Normalde anadilde eğitimi gündeme getirme zamanı konulu bir yazı yazacaktım. Ancak “Kürt sorunu çözülürse PKK biter mi?” konusunda Berat Özipek’le sürdürdüğümüz tartışma için bu konuyu erteliyorum.
Özipek ile en önemli konuda hemfikiriz. Demokratikleşme ister PKK’yı zayıflatsın ister güçlendirsin olmazsa olmaz bir zorunluluktur. Bu nedenle tartışmamız biraz daha teknik bir alana iniyor. Demokratikleşme PKK’yı güçlendirir mi zayıflatır mı? Ben en azından 2004 yılından bu yana PKK’yı canlı tutan şeyin antidemokratik uygulamalar değil güçlü PKK network’u olduğunu savunuyorum. Özipek ise demokratikleşme olmadığından PKK’nın kitle desteğinin devam ettiğini demokratikleşirsek PKK’nın kitle desteğinin zayıflayacağını savunuyor. Tartışmamızın esası burada odaklanıyor.
Özipek’in son argümanlarını (http://haber.stargazete.com/yazar/sorun-cozulurse-pkk-biter-mi/yazi-688452) linkten okuyabilirsiniz. Tartışmanın doğası gereği biraz ETA’ya odaklanmak durumundayız.
ETA ile PKK arasında paralellikler kurabilir miyiz? Sanırım yazı uzun olacağından yazının tamamı (5000 vuruş kuralı gereği) gazete sayfalarında yer almayacak. Bu nedenle tüm argümanlarımı görmek için yazıyı internet sitesinden de okumanızı tavsiye ederim.
Özipek ETA’nın bitiş hikâyesini anlatırken demokratikleşme sayesinde ETA’nın bölündüğünü ve marjinalleştiğini, ana gövdenin siyasette kaldığını, 30 yıl süren ETA’nın eski ETA’dan farklı olduğunu ve daha küçüldüğünü anlatıyor.
Doğru, ETA’da bölünmeler oldu ama bu bölünmeler Özipek’in anlattığı gibi demokrasiyle ilgili değil ETA’nın stratejik tercihleriyle ilgiliydi.
ETA’da ilk bölünme Özipek’in de vurguladığı gibi 1974 yılında oldu. Büyük grup (ETApm) strateji olarak demokratikleşmeyle birlikte “Siyasi ve askerî bir strateji izleyip bir yandan siyasette var olurken bir yandan da militan eylemler yapmalıyız” diyordu. Daha küçük olan grup (ETAm) ise “hayır siyaset mücadelenin özüne zarar verir çünkü kıt kaynaklarımızı iki alana da dağıtmak zorunda kalırız” diye karşı çıktı ve sadece silahlı mücadeleyi savundu ve “siyasete girerseniz askerî eylemler anlamsızlaşır” diye itiraz etti.
13 Eylül 1974 yılında Madrid’de polis karakoluna bitişik bir restoranda patlatılan bomba ayrışmayı hızlandırdı. ETA müşterilerinin çoğunun polis olduğu varsayımıyla bombayı patlattı ve 13 kişi öldü. Bunlardan beşi çocuktu ve sadece bir tanesi polisti. Bu olay ETA içinde büyük tartışmalara neden oldu. Zaten STRATEJİK tercihlerde ayrışan iki grup farklı yollara gitti ve ETApm ve ETAm olarak ikiye bölündü.
(Keşke PKK’nın içinde de siviller ölünce böyle tartışma olsa ama PKK’da böyle tartışmalar olmaz çünkü PKK’nın kodlarında demokrasinin ’D’si yoktur. Bu nedenle demokratikleşmenin PKK’yı zayıflatacağı tezi yanlıştır.)
Özipek ve tabii ki birçok aydın da bu bölünmeyi demokrasiyle ilişkilendiriyor. Eğer Özipek’in anlattığı gibi bölünme demokrasiyle ilgili olsaydı bölünme 1974 yılında değil demokrasiye geçişin olduğu 1978 ve sonrasında olması gerekirdi.
Nitekim Batılı analistler de ETAm’in haklı çıktığını, Özipek’in anlattığının aksine, siyaset ve terör eylemlerini birlikte götürmeye karar veren ETApm’in rakamsal olarak ETAm’den daha büyük olmasına rağmen silahlı mücadeleyi uzun süre devam ettiremediğini, 1977 yılında kendi içinde bir bölünme daha yaşayarak ETApm’in içindeki askerî kanadın örgütten ayrılarak ETApm’in daha küçüldüğünü ve etkisizleştiğini vurgular.
Bu süre içinde sadece askerî stratejiyi seçen ETAm’in ise militan ve silah gücü olarak daha güçlendiğine 1978 yılından itibaren eylemlerinin büyük tırmanışa geçtiğine ve silahlı mücadelenin dominant grubu olduğuna vurgu yapar.
Rakamlar da bu analizi doğrular. Ayrılmadan önceki ETA’nın askerî kanadı üyelerinin toplamda daha az olduğunu, demokrasiye geçişin de olduğu 1978 yılında bu rakamın 300/350 civarında olduğunu, daha sonraki yıllarda bu rakamın 500’e kadar çıktığını biliyoruz. Yani demokratikleşme ETA’ya katılan hard-core militan sayısını azaltmadı arttırdı.
