Türkiye çok sancılı bir dönemden geçiyor.
Kimi kesim, bu sürecin güzel günlerin doğumu olarak görüyor ve bu sancıları, bu doğumun sancıları olarak değerlendiriyor.
Kimi kesimde, bu süreci, ülkenin bir felakete doğru gidişi olarak görüyor ve ülkenin bir uçuruma doğru gittiğine inanıyor.
Her iki kesiminde kendi tezlerni destekler argümanları ve verileri var. Ve her iki kesiminde dediklerinde haklılık payı var.
Fakat, her kesimden insanın farkında olduğu ve aynı noktada buluştuğu ortak bir görüş var ki o da, ülke bir değişim sürecinde. Tartışma, bu sürecin sonucu bir felaket mi, yoksa bu günlerden daha güzel ve aydınlık günler mi olduğu noktasında.
İşte böyle bir ortamda, ülkede yaşananlar olayların ve devam etmekte olan sürecin nasıl bir sonuca doğru gittiğini anlama adına, sürecin üç aktörüne bakmak lazım.
1-Recep Tayyip Erdoğan
Hiç süphesiz ki, Türkiye’nin son 15 yıllık tarihinde en önemli siyasi figürü Erdoğan’dır. Refah Partisi’nden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilerek popularitesi artan Erdoğan, daha sonra siyaset basamaklarını çok hızlı tırmandı ve bu gün, Türkiye’nin en tepe noktası olan Cumhurbaşkanlığı makamına geldi.
Erdoğan, siyasi hayatında gömlek değiştirmesiyle tanınan, her şartta ve koşula uyum sağlayan, iyi hitabeti ve her an beraber yürüdüğü insanları yüz üstü bırakarak yoluna devam edebilecek bir yapıya sahip.
Önce, Refah Partisi’ndeki hocası rahmetli Erbakan’ı yolda bıraktı. Ve bu yolda bırakma sırasında, “ben artık Milli Görüş düşüncesine sahip değilim, gömlek değiştirdim” dedi.
Sonra beraber AKP kuruluşunda birlikte olduğu yol arkadaşlarını, en sonda , iktidara geldiğinde hep desteğini aldığı Hizmet Hareketi’ni yarı yolda bıraktı.
Erdoğan için önemli olan husus, gitmek ve varmak istediği hedefe varmaktır her zaman. Bu yolda ilerlerken, vefa, dostluk veya dava arkadaşlığı kavramları, bir anda üstleri çizilebilecek hususlardır.
Hedefe gitmede, her şeyi mübah ve yapılabilir gören bir anlayışa sahip olan Erdoğan, bu süreçte dün karşı karşıya olduğu ve olmadık ithamlarda bulunduğu insanları ve kesimleri, yine hedefine gitme veya kendini koruma adına hemen dost edindi ve dün dost dedikleri kesimleri, hemen düşman ilan etti.
Dün TSK içinde hazırlanan darbe girişimlerinin yargılandığı Balyoz davası, Ergenekon davası gibi davaların savcısıyım derken, bu gün “meğer aldatılmışız” diyerek, bu davalarda yargılanan ve hükümete darbe suçlamasından hüküm giymişlerin savcısı oldu.
Dün, PKK ile görüştüğünü söyleyen kişilere meydanlarda, bunu iddia edenlere en ağır hakaretlerde bulunup, bunu yapanlar için çok ağır ifadeler kullanan Erdoğan, bu gün, bu görüşmelerin kendi emriyle olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliyor ve bunun tabii bir şey olduğunu ifade ediyor.
2- Doğu Perinçek
İşte bu şekil zikzaklar çizen bir duruşa sahip Erdoğan, insanların zaaflarını ve zayıf yönlerini kullanmasını çok iyi bilen, her dönemin adamı, kimi zaman karşımıza Maocu, kimi zaman Kemalist, kimi zaman PKK’lı, kimi zaman ulusalcı olarak çıkan Doğu Perinçek ile bir ortaklık yapmış olarak karşımızda duruyor bu süreçte.
