MHP’de işler iyice çığırından çıktı.
Yerel mahkeme bir karar verdi, sonra başka bir mahkeme başka bir karar verdi.
Muhalifler “kongre olacak” dedi.
Mevcut yönetim “olmayacak” dedi, üstüne, mahkemeden acilen yeni bir karar daha çıkarttırdı.
Gemileri yakmış olan muhalifler, “kongre ya-pı-la-cak” diye kararı yok saydılar.
Sonra MHP genel merkezinde, avukat bey ekranlara çıkıp “kongre olmayacak, vali ve polis bizden yana, gücünüz yetiyorsa yapın da görelim” diye diş gösterdi, “kongre yapılabilir” kararını veren hakimi de -her köşeye sıkışanın yaptığı gibi- Cemaatçi ilan etti, .
Son olarak Devlet Bahçeli, Twitterdan, “kongre-mongre yapmayacağız” mealinde bir tweet paylaştı, yargının bu oyunu(!) bozduğunu sevinçle ilan etti, sonra hızını alamayıp, kongre isteyenleri de Cemaatçi ilan ederek görüntünün üzerine sos dökmeyi ihmal etmedi.
Bu yazdıklarım, bir filmi senaryosu değil.
Dün yaşananların en kısa bir özeti.
Şu yaşananları demokratik bir ülkedeki çocuğa anlatsanız, “bırak abi bunları” der; güler, geçer.
Talihsizliğe bak ki biz bu trajedilerin gerçekten de yaşandığı bir ülkede bulunuyoruz.
…
MHP kongresi yapılacak, öyle ya da böyle .
Mesele, ne zaman yapılacağı.
Kongre MHP’de gibi görülse de, aslında Saray’da yapılıyor.
MHP, artık tümüyle sarayın güdümüne girmiş bir partidir.
Hatta Erdoğan, AKP’den daha çok, MHP’ye müdahil olmaktadır.
Yıllardır söylüyorum, yine söyleyeyim: MHP’nin bu dönemdeki misyonu, AKP ve Erdoğan’ı koruma eksenli siyaset yapmaktır!
MHP’nin misyonunun, özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra Bahçeli önderliğinde takındığı tavırla, herhangi bir gizli-saklı yanı kalmamıştır.
Bugün MHP’nin başında, 543 delegenin noter tasdikli beyanını hiçe sayan bir Bahçeli; AKP’nin başında ise, genel başkanını %50 oy desteği ile iktidar yapan halkı hiçe sayan bir Erdoğan var.
Bu iki lider, sadece kendi amaç ve çıkarları adına simbiyotik bir işbirliği içerisine girmişlerdir; ancak bu durum, iki parti tabanında da ciddi rahatsızlıklara sebebiyet vermiştir.
Tabandaki bu rahatsızlık, 1 Kasım seçimlerde kendini göstermiş; MHP seçmeni, “piyonuna vereceğimize bari asıl olan partiye oyumuzu verelim diyerek,” istemeye istemeye oyunu AKP’ye vermişti.
Bugün yaşanan, parti içinde oluşan bu nevi rahatsızlıkların artık patlamış olmasıdır; bu nedenlee muhalif isimler, partinin bir kongreye gitmesini istemiş durumdalar.
Bu istek doğal olarak, parti delegeleri arasında kabul gördü ve imzalar toplandı.
Yüzlerce delegenin, toplanan onca imza ile iradesini ortaya koymasını yok sayan Bahçeli ve MHP yönetimi de gelen tehlikeye karşı kendilerini koruma adına, Saray’dan medet ummaya başladılar.
Bahçeli, amiyane tabir ile, Erdoğan’a “7 Haziran’da ben seni kurtardım, şimdi de sen beni kurtar” diyerek yardım istemiş, ve istediği desteği de almış görünüyor.
Zira MHP, Erdoğan’a başkanlık yolunun açılması adına çok önemli bir pozisyona gelmişti.
Daha önce çözüm sürecini pazarlık konusu yaparak HDP’yi başkanlık yolunda kullanmaya çalışan Erdoğan, Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” çıkışından sonra, zaten tiyatro olan çözüm sürecini yıktı ve “madem siz beni başkan yaptırmayacaksınız, ben de milliyetçilik yaparak, MHP’yi kullanarak başkan olurum” dedi.
İşte bugün, Erdoğan’ın MHP içinde yaptığı operasyonun temel amacı budur.
