1) Erdoğan bütün dünyayı dolaşsa bütün dünyaya kefalet senetleri verse ve tek tek herkese “Gülen cemaati asla şiddete bulaşmaz. İslamcı şiddete karşı bir panzehir arıyorsanız bu Gülen cemaatidir” diye teminat mektupları verse yine de insanların içinde şu kuşku hep olacaktı: Acaba tüm İslamcılar gibi bunlar da zoru görüşe, baskıya uğrarsa şiddete başvurur mu? Dünyada kabul gören tez şu: “İslamcı şiddet diktatörlüklerin baskısına bir tepki olarak ortaya çıkmış bir mekanizma. Siyasal İslamcılar bunu stratejik bir enstrümana dönüştürdü ama, şiddet özünde diktatörlüğe bir reaksiyondu. Türkiye’de Ortadoğu gibi bir diktatörlük olmadığı için Türkiye merkezli cemaatler ve dini hareketler şiddeti bir araç olarak seçmedi. Eğer onlar da baskıya maruz kalsa onlar da şiddeti bir araç olarak seçebilirler.”
İşte bu düşünce son yıllara kadar batılı tüm toplumlarda mevcuttu. Erdoğan, Gülen cemaatini tipik Ortadoğu diktatörlerinin rakiplerine karşı yaptığı baskıya maruz bıraktı. Sonu ölümle biten, kadınların ve bebeklerin ölümüne kadar varan zulümler uyguladı. Hatta Mısır diktatörleri bile İhvan’ın mallarına el koymayı denemedi. Ama Erdoğan bunu da yaptı.
Bütün bu baskılara rağmen, Gülen cemaati, istese yapma gücü olmasına rağmen asla şiddete bulaşmadı. Bir çerçeve bile kırmadı. İşte Erdoğan bu baskı ve zulmüyle tüm dünyaya şunu göstermiş oldu: IŞİD ve EL Kaide gibi şiddet yanlısı örgütlere şiddetin her türlüsünü uygularken, Türkiye’de İslamcı bir hükümet bunlara silah ve mühimmat yardımı yaparken, Türkiye’de Gülen cemaati diye bir cemaat, her şeyini riske atarak, cihatçı örgütlere destek veren bir hükümet ile arasına mesafe koydu. Bundan dolayı bası ve zulme uğruyor. Ama bir tek cam bile kırmadı. Bu kadar baskıya rağmen şiddete başvurmayan bir cemaat dünyada şiddet karşıtı Müslüman arayışlarına bir model olabilir. İşte Erdoğan yaptığı zulüm ve baskıyla bu anlayışı büyüterek, Gülen cemaatine hizmet ediyor. Dünyada insanlar şunu konuşuyor: “Bu cemaat Erdoğan’ın baskısına bile isyan edip şiddete sarılmıyorsa asla şiddete bulaşmaz. O zaman bunlarla çalışılabilir”
2. Erdoğan Gülen cemaatine onca operasyon yaptı. Kadınlardan polislere, savcılardan, esnafa hemen herkesi içeri attı. Ancak yapılan yüzlerce baskında, bir tek illegal delil bulamadılar. Bir tek kutu bulamadılar. Bir tek para çantası çıkmadı. Bir tek silah bulamadılar. Oysa 4 AKP’li bakanın çocuğuna yapılan operasyonda kutular, kasalar, paralar, arsalar, illegalite, fuhuş, nüfuz ticareti her şey ortaya dökülmüştü. Eğer Cemaate yapılan operasyonların yarısı AKP’nin il yöneticilerine yapılsa, memleket Ümraniye çöplüğü gibi kokardı. Kokudan yanına yaklaşılmazdı…
Bu operasyonlarla Erdoğan Cemaat tabanına, özellikle Cemaate yarım eden, bağış veren esnafa bir şeyi gösterdi: Cemaate verdiğiniz paraları kuruşu kuruşuna adreslerine gitmiş. Bir tane cemaat mensubu bile zimmetine para geçirmemiş. Birinin bile banka hesabında yüklü para çıkmadı. Evinde kutu kutu dolar çıkmadı. Böylece Erdoğan, Cemaate destek veren esnafın Cemaate olan güvenini yeniden inşa etti.
