Türkiye’de İslamcı gruplar ile dini grupların Gülen cemaatine sahip çıkmaması çok tartışıldı.
Türkiye’de Cemaatlerin ve Siyasal İslamcıların cemaate sahip çıkmaması konusunda akla ilk gelen düşünce şu: “Bunca cemaat ve tarikat Cemaate sahip çıkmıyorsa, cemaat haksızdır, yanlış yapmıştır dolayısıyla dayağı hak etmiştir.”
Türkiye’deki Cemaat dini grupların ve Siyasal İslamcıların böyle düşünmesine neden olacak nasıl bir haksızlık yaptı ki düne kadar destekledikleri, etkinliklerinde boy gösterdikleri Gülen Cemaatini bugün haksız buluyorlar?
Objektif olarak baktığımızda Gülen Cemaatinin yaptıları hizmetler bakımından dünden bugüne değişen tek bir şey yok. Halen imkanları el verdiği ölçüde, öğrenci okutup okul açıyor, halen medyada var olmaya çalışıyor, halen dünyanın değişik yerlerinde faaliyetler yapıyor, halen Türkçe Olimpiyatları düzenliyor. Yani Gülen Cemaati diğer cemaatlerin dün desteklediği tüm faaliyetlerine bugün de devam ediyor. O halde Gülen Cemaatinin yanlışı faaliyetleri olamaz. Eğer faaliyetlerini yanlış bulsalardı dün de desteklemezlerdi.
Peki Gülen cemaatinin yanlış ne? Erdoğan’a direnmek veya diklenmek olabilir. Bu durum dini cemaatlerin Gülen Cemaatine desteğini kesmesi için yeter bir karine midir? Yani din, bir grup bir siyasi liderin yaptıklarını onaylamıyor diye ezilmesine cevaz mı veriyor ki Türkiye’de dini gruplar Gülen cemaatinin ezilmesine itiraz etmiyor?
O halde mesele bizatihi Gülen Cemaatinin faaliyetlerini yanlış bulmaları değil, Erdoğanla ilişkilerini yanlış bulmalarından kaynaklanıyor. Bu durumda dini cemaatlerin, Gülen cemaatine karşı duruşu dini bir referanstan değil siyasi bir gerekçeden kaynaklanıyor. Dolayısıyla dini cemaatlerin bu pek siyasi gerekçelerinin hiç bir dini açıklaması bulunamaz. Zira İmam Rabbani’de dönemin iktidarına karşı çıktığı için yıllarca hapis yatmıştı.
Bu durumda dini grupların Gülen cemaatine yapılanlara karşı sessiz kalmalarını dini bir gerekçeyle açıklayamayız. Genel kanaat şu: İslamcılar zaten sahip çıkmazlar. Onlar ile Cemaat arasında bir doku uyuşmazlığı var. Türkiye’de İslamcılık Ulusalcılığa din kisvesi geçirilmiş, bir gulyabanidir. Dolayısıyla İslamcılar ile Ulusalcılar özünde ruh ikizidir. Zaten sonunda birbirini buldular, AKP yuvarlandı Doğu Perinçek’i buldu.
Dini gruplar açısından durum biraz farklı. Onların sessiz kalmalarının iki ana nedeni var. Birincisi Erdoğan ve delete göbekten, tamamen duygusal bağla bağlanmış olmaları. Konformist birer harekete dönüşmeleri. İkinci ve en büyük neden ise Erdoğan’ın ceberrut yönetiminden korkup çekinmeleri. Üçüncü neden ise kültürel, düşünsel yetersizlik ve kısmen de kıskançlık olabilir.
Türkiye’deki diktatöryel yönetim anlayışını göz önünde bulundurduğumuzda Türkiye’deki dindar yapıların Cemaate neden sahip çıkmadıkları anlaşılabilir.
Ya Dünyadaki diğer dini gruplar? Onlar neden Gülen Cemaatine yeterince güçlü bir şekilde ses çıkarmıyor ve Erdoğan’ın yaptıklarına itiraz etmiyor?
Aslında bu sorunun uzun bir cevabı var. Dünyadaki dini grupları, farklı kategoriler altında incelemek gerekiyor. Bir çok dini grup, bulundukları ülkelerde Gülen Cemaatine kucak açmış sahip çıkıyor. Ancak SİYASAL İSLAMCILAR, Türkiye’de olduğu gibi Dünyada’da sesleri çok çıkan bu grup Gülen cemaatine sahip çıkmıyor. Ya da yeterince sahip çıkmıyor.
Bunun en büyük nedeni şu: Yok aslında birbirlerinden farkları. Türkiye’de Erdoğan’ın çizgisindeki İslamcılık neyse Mısır’da İhvan, Tunus’ta Nahda o, Cezayir’de Siyasal İslamcı gruplar neyse Erdoğan da o.
Yusuf El Karadavi’nin ve arkadaşlarının Erdoğan’ın yaptıklarına itiraz etmemesi başka nasıl açıklanır? Üstelik Ihvancıları İstanbul’da göndermesine rağmen Erdoğan’a neden yüksek sesli bir itiraz yok? Çünkü perde gerisinde hep beraber çalışıyorlar. Erdoğan İsrail istedi diye İhvancıları İstanbul’dan gönderiyor ama network üzerinden destek halen devam ediyor. Bu nedenle İhvancılar Türkiye’deki İslamcılar itiraz etmiyor. Çünkü ilke değil menfaat hesabıyla hareket ediyorlar…
Son zamanlarda Gannuşi’nin İslamcılarda siyasi faaliyetlerle kültürel toplumsal faaliyetleri ayırma çabası ve demokrasiye bağlılık çabalarından övgüyle söz edilmeye başlandı. Ben bu filmi Erdoğan’ın 2002 yılında gömlek değiştirdiği dönemde görmüştüm.
Elbette Gannuşi gibi bir entelektüeli Erdoğan gibi kitap bile okumaz bir sokak ağzıyla konuşup, kahvehane felsefesiyle dünya görüşü inşa etmiş bir siyasetçiyle kıyaslayamayız. Ancak dünyada Siyasal İslamcılık literatüründe şu sıralar “Siyasala İslamcılar iktidara gelince, modernleşmiyor, demokratlaşmıyor aksine despotlaşıyor” görüşü hakim. Gannuşi’nin Tunus’unun bundan farklı olacağını sanmıyorum. Eğer fark olursa, Frnasız modeli ağır laikçiliğin ürettiği toplumsal, kültürel farkların etkisine bakmak lazım, İslamcılığın düşünsel zenginliğine değil.
Eğer Gannuşi’nin özünde temsil edilen Tunus İhvan’ı gerçekten demokrat olsaydı, Türkiye’de olanlara yeterince güçlü, yeterince yüksek sesle itiraz ederdi. Dolayısıyla dünyada Siyasal İslamcılık diskurunu İhvan temsil ettiği için, Türkiye’de kardeşler Erdoğan’ın Cemaate yaptığı zulme sessiz kalıyorlar. Tıplı Mısır’da Mursi’nin devrilmeden önce uyguladığı ayrımcı siyasete itiraz etmedikleri gibi. Yarın Suriye’de İhvan iktidara gelse ve Alevilere Esad’ın yaptılarını yapsa yine sessiz kalırlar. Çünkü İhvan veya Siyasal İslamcılar için ilke değil kabilecilik esastır. Dünyanın en büyük Siyasal İlsamcı Kabilesi ise İhvan’dır. Birbirinden bağımsızmış gibi görünen bu yapı hem düşünsel düzeyde, hem network anlamında birbiriyle sıkı fıkı ilişki içindedir.