Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde Rize ziyareti sırasında yaptığı bir konuşmada uluslararası medyanın Türkiye aleyhinde yalan yanlış haberler yaptığını dile getirdi ve uluslararası medyayı Türkiye’de bir iç savaş çıkarma gayretinde bulunmakla suçladı.
Erdoğan konuşmasında, “Bakıyorsunuz dünyanın değişik yerlerinden sırtına bir fotoğraf makinesi alan yok İngiltereden, yok Fransadan, yok Avrupa’nın değişik yerlerinden, Amerika’dan gelip Diyarbakır’ı gezip dolaşıyor. Yaa sizin burada ne işiniz var? Ondan sonra yalan yanlış haberler. Senaryo hazır. O senaryo gereği bazılarını orada konuşturtuyorlar. Ve tabii bütün uluslararası medyada da güçleri var ya, onunla da sanki Türkiye’de iç savaş varmış havasıyla dünyaya tanıtmaya çalışıyorlar. Biz de iç savaş yok. Ve bu ülkeyi iç savaşa götüremeyecekler.” açıklamalarında bulundu.
Peki Güneydoğuda gerçekten neler oluyor?
Dünyadaki uluslararası medya manipülasyon yapıp, yalan yanlış haberlerle algı mı oluşturuyor?
7 Haziran 2015 genel seçimlerinden sonra patlak veren terör dalgası Güneydoğu’daki il ve ilçeleri 1990’ların OHAL’li yıllarına döndürdü.
Sokağa çıkma yasakları, giriş çıkışların engellediği geçici güvenlik bölgeleri, yollara kazılan hendekler, yüzbinlerce vatandaşın evini, barkını, toprağını terk edip göç etmesi, kapanan fabrikalar, işyerleri, okullar, yıkılıp viraneye dönen şehirler, bölgede istifa edip görevinden ayrılan doktorlar devlet memurları, her gün yaşanan çatışmalar ve ölümler Türkiye’ye kabus yıllarını yeniden yaşatıyor.
Tansiyon düşmüyor. Doğu ve Güneydoğu da yaşanan olaylar bir Suriye manzarasını hatırlatıyor. Hakkari’nin Şemdinli, Şırnakın Cizre, Muş’un Varto, Mardin’in Nusaybin, Diyarbakır’ın’da Lice ve Silvan ilçeleri ateş çemberine döndü.
Bedel ödeyenler güvenlik mensupları. Kahramanlık edebiyatı yapanlar ise o iller silah deposuna çevrilirken seyredenler. 7 Haziran tarihinden bugüne dek 500’den fazla şehit verildi. Her gün garibanların evlatları ölüyor. Evladı askerde olan ailelerin kapısına her gün acı haber geliyor. Güneydoğu ve doğu illerinde ilan edilen sokağa çıkma yasakları, çatışmalar ve geçici güvenlik bölgeleri, 1990’ların olağanüstü hal (OHAL) dönemlerini hatırlatıyor.
Sokaklara hendek kazan ve patlayıcı yerleştiren PKK’lılar, öz yönetim (özerklik) ilan ettiklerini duyurunca güvenlik güçleri operasyon başlattı. Bazı bölgelerde sokağa çıkma yasağı ilan edilirken bazı bölgelerde de adeta mahalle savaşları yaşanıyor. Bölgede çatışmaların yoğunlaşmasıyla birlikte, geçici askeri güvenlik bölgesi uygulaması da başladı. Bölgelere giriş çıkışlar yasaklandı.
PKK’nın Diyarbakır’da ve Güneydoğu’daki diğer illerde alan savunması yapması veyahutta girilmez noktalar yapmasının en büyük sebeplerinden birisi, AKP hükumetin bugüne kadar izlediği terörle ilgili politikalarıdır.
2002’de sıfır terör ile iktidarı devralanlar, Çözüm süreci adı altında ki faaliyetleri sırasında Güneydoğu’daki bir çok illerde belediyelerin oradaki PKK’lı unsurlara yardım etmesi, belediyelerin oradaki teröristleri desteklemesi, oradaki teröristlere lojistik yardımda bulunması gibi şeyleri görmezden geldi. İller silah ve mühimmat deposunda dönüştürülürken valilere ve güvenlik güçlerine operasyon yapmama emirleri verildi.
Görmezden gelindiği için terör örgütü PKK bölgede çok güçlendi. PKK’nın sehirlerde yığınaklar yapması, dağlara silahlar taşıması görmezden gelindi. Sonuç olarak da güçlenen bir PKK ve bazı bölgelerde alan savunmasını yapmak için girilmez bölgeler yaratılmaya çalışıldı.
Ele geçirilip havuza dahil edilen ve(ya) susturulan Türk medyası ve o medyanın kullanışlı aptalları ile algı ve manipülasyon yapıp ülkede her şey güllük gülüstanlık gösterebilir, Türk medyasından beslenen vatandaşları toz pembe hikayelerle unutabilirsiniz. Uyutuyorsunuz da.
Fakat bağımsız olan uluslararası medya kuruluşlarından ve basın mensuplarından ülkeye geldiklerinde sadece “aa ne büyük ve ihtişamlı sarayları, duble yolları, köprüleri ve tünelleri var” demelerini beklemek ancak ahmaklıktır. Bağımsız medya Suriye’de, Irak’ta ve diğer savaş bölgelerinde gördüğü manzaraları Türkiye’nin Güneydoğu’sunda görüyorsa bunu haber yapmak en tabii hakkıdır ve yapmalıdır.
Sonuçta özgür basın, gerçekte yaşanan manzaranın ve gördüklerinin fotoğrafını çekiyor.
Rahatsız oluyorsanız o pozu vermeyeceksiniz…