İki sene önce, AKP-Hizmet gerginliğinin açık bir savaşa dönüştüğü günlerde, içten içe yürüyen başka bir tartışma da İrancılıkdı. Özellikle AKP saldırganlığının odağındaki Hizmet, Türkiye’de İrancıların yaptığı tartışmalara dikkat çekiyor, Selam-Tevhid Davası üzerinden haklılığını ispatlama çalışıyordu.

Bu davayı bir kenara bırakarak net olarak söylemekde fayda var: Hizmet’in o gün söyledikleri aynıyla vakiydi ve Ergenekon, AKP Hükümeti içindeki İrancıları kullanarak dirilme yoluna gitti. Anlatayım…

AKP-Hizmet arasında gerilim ilk olarak 2011’de dillendirilmeye başlandı. Alttan alta bir çatışma olduğu konuşuluyor, ancak hiç kimse bunu açıkça dile getirmiyordu. Bu gerilim, AKP içinde Recep Erdoğan’a yakın ve İrancı kimlikleriyle meşhur olmuş bazı kişilerin etkinliklerinin artmasıyla başlamıştı. Ahmet Davutoğlu-Beşir Atalay-Hakan Fidan kliği, fısıltı gazetesini ve Erdoğan’a yakınlıklarını kullanarak, Hizmet’le ilgili akla hayale gelmedik iddialarda bulunuyordu.

Bu iddialar genellikle Erdoğan’a yönelikdi. Çünkü bu klik Erdoğan ikna edilmeden Hizmet karşıtı bir adımın atılmayacağının farkındaydı. Hizmet de yapılan çalışmaları farketmiş, iyi niyetle Erdoğan’ı ve AKP’yi uyarmıştı. Ancak sonradan gelişen olaylar bu uyarıların pek de ciddiye alınmadığını gösterdi.

Peki İrancılıkla özdeşleşmiş isimlerin Hizmet karşıtlığının altında ne yatıyordu? Ya da bu isimlerin Hizmet karşıtlığını sadece ideolojik farklılıklarına bağlamak mümkün mü? Bu soruya vereceğimiz yanıt net: Elbetteki hayır. Asıl mesele tasfiyesinde büyük mesafe alınmış Ergenekon’un tekrar toparlanmasına imkan sağlamaktı.

Hatırlamakta yarar var: Ergenekon Operasyonlarına yönelik en net eleştiriler ne Avrupa, ne de ABD basınında yer aldı. Ergenekon’a en özel ilgi İran’dan gelmişti ve Pers devletinin yayın organlarında Türkiye’deki Ulusalcıların diliyle eleştiriler yayınlanmıştı. Yine aynı dönemde Doğu Perinçek’in başında bulunduğu İşçi Partisi, İranlıların yoğun ilgisine mazhardı. Üst düzey İranlı yetkililer Ulusal Kanal ve İşçi Partisi’nin sürekli misafirleri arasına katılmıştı. Konuyla ilgili haberler için Taraf’ın o dönemdeki yayınlarına bakabilirsiniz.

Ergenekon’un küresel patronları Batı’dan gelecek Ergenekon eleştirilerinin AKP, ancak asıl Erdoğan üzerinde etkili olmayacağının farkındaydı. Bunun yerine AKP içindeki Truva atlarını harekete geçirmeyi uygun gördüler. Bunlar da İrancılıkla nam salmış, Türkiye’den ziyade İran’ın çıkarlarına hizmet etmeyi İslam’a hizmet etmek olarak algılayan bir güruhtu.

Kaldı ki Ergenekon’un küresel patronlarının isteğiyle Hizmet’i ezmek için harekete geçen bir görüntüye sahip olan Erdoğan, o tarihlerde bu savaş için hiçbir zaman muhafazakâr kitleleri ikna edemezdi. Ancak Erdoğan’ın her türlü tehdite açık kişisel hayatı, sığ düşünce dünyası kurulan tuzağa adım adım girmesine neden oldu. Şimdi geniş kitleleri, Hizmet’i “İsrail ya da ABD ajanı” göstererek uyutuyor ve bu İslami grubun üzerine hukuku yerle bir ederek gitmekten çekinmiyor.

Bugün Türkiye’de yaşanan olaylara Batı’dan çok sert tepkilerin gelmemesinin altında yatan en büyük neden budur. Erdoğan kendi eliyle, kendisini yok edecek en büyük düşmanına hayat öpücüğü vermiştir. Ergenekon da bu dönemde kullanışlı bir figür olarak Erdoğan’ın gücünden yararlanmaktadır. Ama aynı zamanda Batı başkentlerinde yapacakları bir darbe için destek turlarına da başlamıştır.

Geleceğin tarih yazıcıları için en bakir sahalardan bir tanesi de bu dönemde hazırlanan “darbe” planları olacaktır. Erdoğan, eline geçen tarihi fırsatı kaçırmış bir politik figür olarak, son kullanım tarihi geçtikten sonra bir kenara atılacak, iyi ihtimalle hayatının kalan günlerini sürgünde geçirecektir.

Not: Bu yazının içinde yer alan Ahmet Davutoğlu’nun İrancılığı konusuna ciddi itirazlar olacağını biliyorum. Adı Malezya’yla özdeşleşen bir ismi İrancı diye tanımlamak risklidir. Bunun farkındayım. Ancak Davutoğlu’nun konuşmalarını dikkatle tararsanız, içinde kimliğiyle ilgili önemli bilgiler bulacaksınız. Davutoğlu’nun açıklanmaya muhtaç ilişkileri içinde hiç şüphesiz en önemlisi İlker Başbuğ’la yaptığı ve saatler süren toplantı ile 28 Şubat döneminde Harp Akademileri’ndeki görevidir.