Narsisizm veya özseverlik, kişinin kendisine tapması, kabaca tabirle kişinin kendisine aşık olması olarak tanımlanan bir terimdir. Farklı tanımları ve kullanımlarıda mevcuttur.

Narsisizmin çok özel bir türü de; Roma sezarları, Mısır firavunları, diktatörler gibi çok güçlü kişilerde bulunan türüdür. Bu insanlar adeta nefes alıp yürüyen yeryüzü tanrıları gibidirler kendi gözlerinde. Yaşam ya da ölüm gibi önemli doğa olaylarına bile bir tek cümleyle karar verebilmekteydiler. En büyük korkuları güçlerini kaybetmeleri, ölüm, etraflarındaki herkesin kendilerine düşman olmasıydı. Güçlerinin ve şehvetlerinin bir sınırı yokmuş gibi davranmaya çalışırlar, sayısız insan öldürüp, sayısız şatolar kurarlardı.

Vikipedi de narsizm ile ilgili bunlar yazmakta.(https://tr.wikipedia.org/wiki/Narsisizm)

Özellikle bu yaşadığımız süreçte, ben bu halin çok insanda kendini gösterdiğini ve özellikle Erdoğan’da bunun hat safhada olduğu kanaatindeyim.

Öteden beri, Erdoğan’ın başkanlık yada cumhurbaşkanlığından ötede, kendisini adeta bir kutsal kişi olarak görmesinin, yani narsist bir ruh haletinin etkisiyle, bu süreçte yapılan onca eylemini gerçekleştirdiği kanaatindeyim.

Erdoğan’ın, bu gün cemaatlere karşı başlattığı yok etme politikasının altında da, kendisini ruhani bir lider olarak görmek ve halkın bu şekilde kabul etmesini istemesinin etkisinin çok büyük bir etken olduğu kanaatindeyim.

Bu ruh hali, tarihte hemen hemen tüm tek adam ve diktatöryel eğilimler gösteren insanlarda kendini göstermiştir.

Mesela Firavun’un Hz. Musa’ya karşı olan savaşında, sadece Mısır’daki hükümdarlığını kaybetme korkusunun olmadığını, asıl korkusunun ve kabul edemediği sonun, kendisi ilah olarak gören Firavun’un bu duygusunun sarsılacağı korkusu olduğuna inanıyorum.

Bunu, hem Hz.Musa ile sihirbazlarını karşı karşıya getirdiğinde, sihirbazların ” Musa’nın rabbine secde ettik” diyerek Firavun’a karşı gelmelerinden, hemde kendisine gönderilen meleğin, Firavun’a, ” senin ilah olmana karşı çıkan birine ne ceza verirsin” dediğinde, Firavun’un bunu kabul ederek, “onu boğarım” cevabında anlıyoruz.

Mesela, Ebu Cehil Peygamber’in,peygamber olduğunu biliyordu. Ama “neden O ?” saplantısı ve kendilerinin geçim kaynağı haline gelen kutsal Kabe’nin avantajlarını kaybedecek olmalarıdır Peygamber’e olan düşmanlıklarının temeli.

Bu ruh haletine Erdoğan’ın, Erbakan döneminden beri sahip olduğunu, bu günden bakınca daha net anlıyoruz.

Zira, Erbakan bir parti lideri olmasının ötesinde, Milli Görüş haraketinin manevi lideriydi aynı zamanda.

Yani bir parti lideri olmasının çok ötesinde bir misyonu ve etkinliği olan, dini bir haraketin lideriydi.

Erdoğan’ında, bu hayattaki en büyük hedefi ve amacının, kendisininde, bir dini haraketin manevi lideri olmak olduğuna inanıyorum.

Bu saplantısını farkeden mecralar, bunun üzerinden Erdoğan üzerinde etkili olmuş, ve bunu vaadederek istediklerini yaptırmışlardır.

Bu zaafını kullanan mecralar, halifelik fikrini işlemişlerdir Erdoğan’a.

Kendisini bir manevi şahsiyet olarak insanların görmesinin en zirve noktası olan Halifeliğin, yani islam dünyasının hem lideri, hemde manevi olarak lideri olma arzusunu Erdoğan’ın kafasına yerleştirenler, bunun Erdoğan’ın en büyük zaafı olduğunu biliyorlardı.

Bu nedenle planlar yapıldı, ve buna göre politikalar ve söylemler geliştirildi.

Önce İslam dünyasında yıldızı parlatılması lazımdı.

Bunun için “one minute” mizanseni hazırlandı ve oynandı.

Bununla Erdoğan’ın değişik hayalleri kapılası sağlandı ve Arap dünyasında yapılması istenen düzenlemeler için, erdoğan ve Türkiye bir mikser vazifesi gördürüldü.

Mısır’da İhvan’ın bitirilmesi, Suriye’de ülkenin parçalanmasını sağlayan sürecin başlatıcısı olarak harekete geçirildi.

