Türkmenler’e yardım görüntüsü altında El Kaide’ye yardım MİT Tırlarının uluslararası mahkemelerde Türkiye’nin başını ağrıtacağını uzun süredir yazıyoruz.

Tırları durduran 4 savcı ile bir albay aniden verilen bir kararla tutuklandı ve cezaevine gönderildi.

Şimdi soru şu? Madem Türkmenlere battaniye götürülüyordu savcılar neden tutuklandı? savcıların tutuklanması da gösterdi ki olay yardım malzemesi olayı değil ve hükümetin konu hakkındaki telaşına bakılırsa ortada çok ciddi iddialar ve gözardı edilemeyecek bazı uluslararası problemler var yorumları öne çıkmaya başladı.

Tartışmaları izleyen bir hukukçu durumun vahametinin anlaşılması için bir değerlendirme yazdı. Örnekleriyle Türkiye’nin Uluslararası Adalet Divanında yargılanma tehlikesini anlatıyor:

Konuyu hatırlayalım: 1979 yılında Nikaragua’da Sandinista devrimcileri 1972 yılında meydana gelen deprem nedeniyle yapılan yardımlarda ayyuka çıkan yolsuzluk iddiaları sonucu yapılan seçimi kazanarak Somoza rejimini yıkmış ve hükümet kurmuş ve Sovyetler birliği ve  Küba ile ilişkiler kurmaya başlamıştı.

Bugün tıpkı Erdoğan’ın Esad’a yaptığı gibi ABD de o dönem solcuların iktidara gelmesine karşı Sandinista rejimi karşıtı silahlı gruplara askeri, lojistik, eğitimsel, istihbari ve stratejik destek vermişti. Nikaragua bu desteğin durdurulmasını yoksa bunun kendisi için meşru müdafaa hakkı doğuracağını duyurdu.

ABD, Nikaragua’da bizzat kendi askerini kullanmamış olmasına rağmen silahlı gruplara verdiği askeri vb. destek “kuvvet kullanma yasağının ihlali” olarak görüldü ve ABD bu davada mahkûm oldu. Uluslararası Adalet Divanı bu nedenle ABD’nin tazminat ödemesine karar verdi. Divan ABD’nin eylemlerini Nikaragua’ya silahlı saldırı olarak değerlendirmemiş ancak bu tür eylemlerin silahlı saldırı düzeyine “eylemin yoğunluğuna”  bağlı olarak varabileceğini ima etmişti. 

Bu davadan Türkiye için çıkabilecek sonuçlar var. Türkiye’nin eylemlerinin yoğunluğu dikkate alınarak bu eylemler sonuç itibariyle silahlı saldırı sayılabilir. Bir de burada Nikaragua’nın El Salvador’a yönelik silahlı desteği düşünülürse ve bunun Türkiye Suriye denkleminde yokluğu dikkate alındığında sorunun Türkiye bakımından daha derin olabileceği kuşkusuz söylenebilir.

İkinci olarak da eğer bu eylem silahlı saldırı vasfını alırsa ki bu yüksek bir ihtimal, Suriye’nin de buna karşılık meşru müdafaa hakkının varlığının kabulü gerekecektir.

Şimdi Türkiye’nin Suriye rejimi ile savaşan El Nusra  ve muhalif gruplara ve hatta daha da ileri boyuttaki iddialara göre IŞİD’e silah yardımı yaptığı, militanlarını eğittiği, tedavi ettiği, örgütlediği gibi bir sürü iddia hemen her gün uluslar arası gazetelerde boy gösteriyor. Daha geçen gün New York Times’ta (5 Mayıs 2015)   bomba yapımında kullanılan amonyum nitratın IŞİD’e Türkiye’den gittiğini iddia eden bir haber yer aldı.

Türkiye için ABD benzeri Adalet Divanı önünde böyle bir dava yoluna gidilmesi mümkün görünmüyor zira Türkiye Uluslararası Adalet Divanı’nın “zorunlu yargı yetkisi”ni kabul etmedi. Bu nedenle Türkiye ancak kendi rızasıyla bu mahkemede yargılanabilir. Bu da zor bir ihtimal ancak işin bu raddeye geleceğini düşünürsek Türkiye’nin çok ciddi diplomatik problemler yaşayacağını, bu durumdan kurtulmak için de Kıbrıs, Ermenistan, Avrupa Birliği gibi süreçlerde tavizler vermek zorunda kalacağını söylemek için medyum olmaya da gerek yok.

Bahsettiğimiz dava sürecinden başka Suriye rejiminin de Nikaragua örneğinde olduğu gibi meşru müdafaa hakkını kullandığını iddia ederek Türkiye’ye karşı bir saldırı düzenleme ihtimalini de değerlendirmek gerek. Böyle bir saldırıyı diğer koşullarla beraber ele almamız daha doğru olur. Batı gözünde giderek prim yapan ,  BM Güvenlik Konseyi üyesi Rusya’nın tamamen arkasında durduğu ve askeri lojistik olarak çok ciddi İran desteği alan Suriye ve IŞİD’ yerine Esad denen bir atmosferin koşullarını akılda tutmamız gerekiyor.

Bu koşullar altında Mit tırlarını değerlendirdiğimizde bu soruşturmanın temcit pilavı gibi sürekli Türkiye’de ve Uluslararası medyada gündeme getirilmesi kimin lehine diye sormak gerekiyor. Soru aslında daha basit; bir battaniyeyi niye füze başlığı yapıyorsunuz?

Gelelim en kötü senaryoya; ancak bu gerçekliği çok muhtemel senaryoyu yazarken yine bir örnek üzerinden gidelim: ABD, 11 Eylül saldırılarından sonra Afganistan’a müdahale kararı çıkartmak için BM’ye başvurdu. Bu başvurunun gerekçesi ise El Kaide’ye Afganistan’ın silahlı yardım sağlamasını gösterildi. ABD “Uluslararası Adalet Divanı’nın Nikaragua kararına dayanarak eğer bir ülke (Afganistan) bir terör örgütüne (El Kaide) silah yardımı yaparsa ve bu terör örgütü başka ülkelere (ABD 11 Eylül 2001 saldırıları) saldırırsa, saldırıya uğrayan devletin meşru müdafaa hakkı vardır. ABD’nin bu tezi BM’de kabul edilmiştir.

Bu durumda IŞİD’e destek veren ülkelerin Uluslararası Adalet Divanında yargılanmayacağının garantisivar mı?”

Uluslararası hukuk uzmanının değerlendirmesi böyle. Umarım ileri zekalı Ankara bürokratları bu tehlikeyi görür…

Kaynak: Yeniyon.com

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...