Türkiye’nin son on altı yılı hakkında iki fabl anlatmak isterim. Dileyen bu kıssalardaki betimlemeleri, Cemaat-AKP ilişkisi üzerinden de okuyabilir. Kimsenin gönlüne sınır koyamayız ya… Kıssalar, 2600 yıl önce Anadolu’da yaşamış Frigyalı Ezop’tan. Buyurun…
Kıssa 1:
“Kurbağa ile fare dost olmuşlar. Önce fare kurbağayı evine davet etmiş, ikramda bulunmuş. Ardından bu kez de kurbağa fareyi yemeğe çağırmış. Ancak kurbağanın niyeti hiç de iyi değilmiş. Göl kenarına geldiklerinde fareyi evine götürmek için ayağını kendi ayağına bağlamış. Başlamış, fareyi gölün derinliklerindeki evine doğru çekmeye. Aklından geçen şey fareyi suda boğup yemekmiş. Zavallı fare bir müddet çırpınıp kurtulmaya çalışsa da başarılı olamamış. Sonunda boğulmuş ve şişerek suyun yüzüne çıkmış. Bu sırada gökyüzünde uçmakta olan bir kartal, suyun üzerindeki fareyi görünce alçak uçuşa geçmiş. Fareyi kaptığı gibi götürmüş. Tabi, farenin ayağına bağlı olan kurbağa da onunla birlikte gelmiş. Kartal ikisini de afiyetle yemiş.”
Kıssadan hisse:
11- Hiç kimselere bırakın göbekten ya da gönülden, ayağınızdan bile bağlanmayın. Sonra bir zalim çıkar da ikiniz birden yem olursunuz.
22- Yüzme bilmiyorsanız suya girmeyin. Mesleğiniz icabı ıslanmanız uygun değilse suyun kenarında bile dolaşmayın.
33- Her zaman gökyüzünde hazır bekleyen bir kartal vardır.
Kıssa 2:
“Kurbağa tayfası kendi başlarına yaşamaktan, tekdüzelikten ve aklına estiği gibi yaşamaktan gına getirmişler. Öyle tabi, bir düzen kurup o düzene ayak uydurarak yaşamak başka, kendi gönlünün doğrultusunda yaşamak başka!
Tanrıların atası Zeus’un huzuruna çıkmışlar, ona acı acı yakınmışlar:
-Bize bir baş bul, bir baş olursa başımızda ne iyi olur…
Kurbağaların bu ipe sapmaz gelmez istekleri karşısında Zeus ne yapsın? Tutmuş, bir tomruk parçasını kurbağaların yaşadığı nehre atmış. Tomruk şiddetle suya düşünce kurbağaların ödü kopmuş, hepsi köşe bucak suyun içine saklanmışlar. Bir müddet sonra tomruk parçasının hareketsiz, öylece tekdüze durduğunu görünce teker teker yeniden suyun üstüne çıkmışlar. Kimi tomruğun ötesini berisini dürtüklemiş önce, kimi tomruğu ittirmiş, kimi üstüne çıkıp ukala ukala vıraklamaya başlamış. Bakmışlar ki tomruğun hiç tepki verdiği yok, iyice tepesine çıkmışlar, üstünde hoplayıp zıplamışlar. Tomruktan yine tek ses gelmeyince bakmışlar böyle olmayacak, tekrar Zeus’un huzuruna çıkmışlar:
-Böyle baş mı olur Ey Zeus, demişler.
-Ne biçim baş bu böyle! Sen al bunu, bize başkasını ver.
Oysa Zeus’un işi başından aşkın, bunların derdiyle mi uğraşıp dursun. Öyle mi, demiş kendince. Durun bakalım siz!
Boynu adam bileği kadar, rengi alacalı, gövdesi çevik bir yılan göndermiş.
-Alın, işte bu sizin yeni başınızdır! demiş.
Alacalı yılan nehre girdiğinde önce sakin davranmış. Nasıl bir yere düştüğünü anlaması, yerini yurdunu bellemesi, yükünü odununu denklmesi ve nihayet ihtişamıyla övüneceği bir saray yaptırması biraz zaman almış. Ancak bir müddet sonra o alacalı yılan, nehirde gözünün gördüğü ne kadar kurbağa varsa, gün be gün hepsini bir bir yemiş, yutmuş. Kıyıda köşede kalan üç-beş küçük kurbağa da bir daha başlarını kaldırıp sudan çıkamamışlar.”
Kıssadan hisse:
11- Bazen rahat batar. Olmadık hülyalara kapılıverirsiniz de yaptığınız her şeyi, gönlünüzden geçen her düşünceyi yüce bir mefkure zannedersiniz. Oysa kendini bilmeli kişi. Nehir kenarında vıraklayıp sinek avlıyor olmak da az bir şey değildir hani.
22- İlla ki bir baş bulmak gerekmez. Pekâlâ herkes kendi aklıyla, fikriyle de doğruyu görebilir, doğru işler yapabilir.
33- Fakat diyelim ki bir baş bulmak icap etti; bunun için bu vazifeyi büyük bir arzuyla isteyeni değil de bu görevi bitirmeyi dört gözle bekleyen ve görevi nihayete erdiğinde, bu meseleyle alakalı bir daha tek kelam etmeyecek birini bulmaya çalışmalı.
44- Hem, başınızdaki ne odun olsun ne yılan. Ortasına kıran mı girdi bunun!
55- Son söz: Aman siz siz olun, herhangi biri başta kalmaya devam etsin diye ona rey atarken; “mezardakileri bile kaldırmayı” aklınızdan geçirmeyin. Karışmayın mezardakilere yahu. Bak sonra zaman değişir. Bu sefer de tam tersi yönde rey atsınlar diye medet umar hale gelirsiniz. Eh işte o vakit, çirkin Ezop gibi densizin biri çıkar, size bunu hatırlatıverir…
Ahmet Faruk ÖZKAN