Bu hafta hayatımda ilk defa CHP’ye oy verdim. Bugün CHP’ye oy vermemin ilginç duygusal serüvenini yazacağım.
2011 seçimlerinde “CHP’ye neden oy vermiyorum” başlıklı bir yazı da kaleme almıştım. O yazıda CHP’ye ağır eleştiriler de getirmiştim. Bugün yeniden dönüp o yazıyı okuduğumda CHP’nin eleştirdiğim bir çok noktada çok ileri gittiğini görüyorum. Demokrasiyi söylem noktasından eylem noktasına getirdiği için CHP’ye oy verdim…
Geleneksel olarak CHP’ye uzak sağ partilere oy veren bir aileden geliyoruz. CHP- Demokrat Parti döneminde dedemin DP’li değil CHP’li oluşunu bir kenara bırakacak olursak, ben beni bildim bileli hep sağ partilere oy verdik. Örneğin hatırladığım ilk seçimlerde 1983 seçimlerinde Turgut Özal’a oy verdiğini hatırlıyorum.
Milli Görüş geçmişim…
1987 yılında Erbakan hoca Malatya’ya geldiğinde hava alanına karşılamaya giden öğrencilerden biriydim örneğin. O yıl Ortaokul öğrencisiydim Erbakan hoca yasaklıyken elini öpmüşüyüm vardır. Milli Görüş benim için yabancı bir yer değildi. Muhammed Zahit Koktu hazretlerinin kitaplarıyla tanıştığımda ortaokul 3. Sınıf öğrencisiydim. İlk abone olduğum ilk okuduğum dergi İslam dergisiydi örneğin…
1990’lı yıllarda bizim çevrelerde Dürüst Tayyip Erdoğan efsanesi anlatılırdı. Örneğin ihale sonrasında kendisine %10 pay vermek isteyen firmaya “madem bana ayırdığınız %10 pay var o zaman onu ihale bedelinden düşeceksiniz” dediği anlatılırdı bizim çevrelerde. Bu bir efsaneydi.
Şimdi bakıyorum da ne kadar safmışız. Artık benim için 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasına gerek yok. 25 Aralık’ta havuzda biriktirilen 600 milyon doları bilmeme de gerek yok. Sadece ve sadece Bilal ve Burak’ın gemilerini görünce nasıl safça aldatıldığımız anlıyorum.
Biz çocuk halimizle “Erbakan komutan bizler askeriz, tağutu devirmek için emir bekleriz” diye marşlar söyleyip “Metin Yüksel ölmedin sen” ezgileri dinler “Kula kul olmadım ömrüm boyunca, Hakkın zehrini içtim, doyunca, batılın bağrına kustum gel de gör” diye Karakoç’tan şiirler okuyup kendimizden geçerken Erdoğan giller ve çevresi gemilerini yürütüyormuş. Resmen dini afyon gibi kullanmışlar genç nesilleri uyutmuşlar…
Sonra bir ara MHP’ye sempati beslediğim zamanlar da oldu. Erciyes’e gitmişliğim vardır örneğin. Ama bu ayrı bir konu. Yani sizin bileceğiniz hep sağ tandanslı bir siyasi tercihim oldu…
2002 yılında AKP iktidara yürürken çocuklar gibi sevindiğimi hatırlıyorum. “AKP’ye asker izin vermez 6 ay bile iktidarda kalamaz” diyenlerle iddiaya giriyor, AB sürecini canlı tutarak iktidarda kalacağını söylüyordum. Haklı da çıktım…
2011 yılına kadar gönülden AKP destekçisiydim. Belki de çocukluğumdan kalma Milli Görüş tozu yutmanın bilinç altı ortaya çıkmıştı. 2011’de Anayasayı değiştirtebilir umuduyla AKP’yi yine destekledim. Ne zaman ki AKP Cemil Çiçek’i Anayasa Komisyonu Başkanı yapıp uyduruk bir komisyon kurarak yeni Anayasa yapmayacağını gösterdi işte o gün kendimi aldatılmış hissettim. O günden sonra AKP’ye uyarılar içeren yazılar yazdım. Dilim döndüğünce uyardım, sesim çıktığınca “yapmayın” dedim. AKP uyarı yazılarımı düşmanlık delili saydı. Gazetemden attıramayınca üniversiteme baskılar yaptılar. Henüz 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması patlamadan, Eylül 2013’de, işimden attırdılar…
Artık çocukluğumuzda devirmek için yola çıktığımız “tağut” farklıydı…
Üniversitede çalıştığım dönemde, kendileriyle mücadele ettiğim Kemalist görüşteki meslektaşlarımdan hep saygı gördüm. Görüşlerini hiç paylaşmasam da üniversiteden en iyi arkadaşlarım Kemalistler oldu. Onlar da benim görüşlerimi paylaşmadı ama bir ortak noktamız vardı, Türkiye’nin geleceği…
Ama AKP’de bunu göremedim. Türkiye’nin değil partinin geleceği onlar için önemliydi. İşte AKP’den soğumama neden olan en önemli kırılma noktası bu zihniyeti fark etmemdi.
