Cemaat’in yanlışları
Gülen Cemaati Tayyip Erdoğan’ın başlattığı bir bitirme savaşı ile hayat memat mücadelesi veriyor. Belli ki Erdoğan uzun hazırlıklar yaparak başladığı bu savaş için yoğun hazırlık yapmış. Fişletmiş, adam devşirmiş, medyayı hazırlamış vs. Sırasıyla Cemaat’in dershanelerini, okullarını, evlerini, yurtlarını, hatta bankasını bitirmeyi kafasına koymuş.

Cemaat buna karşı mücadele ediyor ama derdini kimseye anlatamıyor. Bunun ana nedeni Cemaat’in şimdiye kadar yaptığı en büyük yanlış; Cemaat’in medya stratejisi…

Cemaat- medya ilişkisi iki kanatlı bir ilişki. Bir yanda doğrudan Cemaat medyası var. Diğer tarafta ise 1990’lı yıllarda başlayan merkez medya ile olan ilişkisi.

Cemaat 1990’lı yıllarda Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nı (GYV) kurarak bu vakıf üzerinden kendini topluma anlatmaya başladı.

Kendini topluma anlatmak için de merkez medyadan insanlara ulaşıp, onları vakfın etkinliklerine davet etti ve onlarla sıcak ilişkiler kurdu.

Ancak Cemaat’in “kendini anlatmak için” geliştirdiği medya stratejisi bir süre sonra “beklenti”ye dönüştü. Cemaat’in faaliyetlerine medyadan beklenen destek, kendini anlatma beklentisinden daha fazla öne çıkmaya başladı.

Bazı gazeteciler de bu “beklenti”yi karşılamak için Cemaat’e yanaştı ve Cemaat ile bazı medya mensupları arasında simbiyotik bir ilişki başladı. Özellikle 28 Şubat sonrasında Cemaat faaliyetleri etrafında çöreklenmiş onlarca gazeteci GYV’nın aktivitelerinin baş müdavimi oldu.

Cemaat’in medya ile “kendini anlatmak” için başlattığı, sonra karşılıklı “beklenti”ye dönüşen bu ilişki, bir süre sonra Cemaat faaliyetlerinin “onaylanması” beklentisine dönüştü.

Türk muhafazakârlığının geleneksel zaafı, “onaylanma beklentisi” Cemaat’te de kendini gösterdi. Çoğunlukla kendi menfaatleri için GYV etrafında kümelenmiş o zümrenin onaylarını GYV de boş geçmedi. Merkez medyanın bilinen aktörlerinden gelen “onay” Cemaat mensuplarının çok hoşuna gitti.

Cemaat, karşısındakini “olduğu gibi” kabul ederken, karşısındakinin kendisini “olduğu gibi” kabul etmesini beklemedi. Özellikle Hüseyin Gülerce gibi Cemaat’in önde gelenlerinin “appeaser” tutumları nedeniyle merkez medyanın beş para etmez adamları bile kendini Cemaat’in onay müfettişi gibi görmeye başladı.

Askerî vesayet sona erdikten sonra Cemaat’in medya ile ilişkisi de farklılaştı. Askerî vesayetin olduğu zamanda Cemaat’e mesafeli duran, hatta Cemaat’i kıyasıya eleştiren birçok medya mensubunun, GYV’nin kapsını aşındırmaya başladığı görüldü.

Bu noktada Cemaat “geleneksel Türk muhafazakârlığının” ikinci zaafını da gösterdi; seçici ve ilkesel davranmadı. “Ne olursan gel, ne dersen de” mantığı ile çıtayı çok düşük tuttu. Bu da Cemaat jölelilerinin türemesine neden oldu…

Hükümet Yiğit Bulut gibi adamlara pirim verirken, Cemaat de Sevilay Yükselir, Rasim Ozan gibilerine pirim verdi.

Cemaat, menfaatleri için öğütmeyecekleri hiçbir değeri bulunmayan “menfaat değirmenlerini” bile ayırt etmeden, ülke ülke dolaştırıp onlardan onay bekler hâle düştü…

Medyadaki menfaat değirmenleri, ki sayıları hiç de az değildir, Cemaat’in etrafında boy göstermeye başlayınca, “Cemaat her yerde”, “Cemaat çok büyük”, “Cemaat çok güçlü” algısı oluştu. Zira menfaat değirmenleri hep güçlünün yanında durmuştu. Onlar Cemaat’in yanındaysa Cemaat güçlü olmalıydı… Bu algı Cemaat’in de hoşuna gitti, menfaat değirmenlerinin de…

Şimdi o menfaat değirmenlerinin pervanelerinin hangi rüzgârlar ile döndüğü daha net görülüyor… Şimdilerde de Cemaat’le kurdukları o ilişkinin itirafçısı oldular, onu pazarlıyorlar…

Bugün Erdoğan’ın Cemaat’i bitirme savaşında Erdoğan’ın yanında yer alanların çoğu dün Cemaat aktivitelerinin baş aktörleriydi.

Cemaat topluma bir haksızlığa karşı mücadele ettiğini, hükümetin haksız saldırılarına karşı hayat memat mücadelesi verdiğini bir türlü anlatamıyor, çünkü menfaat değirmenlerinin pervaneleri, her zaman daha güçlü esen rüzgârın yönünde döner…
[email protected]
twitter/emreuslu

Taraf: 8 Ocak 2014

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...