Yaklaşık 3 yıl önce Mersin’de yakalanan 39 bin ton Genetiği Değiştirilmiş Pirinç olayını hepiniz biliyorsunuzdur. Bu pirinçler aylarca gündemi meşgul etmiş hatta devreye bakanlar girmiş şiddetli tartışmalar yaşanmıştı.
İşte bu pirinç davasını zaman zaman yazan Mehmet Baransu ile beraber GDO analizini yapan İTÜ’den 2 bilim adamıyla operasyonların bir şekilde içinde olan 60 polisin ve yerel gazeteci olarak benim de sanık olduğum davanın ikinci duruşması Çarşamba günü Mersin’de başlıyor. Maalesef dava içeriği hakkında yayın yasağı olduğu için ayrıntılardan bahsedemiyorum. Ancak bizi her ne kadar FETÖ diye uydurdukları bir örgüt suçlaması ile yargılasalar da ilk duruşmada neredeyse tüm minval GDO üzerine olmuştu.
Yaklaşık 3 hafta süreceği açıklanan duruşmaya Mehmet Baransu’da katılacak. İlk duruşmada Segbis üzerinden ifadesi alınmaya çalışılmıştı, ancak teknik sorunlar yüzünden gerçekleşememişti. Bu yüzden Mahkeme Başkan’ı duruşma günü Baransu’nun hazır edilmesini istemişti. Yine eski polis müdürlerinden Anadolu Atayün’de bu davanın sanıklarından. Ayrıca yine Mersin’de görev yapmış pek çok polis müdürü ve polisler de sanık.
Birbirlerini hiç tanımayan ve bazıları ilk defa mahkeme salonunda karşılaşmış bu insanların ortak özelliği nedir diye soracak olursanız işte karşımıza GDO’li pirinç olayı çıkıyor. Kısacası, GDO’lu Piri
Davanın müşahitleri arasında en başta Arslanlar grubu geliyor. Türkiye’nin en büyük Bakliyatçısı ve Hububatçılar Birliği Başkanı. Ardından yine diğer bazı bakliyat firmalarının sahipleri, Mersin Tarım İl Müdürü ve bazı polisler bizlerden şikâyetçi. Savcının iddiasına göre bizler bir araya gelmişiz ve GDO’lu pirinç üzerinden Hükümeti devirmeye teşebbüs etmişiz.
Nasıl yani? Pirinçler de GDO yoktu ve iftira mı atıldı? Diye sorabilirsiniz.
Müştekilerin ve savcının iddiası o yönde ama pirinçlerde GDO vardı ve bu sadece İTÜ’de değil öncesinde ve sonrasında tam 8 farklı laboratuvar tarafından tespit edilmişti. Ayrıca geçtiğimiz aylarda Tarım Bakanı pirinçlerin GDO’lu olduğunu kabul etmiş ve piyasadan çekilmesi için talimat verdiğini belirtmişti. Hepsi bir kenara, sorumluları olan bazı firma yetkilileri GDO’lu pirinç davasından 7 yıl hapse mahkûm oldular. Zaman zaman haberlere yansıyan “Mehmetçiğe GDO’lu pirinç yedirdiler” haberlerini hatırlarsınız. İşte Mehmetçiğe yedirilen de bu pirinçlerden. Çünkü 7 yıl hapis cezası alan firma yetkililerine karşı TSK ve Milli Savunma Bakanlığı da şikayetçiydi.
Yani kısacası bizler Mehmetçiğe de Millete de Çocuklara da zehir yedirilmesine karşı çıktığımız için, kimi yazdığı kimi de operasyon yapıp engellediği için herkesi bir torbaya doldurup ismini de FETÖ koyarak yargılamaya çalışıyorlar.
GDO deyip geçmeyin inanın ben uzun zamandır GDO’yu araştırıyorum ve takip etmeye çalışıyorum. Sizin sandığınızdan çok daha büyük bir tehlike söz konusu. GDO’lu ürünler sadece kanserojen etkiye sahip değil. En büyük zararı kısırlığa yol açmasıdır. Bu konuda çok fazla araştırma ve makale var. Kanser etkisi var ancak ondan çok daha fazla zararı ise öldürücü alerjik reaksiyon ile kısırlaşmaya yol açtığı gerçeği var.
GDO zehir derken bunu gerçek manada dile getiriyorum. Çünkü pek çok tarımsal ürün zehir salgılaması için genetiği değiştirilmiştir. Yani bir mısırı düşünün buna musallat olan zarar veren bir böcek var Çiftçiler genel olarak kimyasal ilaç kullanarak bu zararlı böcekle mücadele ediliyorlar. Biyo teknololi firmaları ise mısıra musallat olan böceği öldürmesi için bir başka canlı yaratıktan zehir salgılayan geni tespit edip mısırın dna zinciri içerisine ilave ediyorlar ve mısır bitkisi tarlada büyüyüp gelişirken zehir de salgılıyor. Böylece o zararlı böcek ya da kurtlar mısıra yaklaşamıyor. Mesela bu tür genetiği değiştirilmiş ürünlere “Böcek Toleranslı” diyorlar ilave bazı genlerle verimi yükselttiklerinde ise maliyeti yarı yarıya düşüyor.
Bazı bakliyatçıların ya da besicilerin GDO’lu ürünleri ithal etmek için yoğun kulis yapmalarında ya da bu ceza alan firma gibilerin kaçak yollardan sahte belgelerle GDO’lu ürün getirmelerinin asıl sebebi işte bu maliyet hesabıdır. Çünkü pirinç GDO’lu da olsa, ekolojik üretimde olsa piyasaya aynı fiyatla satılıyor ama alış maliyetleri ise yarı yarıya ucuz oluyor. Yani GDO’lu pirincin fiyatı ekolojik pirinçten neredeyse yarı yarıya daha ucuz. Elbette tüketiciye bu ucuzluk hiç bir zaman yansımıyor.
Türkiye’de gıda amaçlı GDO’lu ürünün ithalatı ve üretimi yasak. Ancak hayvan yemi olarak bazı ürünlere ithalat izni verilmiş vaziyette. Öte yandan yakalanan GDO’lu ürün miktarı bir hayli fazla ancak asıl sorun yakalanamayanlar.
Uzmanlar Türkiye’de ki GDO gerçeğinin sanılanın aksine çok büyük miktarlarda olduğunu belirtiyor. Çünkü en büyük problemlerin başında hayvan yemi olarak ithal izni verilen GDO’lu ürünlerin tam olarak nerelerde kullanıldığını kimse bilmiyor ve bu konuda maalesef çok büyük bir denetimsizlik mevcut.
Yine Mersin’den bir örnek vereyim. Büyük sayılabilecek bir un fabrikası mısır ithalatı gerçekleştiriyor. Ancak gümrük kontrolünde mısırların GD’li olduğu tespit ediliyor. Firma hemen belgeleri güncelleyerek bu mısırı hayvan yemi olarak ithal ettiğini beyan ediyor ve gümrükten geçiriyor.
Elbette bu firmanın bırakın hayvan çiftliğini hobi olarak beslediği 4 tane tavuğu bile yok.
Bunların haricinde ise en büyük tehlike ekolojik tarımın giderek yok olmaya başlaması ile birlikte tohum endüstrisi içerisinde sadece birkaç firmaya bağımlı hale gelme gerçeği var ki, aslında bu başlı başına ayrı bir konu.
İnşaallah o konuyu da ele alacağız.