Ama bu CHP’ye oy verebileceğim anlamına gelmiyordu. Üniversitede beraber çalıştığım hocaları ayrı tutarsak, tanıdığım CHP’liler ve solcuların da en az hatta AKP’lilerden bile fazla tutucu ve kendi cemaatinden olmayanları dışlayıcı olduklarını gördüm. Medya çevresinde tanıdığım solculardan bu ülkeye hayır gelmeyeceğini, kendi sol cemaatlerinden başka hiç bir kesime sevgi ve hoşgörü ile yaklaşmadıklarını görüyordum. Bu yüzden benim için CHP’ye oy vermek demek o sol taassubu başımıza bela etmek anlamına geliyordu…
Özellikle CHP’nin son iki yıldaki değişimi öncesinde Ergenekon zihniyeti ile bırakın aynı safta olmayı, o faşist ve komplocu kafa ile aynı havayı teneffüs etmek bile bana ağır geliyordu. İnsanoğlunun bu faşist kafayla nasıl yaşadığını hep merak ediyordum. CHP bir gettoda yaşıyordu ve o gettonun dışındakilere yukarıdan bakıyordu. Hiç sevmedim bu tavır yüzünden CHP’ye daha fazla mesafeliydim..
Ancak zaman geçti ve Kemal Kılıçdaroğlu CHP’de sessiz devrim yaptı. Ulusalcı rijit tipler çoğunlukla temizlendi. CHP’nin sahiden başka kesimleri kucaklayabileceğini gösterdi. Örneğin Başörtüsü yasağının kalkmasında CHP’nin pozitif katkısının çok ama çok büyük etkisi vardır…
Belki de AKP’de yanıldığım gibi yine yanılıyorumdur ama CHP’nin demokratlaşmaya başladığını düşünüyorum. Bu filizi büyütmek gerektiğini inanıyorum. Ülkeye demokrasi gelecekse bunu AKP getirmeyecek.
CHP’nin son medya sansürüne karşı, 7 kanalın Digitürk ve Türksat üzerinden sansürlenmesi karşılığında CHP teşkilatlarına genelge gönderip Digitürk üyeliklerini iptal ettirmelerini istemesi beklediğim andı. Evet sadece söylem değil eylemde de CHP demokrat bir tavır göstermişti…
Yıllardır karşı durduğum bu partiye bu sefer oy vereceğimi açıkladım. Oyumu da CHP’ye verdim. Oy verirken, -muhtemelen hiç alışkın olmadığım için- CHP’yi pusulada bulmakta zorlandım ama bulup EVET’i bastım.
CHP’ye oy verirken o kabin içinde bulunduğum duygu karışıktı. Şöyle tarif edebilirim: Biraz beni aldatan AKP’den intikam alma duygusu vardı. Biraz CHP’ye ilk defa oy vermenin suçluluk duygusu. Biraz rasyonelleştirme, CHP’nin de değişeceğini düşünme, o kitlenin eğitimli bir kitle olduğunu düşünerek AKP kitlesinden daha iyi anlaşabileceğimi umma duygusu… Biraz Kemal Kılıçdaroğlu’na teşekkür hissi, biraz demokrasiye sahip çıkma için verdiğim mücadelenin sonuç verdiği, AKP’yi olmasa bile, -bir yan etki olarak- mücadelemizin CHP’yi demokratikleştirmeye başladığı duygusu vardı…
En önemli duygu ise CHP’ye EVET mührünü bastıktan sonra geldi. “Oh olsun” ile karışık bir rahatlama duygusu, bir umut, bir yeni sayfa açma duygusu…
CHP’ye oy verince kendimi CHP’li hissetmedim ama kendimi demokrasi savaşında CHP siperlerinden diktatörlüğe karşı büyük bir taarruz başlatmış gibi hissettim.
Bütün bu karmaşık duyguları elbette CHP’ye değil AKP’ye borçluyum. AKP hayallerimize ihanet etmeseydi, evlatlarının gemileri için ülkede kayıkçı kavgası çıkarmasa, bizi aldatmadan adam gibi ülkeyi demokratikleştirse, İslam’ın güzel yüzünü temsil etmek varken, doların kirli yüzüne secde etmeselerdi asla ve asla CHP’ye oy vermezdim.
EMRE USLU
Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…
Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.
Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...