Kürt sorununun çözümüne ilişkin yeni strateji tartışılıyor. Eleştiriler ilk güne nazaran biraz daha kırılmış durumda. Bunda kısmen Başbakan’ın verdiği sinyal etkili oldu denebilir. Başbakan destekliyor diye yeni stratejiye yönelik eleştirilerin azalması sağlıklı değil. Ancak yeni stratejiye yönelik eleştirilerin de tutarlı olması gerekiyor.
Eğer hükümet MİT’in yaptığı gibi, müzakerecilerin aklıyla hareket eder yeni stratejiyi de sadece BDP ile görüşerek Kürt sorununu çözmeye kalkarsa büyük hata yapar. BDP oradaki tüm Kürtleri temsil etmiyor. Bu nedenle Kürt sorununu çözmek için tüm gruplarla görüşmeler yapmalı hükümet. Buna, Kürt Hizbullahı, AKP’nin Kürt tabanı, Hak-Par, Zazalar, aşiret liderleri, bölgedeki sivil toplum önderleri, dinî gruplar, Süryaniler, Araplar, ve hatta bölgede etkin bireylerin de dâhil edilmesi gerekiyor.
Ayrıca, hükümet BDP’yi masaya getirmek için de diğer grupları muhatap almak durumunda. Hükümet tüm gruplarla görüşüp Kürt sorununu çözeceğini açıklarsa, BDP ancak o zaman masaya gelir. Diğer grupların masada olduğu bir çözüm sürecinde BDP masadan kaçamaz. Yoksa BDP topu Öcalan ve Kandil’e atmaya devam eder.
Aslında yapılması gerekenler de az çok belli. Öncelikle hükümet yerel yönetim reformunu esas alan 2004 yılında Ahmet Necdet Sezer tarafından “ulusal bütünlüğe zarar verir” gerekçesiyle iptal edilen yasayı genişleterek yeniden Meclis’ten geçirmeli.
Yerelleşme KCK’nın istediği, MİT’in onayladığı gibi “bölgesel özerklik” planı üzerinden yapılırsa ülke bölünür. Bu bölünme sırasında bugün yaşadığımız acıların yüzlerce katını yaşarız. Ben tam da bu nedenle MİT-PKK mutabakatlarında karşı çıkıyorum.
Yerelleşme KCK’nın öngördüğü gibi Güney Afrika modeliyle değil, Endonezya modeliyle sağlanmalı. Endonezya modelinde birbirinden fiziken bağımsız adalar bile merkezî idareden kopmadan güçlü ve istikrarlı bir siyasi yapı kurabilmişlerdir. (Bazıları Doğu Timor örneğini gündeme getirebilir. Siyasi tarihi itibariyle Doğu Timor olayı bambaşka bir olaydır.) Endonezya modelinde mikro düzeyde yerelleşme sağlanmıştır. Bölgeler değil, il ve ilçelere varıncaya kadar küçük yerleşim birimlerine özerk yönetimler haklı tanınmıştır. Böylece bir bölgede etkin olan ayrılıkçı bir yapının bölgede egemenlik kurup orayı koparma ihtimali ortadan kalkmıştır.
Bölgesel özerkleşme modeli hakkaniyete de uygun değildir. Örneğin Diyarbakır BDP’nin kontrolündeyken, Muş AKP’nin kontrolünde, ya da Dersim CHP’nin kontrolünde olabiliyor. Yine bir ilin bazı ilçeleri farklı patilerin kontrolünde olabiliyor. Bu nedenle yerelleşmeyi bölgelere değil iller ve ilçeler düzeyinde sağlamak gerekiyor. Eğer MİT-PKK mutabakatında kabul edildiği gibi bölgesel özerklik anlayışı kabul edilirse, bölge içindeki siyasal çeşitlilik bölgede etkin bir siyasi fikrin insafına bırakılmış olur. Bu da siyasal çeşitliliği öldürür. Örneğin Zaza kültürü bugün böylesi bir tehlike ile karşı karşıyadır. Bölgesel özerkleşme, bölgesel milliyetçilik alanları oluşturacaktır. Bundan kaçınmak gerekiyor.
Oysa Endonezya modelinde Dersim kendi içinde özerk bir sistem ile kendine özgü kültürel yapısını korurken, Mardin kendi yapısını, Rize, Edirne, İzmir veya Hatay, kendi özgün siyasi ve kültürel yapısını, koruyarak merkeze bağlanıyor.
Bu yapıyı kurmak için AKP’nin elinde iki güçlü enstrüman var. Bunlardan biri Avrupa Yerel Yönetimler Şartı, diğeri de AKP’nin hazırladığı Yerel Yönetimler Reformu Yasası. Bu yasaya göre merkezî yönetim adalet, güvenlik, istihbarat, dış politika, eğitim ve diyanet dışındaki sağlık, kültür, spor, çevre ve orman, tarım ve köy işleri, sanayi, ticaret ve bayındırlık bakanlığı görev ve yetkilerini yerel yönetimlere bırakıyordu. Tasarıya göre “Görev, yetki ve sorumlulukların, hizmetten yararlananlara en uygun ve en yakın birime verileceği” ilkesine de yer veriyordu. Bu da Endonezya modeline yakın bir modelin temelini oluşturuyordu. Bu yasa daha da genişletilerek bir barış yasasına dönüştürülebilir.
Bu çerçevede Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’nın şerh konulan maddelerinin üzerindeki şerhler kaldırılarak yerelleşme konusundaki AKP’nin doğru yaklaşımı biraz daha genişletilebilir. Örneğin, “Yerel makamları doğrudan ilgilendiren tüm konulara ilişkin planlama ve karar alma süreçleri içinde, kendilerine olanaklar ölçüsünde zamanında ve uygun biçimde danışılacaktır.” “Kanunla düzenlenmiş daha genel hükümlere halel getirmemek koşuluyla, yerel makamlar kendi iç idarî örgütlenmelerini, bunları yerel ihtiyaçlarla uyumlu kılmak ve etkin idare sağlamak amacıyla, kendileri kararlaştırabileceklerdir” gibi şerh konulan maddelerin üzerindeki şerhler kaldırılarak yerel yönetimlerin yetki alanını, bölgesel değil, mikro yerelleşme düzeyinde genişleterek sorun çözülebilir. Sanırım AKP’nin aklındaki yeni formül buna çok yakın bir formül.
Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.
Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...