1982’den itibaren ise ETA’ya katılan militan sayısında bir azalma görülüyor. Çünkü örgütün artan eylemleriyle birlikte İspanya kolluğu da hızlı bir şekilde tutuklamalar yapıyor. Bu dönemde tutuklanan ETA üyelerine bakıldığında çok sayıda tutuklamanın olduğu görülüyor. Çok kısa bir süre içinde çok fazla ETA üyesi ve sempatizanı tutuklanınca örgüt yeni eylemci bulmada zorlanıyor. Yeni örgüte katılım çarkı yavaşlatılıyor.
ETA asıl darbeyi, Özipek’in söylediği gibi demokrasiyle değil, bizzat polis operasyonuyla 29 Mart 1992 tarihinde alıyor. Bu tarihte ETA’nın tüm liderleri Fransa’nın güneyinde tutuklanıyor. Bu gerçeği ETA üzerine çalışan tüm kaynaklar teyit ediyor. Bu tarihten sonra örgütün kendisine gelemediğini ve ana gövdeyi oluşturan militan sayısının yüzlerin altına düşütünü ve etkisizleştiğini biliyoruz.
ETA’nın yeni eleman kazanımı ve varlığını sürdürmek için tıpkı PKK gibi geniş bir network ağı kurduğunu ve bu sayede 30 yıldan fazla yaşadığını biliyoruz. Sanırım buna Özipek de itiraz etmez. ETA’nın network’unu zayıflatan asıl darbenin de 1998 yılında İspanyol hâkim Garzon’un başlattığı bizdeki KCK operasyonlarının çok daha kapsamlısı operasyonlar zinciriyle ETA ile legal alanda çalışan tüm diğer network’ların arasında kurduğu ilişkinin belirlenip network’un illegal ilan edilip tüm üyelerinin tutuklanması ile birlikte, network’un çökertilmesi sayesinde olduğunu tüm literatür yazar.
Eğer Hâkim Garzon’un yaptığı operasyonun oransal olarak bir benzeri bizde yapılsaydı; yani KCK operasyonları tüm PKK network’unu çökertecek biçimde ve tabii ki daha hassas yapılsaydı bugün PKK network’u çalışmazdı ve PKK çok zorlanırdı. Ancak devletin içindeki müzakereciler ve aydınların katkılarıyla bu operasyonlar durduruldu Uludere’de bilerek öldürülen köylülerle de dağdaki militanlara yönelik operasyonlar durduruldu PKK’ya can suyu verildi.
Özipek teorik bir argümanla konuyu demokrasiyle ilişkilendirip, demokrasiyi bağımsız değişken gibi anlatıyor. Bu nedenle de ETA’nın militan yapısına ve çelik çekirdeğine bakmıyor. ETA’ya yönelik toplumsal destek azaldığı için ETA zayıfladı diyor. Oysa rakamlar da Özipek’i doğrulamıyor. 1978 yılında tam olarak siyasete giren, Özipek’in büyük ETA’yı şiddeti bitiren ETA olarak tanımladığı ETA’nın siyasi kanadının aldığı oy oranları demokrasi olgunlaştıkça artmadı. Aksine hep aynı kaldı hep yüzde 10 civarında, 150 bin civarında kaldı. Bir tek 1998 yılında oylarını 224 bin civarına çıkardılar, o da seçimlerden bir ay önce ateşkes ilan edildiği için. Yani ETA’ya destek veren kor sempatizan kitlenin siyasal tercihlerinde artma veya azalma yok. Bu nedenle de Özipek’in argümanı doğru değil.
Eylemsellik rakamlarına bakıldığında da Özipek’in argümanını destekleyen rakamlar yok. ETA’nın eylemleri demokrasiye geçiş döneminde 78-81 yıllarında tavan yapıyor. Bunu Özipek mantıklı bir tez ile açıklayabiliyor. Ancak Özipek’in açıklaması gereken iki farklı dönem daha var. ETA eylemleri 1987 yılında ve 1991-92 yılında da tırmanışa geçiyor. Eğer ETA’nın eylemleriyle demokratikleşme arasında bir ilişki olsaydı demokrasiye geçişten sonra süreli bir azalma olması gerekirdi ve sonunda bitişi görmeliydik. Oysa ETA eylemlerinin 92 yılında liderlerin tutuklanmasından sonra birdenbire düştüğünü görüyoruz ki bu da benim argümanımı daha çok doğruluyor.
Peki, ETA neden bitti?
Elbette demokratikleşmenin ve insanlara farklı kanallar sunmanın etkisi olmuştur ama ETA’nın network’u çökertilmese ETA bugün de devam ederdi. ETA’nın çöküşünü anlamak için onun uyguladığı üç farklı stratejiyi anlamak gerekiyor. Kuruluş 1977 (ayaklanma), 1978-92 (yıldırma savaşı) ve 1992-2003 (Ulusal Cephe ya da Demokratik alternatif) stratejisi.