Eğer bu operasyonlar olmasaydı, insan doğasıdır, Cemaate yardım veren onca esnafın aklına şüpheler mutlaka gelirdi. Özellikle Deniz Feneri gibi AKP’lilerin yardım organizasyonlarını sövüşleyip, milyonlarca doları ceplerine indirdiği örneği ortada dururken, Cemaate yardım yapan insanların aklına böyle bir kuşkunun düşmemesi düşünülemez.
İşte Erdoğan yaptığı operasyonlarla bu kuşkuyu tamamen silip süpürdü. Cemaat bütün makbuzları yardım yapan esnaflara ibraz etse, her şeyi önlerine yapsa bile insanın aklının bir köşesinde bir kuşku kalırdı. Ama Erdoğan, iktidarın bütün ceberut gücüyle cemaatin üstüne gittiği halde, tüm polis, MİT, asker Cemaati araştırdığı halde tek bir yolsuzluk belgesi ortaya koyamadı. İşte bu durum Cemaat tabanında cemaate karşı müthiş bir güven duygusunun oluşmasına neden oldu. Bu güven duygusunu oluşturmak cemaate yapılmış paha biçilmez bir yardımdır.
3) Erdoğan %34 ile geldiği dönemde, askerin direncine rağmen ülkeyi tere yağından kıl çeker gibi yönetti. Dağ gibi sorunları çok ustalıkla çözdü ve toplumsal kutuplaşmaya asla yer vermeden, adının üzerinde oluşturulan kuşku bulutlarını dağıttı. Birçok seküler bile Erdoğan’ın bu kadar mahir bir yönetici olabileceğini düşünmüyordu.
Bu nedenlerle AKP 2007 seçimlerinde %47 oy aldı.%47 oy aldığı dönemde de AKP, askerde muhtıra yemiş olmasına rağmen, üzerindeki kapatma davası baskısına rağmen, ülkeyi başarıyla yönetti. Hem muhtırayı savuşturdu, hem askeri darbe teşebbüsünü bertaraf edip 2011 seçimlerine geldi. 2011 seçimlerinde %49 oy aldı. Şubat 2012 ‘ye kadar yine ülkeyi sorunsuz yönetti. Hatta Gezi olaylarına kadar da ülkeyi sorunsuz yönetti. Gezi olaylarını bile kısmen az yara alarak atlattı.
Ne zaman ki AKP Cemaat ile köprüleri attı, cemaat AKP’nin arkasındaki desteği çekti, AKP ülkeyi yönetemez oldu. AKP %50’ye yakın oy alıyor ama ülkede kimse istikrarın olduğunu söyleyemiyor. AKP Cemaatin destekleyip onaylamadığı hangi işe el attıysa eline yüzüne bulaştırdı. Suriye savaşı bunun bir örneği. Çözüm süreci bir başka örneği. Mavi Marmara yine bir başka örnek. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
AKP tarihinin en güçlü dönemini yaşamasına rağmen 2013’den beri tüm medya ve bürokrasiyi kontrol etmesine rağmen ülkeyi yönetemiyor, ülkede istikrarı sağlayamıyor. Hata üstüne hata yapıyor.
Bu durum düşünen okuyan, entelektüelde şu duyguyu oluşturuyor: AKP’yi ayakta tutan akıl Cemaat aklıymış. Cemaat aklını çekince AKP onca gücüne rağmen ayakta kalamıyor. Ülkede istikrarı sağlayamıyor. Her gün bir yerden bir şeyler patlıyor. İşte Erdoğan Cemaat ile kavga ederek, Cemaat aklının istikrarı koruyan akıl olduğunu da göstermiş oldu. Böylece yarının Türkiye’sinde söz sahibi olmak isteyen hangi siyasi görüş olursa olsun, Cemaati bu aklını yanında görmek isteyecektir. Erdoğan aslında Cemaate bu yönüyle de hizmet ediyor…
Erdoğan ne yaptığının farkında olmayabilir ama Cemaat bunun gayet iyi farkında. Zaten dik duruyor görüntüsünün nedeni de bu. Bu süreçte görünüşte kaybediyor ama zaman ilerleyip Erdoğan’ın baskısı devam ettikçe Cemaat hem kendi tabanın nezdinde, hem dünya nezdinde, hem de Türkiye’nin geleceğine ilişkin düşünceleri olan yerli ve yabancı elitler nezdinde yerini daha da sağlamlaştırıyor, daha da güçleniyor. Cemaat Erdoğan’a ne kadar teşekkür etse azdır.
Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.
Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...