri belli olmayan bir anlayışın olduğu 17 aralık sonrasında ortaya çıktı.
Diyalog diye el attıkları ne kadar gazeteci ve yazar varsa çoğunluğunun 17 Aralıktan sonra birer Mankurt gibi cemaate saldırması cemaat oligarklarının başarısızlığıdır.
Cemaat dünya çapında bir netwrok ise, Türkiye’nin dünya çağındaki tek markası ise, bunu içindeki oligarklara rağmen yapmıştır.
Cemaat özeleştiri verecekse buna oligarklardan başlamalı…