MHP ve Bahçeli için, barajın altında veya üstünde olmak çok da önemli değil.
Zaten iktidar olma gibi bir dertleri yok; hatta, “iktidar olmaktan korkuyorlar” bile denebilir.
Onlar, “makamımız olsun, partinin imkanlarından yararlanalım, gerisi hikaye” modundalar.
Konum ve imkanlarını kaybetmeme adına, Erdoğan’ın güdümüne girmeyi bile kabul ederler-ettiler.
Yani dün, “ver Bilal’i” diye ortalığı yıkanlar, bugün “al partiyi, tut bizi makamda” türküsünü yanık yanık söylüyorlar.
…
Bundan sonra ne olur?
İki ihtimal görünüyor:
1- Muhalifler, Bahçeli’yi kongre yaparak devirme yoluna giderler.
Bu, zaman alacaktır ki Erdoğan’ın tam istediği şeydir.
Erdoğan 22 Mayıs’ta ‘en düşük profilli AKP genel başkanı’nı seçtikten, MHP içindeki kavgalar ile MHP’yi de baraj altına ittikten sonra, baskın bir erken seçim ile AKP’nin 367 ve üstünde bir vekil almasını hedeflemektedir.
Böylelikle hem Bahçeli hem de MHP misyonunu eda etmiş ve hurdalığa atılmış olacaktır.
Bahçeli’ye ne mi olur? O da Tuğrul Türkeş’in yaptığı gibi, dün muhalif göründüğü Erdoğan zihniyetinin tam güdümüne girer, ya bir başdanışmanlık ya da bir şirketin yönetim kurulunda dolgun maaşlı bir mevkiye yerleşir.
2- Muhalifler, AKP içinden ve toplumun değişik kesimlerinden başka insanlar ile yeni bir oluşuma giderler.
Böyle bir oluşum için ilk adımlarının atıldığı Ankara kulislerinde bir süredir konuşuluyordu.
Yeni bir oluşumun dezavantajları olacağı gibi avantajları da olacaktır.
Dezavantajları;
- Daha riskli ve uzun bir yoldur.
- Hemen halkın desteğini alması kolay değildir.
- Oluşumun, Türkiye’nin her yerinde organize hale gelmesi, örgütlenmesi kolay bir süreç değildir.
- Homojen olmayacak bu oluşumun, hemen tek ses ve birlik görüntüsü vermeme riski de başka bir dezavantajdır.
Avantajları;
- Toplumun daha geniş bir kesimine hitap edebilecek bir oluşum olabilir.
- Sadece MHP tabanından değil, toplumun başka kesimlerinden insanların da içinde olduğu bir hareket olursa, daha geniş bir kitleden oy alma imkanı olabilir.
- Ayrıca, toplumda MHP çatısı altına girmek istemeyecek olan kesimlerin, bu yeni oluşumu kabullenebilmesi ihtimal dahilindedir.
Tabi bunların olması için, hem medya hem de sermayenin bu oluşumun arkasında olması lazım.
Medya ve sermaye desteği olmayan bir hareketin, AKP ve Erdoğan karşısında durabilmesi imkansızdır.
İşte ben bu noktada, oyunun Erdoğan’ın gitmesi ve oyun dışında bırakılması üzerine yapıldığına ve hangi yoldan olursa olsun bu dip dalganın Türkiye siyasetinde büyük değişimlere sebep olacağını düşünüyorum.
Erdoğan, yargı eliyle bu gün mağdur ettiği MHP’li muhalifleri ve onların başını çeken Meral Akşener’i, farkında olmadan iktidara taşıyor.
Her kanunsuz ve hukuksuz hamle ile bu mağduriyet biraz daha artıyor ve toplum tarafından daha da görülür hale geliyor.
Hele bu kongre polis marifetiyle veya farklı bir zorbalık ile engellenmeye çalışılırsa, muhalifler daha mağdur edilmiş olacağı gibi, Erdoğan diktatörlüğü de dünyaya daha net bir şekilde bir defa daha ilan edilmiş olacaktır.
Bu nedenle, şundan eminim ki, Erdoğan’ın tasfiye edilmesi sürecine girilmiştir.
Ve bu tasfiyeye karar verenler, oyun planlarını her ihtimale göre hazırlamış durumdalar.
Değişim süreci başlamıştır.
Çok da uzun bir zaman almayacağını düşündüğüm bu değişimi, Erdoğan bile engelleyemeyecektir.