İktidar oligarşisi bu işlere net olarak hangi tarih itibariyle girdiler bilmiyoruz. Fakat kendisini çok belirgin hale getirmiş bir rant düzeneği ile karşı karşıyayız.
Fakat anlaşıldığı kadarı ile söz konusu bu düzeneğin “tüccar devlet” veya “şirket devlet” boyutu bizatihi devletin dolayısıyla da milletin çıkarları ile bağıntılı değil. Yani bu ifadeler ile kast edilen amaç başarılı bir küresel ticaret vizyonu ya da şirket mantalitesi ile halkın gelir seviyesini yükseltmek, hayat şartlarını daha yaşanabilir hale getirmek anlamına gelmiyor.
Söz konusu olan İslamcıların yıllardan beri muhalefet ettikleri, Beyaz Türkler olarak tanımladıkları mutlu azınlığın elindeki imkânların el değiştirmesi ile ilgili. Dün milli gelirin yüzde doksanına çökmüş olan yüzde onluk sermaye oligarşisinin elindeki imkânlar, bugün de milli egemenlik bahanesi üzerinden kendisini İslamcı olarak tanımlayan başka bir yüzde onluk kesimin kullanımına açılmış durumda. Biz halk ise hala yüzde doksanlık sefilliğimizi yaşamaya devam ediyoruz.
Bu devir yapılırken profesyonelce bir düzeneğin kurulduğunu görüyoruz. İşin taşeronu olan elitler, yürütme erkinin kendilerine tanıdığı imza yetkisiyle ihaleleri dağıtırken boş geçmemişler ve komisyonlarını almakta her hangi bir beis görmemişler. Anlaşıldığı kadarı ile de alınan bu komisyonlar bir kereye mahsus olarak da kalmamış hatta sürekli bir kar ortaklığına dönüşmüş durumda. Yani iktidar iş verdiği her kurum ve kuruluşla ortaklığa giderek Türkiye’ye özgü yeni bir devletçi model kurmuş durumda. Fakat bu devletçi model halkı beslemekten, devletin hazinesini doldurmaktan daha ziyade “Beyaz İslamcıları” zenginleştiren bir döngü ile işliyor.
Tabi süreç bununla kalmıyor. İşin çok daha vahim sonuçları var. Şöyle ki; Bütün bu olanlar yolsuzluk ekonomisi mi? Kesinlikle evet. Peki, normal bir hukuk düzeninde bu işlerin üzerine nasıl gidilir? Cevabı basit: Öncelikle demokratik ve güçlü bir medya, ardından bu medyanın oluşturduğu kamuoyu baskısı, nihayetinde bu baskıdan destek ve cesaret alan hukuk adamlarının olup bitenlere müdahale etmesiyle.
Oysa Türkiye’de böyle olmuyor. Çünkü düzeneği kuran iktidar oligarşisi medya patronlarını da bu işe ortak etmiş durumda. Meşhur ifadesiyle karşımızda gazetecilikten değil ranttan beslenen bir havuz medyası duruyor. Bu medyanın patronları sermaye birikimlerini kendi ticari yeteneklerinden daha ziyade iktidardan elde ettikleri lütuflar ile yaptıkları için yolsuzluk düzeneğine de ortak olmuş durumdalar. Yani ya gönül rızası ile suça bulaşmışlar ya da iktidar tarafından bulaştırılmışlar. İşin içinden de çıkamıyorlar. Bir medya patronunun telefonda nasıl ağladığı hala hafızalarımızda tazeliğini koruyor.
Peki, iktidar bunu niye yapıyor? Cevabı basit değil mi? Bulaştığı suçların ortaya çıkmasını önlemek, bu sürece itiraz edenleri medya yolu ile manipüle ederek susturmak ve iktidarına dayanak olan seçmen kitlesini bu manipülasyon üzerinden sürekli biçimde kendisine bağlı tutmak için.
Mesele burada da bitmiyor. İşin bir de uluslar arası boyutu var. Bizim tüccar devlet komisyonculuk işinde Türkiye sınırlarını aşan işlere de bulaşmış durumda. Özellikle Ortadoğu bölgesindeki kirli çıkı işleri artık dünya medyasının bile gündemini meşgul ediyor. İran, Katar, Arabistan ve Kuzey Irak bağlantıları ile ilgili yazılan çizilenler ortada. Daha da neler çıkacak zaman gösterecek.
Ama kazın ayağı burada değişiyor. Çünkü uluslararası komisyonculuk işleri aslında başkasının çöplüğünde ötmeye benziyor. Durum böyle olunca da kendilerini o çöplüğün sahipleri olarak görenler doğal olarak önlemlerini alma yolunu tercih ediyorlar. Türkiye’deki iktidarın farklı devletlerin istihbarat birimleri tarafından dinlenmiş olması bütün bu olup bitenler ile ilgili.
Tam bu noktada enteresan bir döngü ortaya çıkıyor. Türkiye’deki rant oligarşisi nasıl ki kendisine bağımlı bir havuz sermayesi oluşturarak iktidarını devam ettirme niyeti ile şantaj ve tehdit unsurlarını kullanıyorsa, aynı şekilde bu seferde ulusla arası siyasetin ve ekonominin büyük aktörleri ellerindeki kayıtlar ile benzeri bir şantajı Türkiye’deki iktidara yapıyor. O iktidarı kendi askeri, politik ve ekonomik çıkarları için isteği şekilde diz çöktürüyor, itaat ettiriyor ve kullanıyor.
Sonuç olarak siz bütün bu olup bitenlere ister “etme bulma dünyası” ister ise “ne ekersen onu biçersin” deyin.