Siyasal İslamcıların lideri olarak görülen Erdoğan, hatta kimilerince Halife olan Erdoğan, düne kadar başörtüsüne karşı en amansız mücadeleleri vermiş, olmadık hakaretlerde bulunmuş, içinde İslam ve din geçen hemen hemen her şeye düşman bir hayat yaşamış Perinçek ve Aydınlık gurubuyla tam bir işbirliği içerisinde.
Siyasal islamcıların en muhafazkar ve katı gazetesi olarak bilinen Akit tv de programlara katılma, gazetelerinde röportajlar verme, Erdoğan’ın güdümündeki havuz kanallarında konuk olarak alınma, cemaat ile mücadelede referans verilen bir kişilik olarak karşımıza çıkmakta Perinçek.
Ülkede hemen hemen tüm sansasyonel olaylar ve faili meçhul olaylarda karşımıza çıkan Aydınlık gurubu ve Perinçek ekibi, Ergenekon davası sürecinde ciddi zayıflamış ve etkinliğini yitirmişti. Fakat daha operasyolar devam ederken ortaya çıkan bir ses kaydında, Perinçek ekibinin, o gün operasyonların savcıyım diyenleri çok kötü bir yerinden yakaladığını, ve sürecin çok yakında tam tersine döneceğini dile getirmesi, bu gün görülen Erdoğan-Perinçek ittifakının nasıl meydana geldiği konusunda bize bir fikir veriyor.
Bu gün iktidarda ve güçlü olarak tek hakim Erdoğan görülsede, aslında hakimiyet ve kontrol tamamiyle Perinçek ve ekibinin elinde.
Bu kontrol, hem yargıda, hemde MİT üzerinde olduğunu biliyoruz. Bunun böyle olduğunu, Perinçek’te defaatle söyledi ve bununla, patronun kim olduğunu muhataplarına ara ara hatırlattı.
Bu gün cemaate yapılan operasyonlarda kullanılan yargı ve MİT Perinçek ekibinden, polis eski ülkücü ekipten ve özellikle Mehmet Ağar ekibinden olduğunu da biliyoruz.
Ağar’ın, 1 kasım seçimlerinden önce canlı yayına katılarak, ülkenin selamati adına Erdoğan’ın yeniden iktidarda kalması gerektiğini söyleyerek AKP’ye oy istemesi, bunun en büyük kanıtlarından biridir.
İşte, nasıl bir anlaşma ile bir araya geldikleri bu gün için bilinmeyen Erdoğan-Perinçek ortaklığında, Perinçek beyin takımı, Erdoğan ve AKP’de beynin komutlarını yapan beden mahiyetinde.
3- Abdullah Öcalan
Bu ikilinin üçüncü saç ayağı olarakta PKK lideri Abdullah Öcalan’ı saymamız lazım.
Yıllardır doğuda kanayan bir yara olan PKK terörünün faili.
Binlerce asker ve polisi şehit eden, kundaktaki bebeği katleden PKK terör örgütünün lideri olan Öcalan, Suriye’den çıktıktan sonra Türkiye’ye teslim edilmişti.
Daha Türkiye’ye getirilirken, uçakta Türkiye için her hizmeti yapmaya hazırım diyen Öcalan, terör örgütü lideri olduğu ve dışarda olduğu zamandan daha itibarlı ve etkin hale, Erdoğan sayesinde geldi çözüm sürecinde.
Erdoğan’ın kılıfı çözüm süreci, amacı doğuyu vererek başkan olmak istediği sürecin yıldızını parlattığı Öcalan, bu günlerde havuz medyası ve AKP çevrelerinin Erdoğan’dan sonra eleştirilemez ve tek kelime edilemez kutsal kişiliği haline getirilmiş durumda.
Erdoğan, başkanlığa giden yolun Diyarbakır’da masum halkın gönlünden değil, İmralı’da yatan Öcalan’ın ağzından geçtiğine inandı ve bunun için, Öcalan’ı parlatma ve adeta barış güvercini haline getirme süreciyle Kürt meselesini halledeceğini zannetti.
Erdoğan, Diyarbakır’da meydanda elinde Kur’an ile dindar kürtlerden oy isterken, aynı insanları, dinsiz dediği PKK’nın kucağına bilerek ve isteyerek itti.