Türkiye’de de,Erdoğan’ın bu duygularına hitap edecek ve onu bu havaya sokacak söylemler piyasaya sürüldü.

Bu söylemlere örnekler.

AKP İstanbul Milletvekili Oktay Saral: “Erdoğan için her gün 2 rekat şükür namazı kılınmalı”

AKP Çorum Milletvekili Murat Yıldırım: “Erdoğan ümmetin lideri”

Atılgan Bayar: “Halife-i ruyi zemin”

AKP Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin: “Erdoğan’a dokunmak bile ibadettir”

AKP Aydın İl Başkanı İsmail Hakkı Eser: “Erdoğan ikinci peygamberdir”

AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan: “Erdoğan Allah’ın tüm vasıflarını üstünde toplayan bir lider”

Erdoğan’ın doğduğu köyün kutsal ilan edilmesi, resimlerinin kutsal bir şey gibi muamelelere tabi tutulması, açılış yaparken kullandığı makasa kutsaliyet verilerek camekanlarda sergilenmesi, hep bu planın uygulamaları olarak karşımıza çıkmakta.

Bu söylemlerin hiç birine Erdoğan itiraz etmemiş yada kınamamıştır.

Yani bundan da anlaşılıyor ki, Erdoğan kendisini bu denilenler gibi görüyor ve bunun böyle görülmesinden hoşnut oluyordu.

İşte Erdoğan’ın bu manevi lider olma arzusu, Türkiye’de var olan cemaatlerin kökünü kazımaya and içmiş Perinçek tarafından sonuna kadar kullanılıyor bu gün.

Erdoğan’a, “bütün cemaatleri tek çatı altında topla, ve bu tek cemaatinde lideri sen ol”, fikri Erdoğan’ın kafasına sokulmuş durumda.

Bu nedenle Erdoğan, önce ülkedeki en etkin ve büyük cemaat olan Hizmet Hareketi’ne saldırıya geçti.

Ve bu saldırısında yol arkadaşları olan, Latif erdoğan, Kemalettin Özdemir gibi isimlerde, Erdoğan’ın hastalığının aynısına düçar olmuş kişilerden seçildi.

Bu üç isminde, Fethullah Gülen Hocaefendi’ye, “artık bu makamı kendilerine bırakması gerektiğini ve cemaatin başına kendilerinin geçmesi gerektiğini ” söylediği, ve bunun olmaması nedeniyle, Gülen’e ve cemaate karşı düşmanlığa başladıklarını biliyoruz.

İşte aynı ruh haline sahip ortaklar, Erdoğan yönetiminde, ülkenin en büyük cemaatini yok etme, daha doğrusu cemaati kendi kuracakları cemaate dahil etme işine giriştiler.

Perinçek ve ekibi, en büyük cemaat olan Hizmet Hareketinin bu planla yok edilmesinden sonra, diğer cemaatlerin bu sistemle Erdoğan’ın kuracağı çatı cemaate kolaylıkla gireceğini biliyorlardı. Bu nedenle işe, en büyük ve zor olan Hizmet Hareketi’yle başladılar.

Perinçek, Erdoğan’a büyük bir cemaat ve cemaatin manevi liderliğini vaadederken, bu olduktan sonra, Erdoğan’ın çok rahatlıkla devre dışı bırakılacağını ve ülkedeki kendisine düşman olarak gördüğü cemaatlerin kökünü kazıyabileceğini çok iyi biliyordu.

Fakat planlar istedikleri gibi gitmedi.

Hizmet Hareketi’nin onca baskılara rağmen dik durması ve biat etmemesi, Erdoğan’ın ortaya çıkan hukuksuz işleri ve yutulmak istenen lokmanın boğazlarında kalacağının farkına varılması, onları az sayıda kendisine biat etmeyen küçük cemaatlere saldırmaya itti.

İsmailağa Cemaati’ne yapılan saldırıların temelinde bu vardır.

Sırada diğer cemaatler var.

Ve bundan sonra, Hizmet Hareketi’nin yanında, Erdoğan’a tam biat etmeyen cemaatlere saldırılar ve yok etme girişimleri başlayacaktır.

Perinçek, Hizmet Hareketi’nin işini bitiremeyen Erdoğan’ın ipini çekmeye hazırlanırken, ne kadar cemaatlere zarar verirsek o kardır mantığıyla, Erdoğan’ın diğer cemaatlere saldırısını arttırmasını isteyecektir.

İlerleyen günlerde, diğer cemaatlerinde yurt, okul ve müesseselerine baskınlar, kapatmalar, yıkmalar olabilir.

Buna hazırlıklı olunmalı.

Hizmet Hareketi’ndeki insanların, kendilerini dün yalnız bırakan cemaatlere sahip çıkarak, onların yaptığı vefasızlığı yapmaması gerekiğini ve bunun, Erdoğan-Perinçek ortaklığının planlarına daha büyük darbeler vuracağını unutmamalıdır.