ETA 1977’ye kadar ayaklanma savaşı yürüttü. Ancak özellikle ılımlı Bask milliyetçilerinin ve diğer partilerin destek vermemesi nedeniyle bu strateji başarıya ulaşamadı.
1978-1992 arasında ETA da tıpkı PKK gibi, “silahlı mücadelenin amacını düşmanı yenmek değil, bu mümkün de değil, ama uzun süren savaşla onu bıktırıp istediğimiz bölgeden çekilmesini sağlamak olarak” benimsemişti. Bugün PKK’nın kabul ettiği 4. Stratejik Mücadele’nin mantığı ETA’nın uyguladığı stratejisiyle aynıdır. Bu yüzden AKP’yi bıktırıp bölgede izole edip çekilmesini veya taleplerine evet demesini istiyor.
ETA 1978 yılında tıpkı PKK gibi neredeyse bire bir şartlar sürmüş ve stratejisini devleti bu şartları kabul ettirmeye zorlamak olarak belirlemişti. Bu şartlar, kendi kaderini tayin hakkı, hapisteki ETA üyeleri için af, Bask bölgesi için anayasal garanti, ve İspanyol güvenlik güçlerinin Bask ülkesinden geri çekilmesi.
1988 yılında tıpkı PKK ve bugünkü bazı müzakerecilerin dediği şeyi söylüyordu ETA: “Biz İspanya’yı yenemeyeceğimizi biliyoruz. Bu bizim hedefimiz de değil. Ancak şunu da biliyoruz İspanya’da bizi yenemez.”
Yine devlet ile ETA arasında 1975 yılından başlayıp 1976, 1977 yılında devam eden ve 1983 yılında sıklaşan görüşmeler oldu. ETA bu görüşmeleri yapan İspanya hakkında ne düşünüyordu? “İspanya zayıf olduğu için bizimle barış görüşmesi yapmak istiyor.” Tam da bu nedenle her görüşme öncesinde veya sonrasında tıpkı PKK’nın yaptığı gibi elini güçlendirmek için eylem yapıyor, insanları öldürüyordu.
ETA bu eylemleri yaparken hükümete güçlü olduğumuzu göstermeliyiz onları bıktırmalıyız ki istediğimizi alalım düşüncesiyle yaptı. Yoksa ETA’nın içinde bir bölünme yoktu ve savaş isteyenler bu eylemleri yapmıyordu. Tıpkı PKK’nın devletin 2. Müzakere girişimi başlatmayı planladığı ve Avni Özgürel ile zemin yokladığı haziran ayından hemen sonra eylemleri tırmandırması gibi.
ETA 1992 yılında liderleri yakalandığında yeni stratejisini ilan etti: “Demokratik Alternatif” (Ulusal Cephe). Buna göre devletle görüşüp pazarlıkla istediğimizi almak yerine Bask bölgesindeki diğer Basklılarla birleşip taleplerimizi tüm Basklıların talebi olarak sunalım. Böylece devlet bu toplumsal talebe karşı çıkamayacaktır düşüncesini geliştirdiler. Bu strateji çerçevesinde özellikle siyasileri hedef alan eylemler yaptılar.
Demokratik alternatif size de tanıdık geldi mi? PKK da 2005’ten itibaren Demokratik Özerklik ilan edip DTK ile ulusal cephe kurmaya çalışmıyor mu?
Ancak özellikle 1998 yılında Garzon’un ETA network’una başlattığı operasyon ile 9/11 ortamı birleşince ETA liderleri de zaten hapiste olduğundan ETA bitti. Yoksa ETA’ya destek veren tabanda hiçbir değişiklik olmadı hep yüzde 10 civarında kaldı ve demokrasi Özipek’in anlattığı gibi ETA’ya desteği azaltmadı.
ETA’yı bitiren şey demokratikleşme değil uyguladığı üç farklı stratejinin de işe yaramaması ve zaman içinde anlamsızlaşmasıydı. Ayrıca ETA, bu stratejiyi uygularken devletin dayanıklılığının ne kadar olacağını hesaplayamadı. Kısaca İspanyol devleti ETA’nın beklediğinden daha dayanıklı çıktığı için ETA 30 yıl içinde eridi.
Oysa bizde devletin en azından stratejik aklı kayış atmış durumda ve PKK’yı bitiremeyiz diye inanmış. Siyasetçileri de inandırmış durumda. İşte bu düşünce PKK’yı azdıran ve Devrimci Halk Savaşı’nı cesaretlendiren temel düşüncedir.
Eyleminden stratejisine PKK il ETA arasında ne kadar da paralellikler var. Ne kadar da tanıdık değil mi? Fark bu gerçeği göremeyen, aynı yanlışları illa da yapmak zorunaymışız gibi bize yaşatan ve yaşatmak isteyen yöneticiler ve aydınlarda sanırım…
Not: Bu yazıda geçen ETA’ya dair bilgiler Cuenca’nın “The persistence of nationalist terrorism: The case of ETA” adlı makalesinden özetlenmiştir.
Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.
Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...