Yıllarca PKK’ya karşı devletin yanında olmuş olan dindar kürt halkı, adeta PKK’nın insiyatifine ve merhametine bırakıldı.
Bunu bilerek ve isteyerek yapan Erdoğan, “Öcalan kürtlerin lideridir ” diye ilan ederek, çözüm süreci yani başkanlığa giden yolda, Öcalan’ı parlatarak ve onu kullanarak amacına ulaşacağının planlarını yaptı.
Hem PKK’ya “dinsiz imansız” diyor, hemde PKK’nın liderini kürtlerin lideri ilan ederek, doğuyu bilinçli ve planlı bir şekilde PKK’ya açtı ve PKK’nın dağlardan ve kırsaldan şehirlere inmesinin yolunu açtı. Bunu gören halk, yani düne kadar arkasında gördüğü devletin, bizzat kendisini sırtından bıçakladığını ve PKK’nın insiyatifine bıraktığını gören kürtler, Erdoğan’ın dediklerine inanmamaya başladı ve desteğini kesti.
Erdoğan-Öcalan ikilisinin yerine halk, Demirtaş ve sivil siyasetin temsilcisi HDP’yi tercih etti. Bir bakıma Kürt halkı, başkanlık peşinde olan Erdoğan ve yeniden lider olup İmralı’dan kurtulma peşinde olan Öcalan’ı değil, Demirtaş ve HDP’yi destekleyerek, bizi sizler temsil edin dedi.
İşte Demirtaş’ın, Erdoğan’a; “seni başkan yaptırmayacağız” demesi ve Öcalan- Erdoğan ikilisinin planına çomak sokması, bu ikilinin ortak düşmanı haline getirdi Demirtaş’ı.
Dikkat ederseniz, havuz kalemşörleri ve AKP’liler asla Öcalan’a söz etmezken, tek hedef olarak Demirtaş’ı almış durumdalar.
Zira, Demirtaş’ın varlığı, Öcalan’ın kürtlerin lideri olmasına engel, Erdoğan’ın başkan olmasına engel olarak görülüyor.
Erdoğan’ın bu işteki ortağı olan Öcalan’ın, üçlünün merkezinde bulunan Doğu Perinçek ile muhabbetleri ve dostlukları çok eskilere dayanmaktadır.
Birbirine çiçek verecek kadar samimidirler. PKK programlarında konuşmacı olarak davet edilen Perinçek ve ekibi, PKK’nın yakından tanıdığı ve sevdiği bir guruptur.
İşte bu eski iki dost şimdilerde, iktidarda olan ama idaresi bu ikilide olan bir işleyişle, Erdoğan üzerinden her şeyi yaptırıyorlar ve istedikleri gibi at koşturuyorlar ülkede.
Bu gün ülkede, yargı ve istihbaratta etkin olan ve bununla Cemaati bitirme işinde Perinçek patron, Erdoğan işin verildiği taşeron pozisyonundadır. Kürt meselesinde de Öcalan patron konumunda, Erdoğan’da, PKK’ya Oslo’da verilen sözlerin söylememesi ve perde arkasında vatana ihanet olarak halkın kabul edeceği işlerin ifşa edilmemesi karşılığında, doğunun bölünme sürecini idare ve sevk eden kişi konumunda.
Anlayacağınız, Öcalan ve Perinçek ikilisinin her dediğini yapmak zorunda olan, ama her şeye hükmediyor gibi görülen bir Erdoğan var karşımızda.
İşte ülkede devam eden sürecin üçlüsü bu şekilde çarpık ilişkiler içerisinde.
Bu düzen bu şekil devam eder mi ?
Bu o kadar kolay değil.
Rahat olun, binlerce yıllık tarihi ve geçmişi olan Türkiye, kendi iç dinamikleri ile bu ülkeyi bu üçlüye bırakmayacaktır.
Ülke bir irin akma sürecinden geçti, şimdilerde kan akıyor, ama bu ülkede meydana gelen bu çıban yakında kuruyacak ve temizlenecektir bu ülkeden.
Sizler yeter ki dik ve onurlu duruşunuzu muhafaza edin ve tehdit ve baskılara boyun eğmeyin.