Türkiye’nin siyasi ve toplumsal yerleşik düzeni tüm sacayakları ile çatırdıyor. İktidar her ne kadar da algı oyunları ile gerçeği gizlemeye çalışsa da ekonomik, siyasi ve sosyal çöküş kapıda. Dolar aldı başını gidiyor. Piyasadaki çeklerin yüzde yetmişbeşi ödenmiyor. Vatandaşların kullandığı kredilerde sağlıklı bir geri dönüşüm sağlanamıyor. Özellikle bankacılık sektörü olmak üzere yabancı yatırımcılar birbir ülkeyi terk ediyor. İhracat rakamları periyodik bir biçimde eriyor. Yatırımlar durma noktasına geldi. Suç istatistikleri çok yüksek. Uyuşturucu madde kullanım oranları gittikçe artıyor. Devlet yüzün üzerinde yeni cezaevi yapma derdinde. Terör tırmanışa geçti. Gelen şehit haberlerini ne yazık ki toplumsal olarak kanıksamış durumdayız. Faili meçhuller ve mafyatik yapılar tekrar hortladı. Vatandaşların büyük bir kesimi Türkiye’de adalet sisteminin işlemediği kanaatini taşıyor. Kültür, sanat, spor ve bilimsel çalışmalar ise unutulmaya yüz tuttu. İlk yüzde mercek ile Türk üniversitesi arıyoruz.

Uzaktan bile olsa dikkatli bir şekilde baktığınızda şunu hissediyorsunuz; mevcut devlet kurumları ve işleyişi milli olmaktan daha ziyade yabancı güç veya güçlerin denetimi altına. Selam Tevhit Dosyası bunun en net göstergesi. Ayrıca ülkenin dış politikası dinleme kayıtlarına endeksli. Her bir kaset gol olarak geri dönüyor. İran’ın bölgesel hareketlenmeleri ve Suriye’nin kuzeyinde olanlar ortada. Bırakın oyun kuruculuğu artık top toplayıcısı mesabesindeyiz. Türk dış politikasının yönetimi kesinlikle Türk hükümetlerinin kontrolünde değil.

Lâkin bu “büyük bunalım” döneminde iktidar ne yapıyor? Cemaatin okullarını denetlemekle ve bir fırsatını bulursa da kapatmakla meşgul. Mesaisinin büyük bir kısmını bu işe ayırmış durumda.

Oysa tarihen sabit; kalkınmanın temelinde her zaman eğitim yatar. Avrupa, Japonya ve Rusya özelinde Asya Tarihi bunun örnekleriyle dolu. Osmanlıların dünya siyasetinden geri çekilmesinin nedenidir, eğitim alanındaki başarısızlığı. En basitinden İslâmcılar, II. Abdülhamîd’i tarihte değerli ve özel kılan unsurların başında eğitim politikalarına gösterdiği hassasiyetin olduğun bilirler, herhalde.

Normal şartlarda aklı başında bir iktidarın –ki 28 Şubat süreci hariç iktidarlar cemaatin eğitim politikalarının yanında olmuşlardır- Türkiye’nin kalkınmasına destek veren tüm eğitim faaliyetlerini desteklemesi beklenir. Bu cemaat veya başka her hangi bir grup olsun önemli olmamalı. Söz konusu okulların dünya ölçeğindeki başarıları ortada. Türkiye markası olarak da katma değerleri tartışılamaz.

İlk bakışta süreç çok akla uygun görünmüyor değil mi?

Ama öyle değil aslında. Bizim açımızdan akla uygun olmasa da perde arkası hedefleri açısından yaşananların mantısal bir temeli var.

Birincisi; Erdoğan’ın psikolojik yapısı ile ilgili. Tek adam olmayı seviyor. Hatta sevmekle de kalmayıp sınırsız bir arzu ile onu istiyor. Bu ruh hâli onu kendisi karşısında güç odağı olarak gördüğü irili ufaklı bütün yapıları tasfiye etmeye yöneltiyor. Ayrıca meseleyi İslâmcı bir bekraunt ile ele alığınızda, Erdoğan aslında politik ve finansal gücün tanıdığı imkânlar ile başında kendisinin bulunduğu, yüzde kırka endeksli “yeni bir cemaat” kurmak istiyor; merkezinde durduğu “kutsal bir kişilik” inşâ etmeye çalışıyor. Terminolojik olarak bu kişiliğe “halîfe” diyoruz. Rejim değişikliği vurgusu ile de cumhuriyeti ilgâ edip, çocukları üzerinden zihninde “saltanat tasarımı” yapıyor. Anlaşıldığı kadarı ile Asr-ı Saâdet ve Halife-i Râşidin Dönemi’nin “rey esası” ile pek ilgilenmiyor.

İkincisi ve daha da önemlisi; bir diyet ödeme söz konusu galiba. Diyetin nedeni, AKP’nin iktidara geliş biçimi ile ilgili. Her kim ile ne konuştular ve ne söz verdiler ise –Ali Bulaç bu meseleye zaman zaman vurgu yaptı- iktidarda kalmaları bu verdikleri sözleri tutmalarına bağlı. Sözün bir ayağı Kürdistan’ı bir ayağı ise artık tartışılmaz şekilde cemaati ilgilendiriyor. İhtimal ki projelerinin önündeki en büyük engel olarak cemaati görenler, İslamcılardan onların işinin bitirilmesini istemiş. Eğer bu sözü tutamazlar ise bahsedilmiş iktidar patronları tarafından elerinden alınacağı gibi tüm “top secret” dosyaları da açılacak ve çok ağır bir bedel ödeyecekler.