Erdoğan’ın son Genelkurmay hamlesi ve santranç oyunu
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 31 Mart’ta yaptığı açıklamanın medyada “TSK’dan darbe yok” diye yorumlaması üzerine 5 Nisan tarihinde, “Ne TSK 2009’daki TSK, ne de iktidar o günkü iktidar” başlıklı bir yazı yazmıştım.
Yazımda, TSK’ya yoğun hücumların yapıldığı 2009’da yoğunlaşan dönemi ve bugünü kıyaslamaya çalışmıştım. Ardından da Genelkurmay açıklamasının “darbe yapmayacağız” vurgusu değil, bir “Ekran Küfürbazı”nın TSK’ya had bildirmeye kalkmasına karşı duruş olduğunu anlatmıştım.
Yazımı okuyan bazı dostlarım “Bu da nereden çıktı” diye yorum yapmıştı. 7 Nisan’da Rasim Ozan Kütahyalı’nın 8 Nisan Cuma günü Genelkurmay Askeri Savcılığında ifadeye çağrılması ile işin aslı ortaya çıkmış oldu. Üstelik avukatının “İstanbul’da ifade versin” başvurusunun geri çevrilerek Askeri Savcılığa davet edilmesi tabloyu net bir şekilde ortaya koymuştu.
“F-16 pilotlarının bile en az yüzde 50’sinin Fethullahçı olduğuna dair çok sağlam raporlar var. 2016 yılında TSK’dan toplu şekilde atılacak bunlar. Hulusi Akar direnmeye kalkarsa da istifasını verir. Bu kadar basit” diyen malum şahsın, ifadeden sonra yazdıklarını Rotahaber okuyucuları gülümseyerek okudu.
Bu omurgasızlık sembolü yazıyı kaleme alan malum şahıs, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hükümeti de arkasına alarak dünkü adımı atacağını hesaba katmamıştı. Muhtemelen, “Bu kritik dönemde her adım atılsa bu yapılmaz” diye düşünerek o askere selam duran yazıyı yazmış olmalıydı.
PEKİ 14 NİSAN’DA HANGİ HAMLE YAPILDI?
14 Nisan 2016 Perşembe günü, TSK ile muktedirler arasında çok önemli bir dönemin kapısı aralandı. Muammadan bahseder gibi sözler ettiğim yok. Açık yazıyorum.
İktidar gücünü elinde bulunduranlar, Türkiye’nin en önemli meselesi olarak “Saray’ın küfürbazı”nı ifadeye çağıran mekanizmaya haddinin bildirilmesini gördüler.
Genelkurmay Adli Müşaviri olarak görev yapan Muharrem Köse, alelacele Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın imzaları ile “üçlü kararname” denilen yöntemle görevden alındı.
Muharrem Köse’nin yerine kimin getirildiği değil tartışma konusu olan. Köse’nin “terfi ve tayin” zamanı Ağustos ayı olmasına rağmen hemen görevden alınmasının ardında tek bir nedenin yattığı konuşuluyor.
Bu da, “ekran küfürbazlığı”ndan terfi ettiği bilinen malum şahsın Genelkurmay Askeri Savcılığı’na çağrılmış olmasına duyulan öfke. Daha düz ifade ile söyleyeyim.
Muktedirler tarafından sergilenen, “Sen benim küfürbazımı Ankara’ya çağırıp sorgularsın” tavrından başka bir şey değil.
***
Şimdi gelin bir kaç adım geriye gidelim ve tekrar bugüne gelelim.
– Ekran küfürbazı, 27 Mart’ta Sabah Gazetesindeki köşesinde TSK’ya ayar vermeye çalıştı ve F-16 pilotlarının yarısının Fethullahçı olduğunu öne sürdükten sonra, “2016 yılında TSK’dan toplu şekilde atılacak bunlar. Hulusi Akar direnmeye kalkarsa da istifasını verir” diye Genelkurmay’ın ne yapması gerektiği konusunda direktif vermeye kalktı.
– 31 Mart’ta Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinden bir açıklama yaparak, TSK içinde emir alınacak tek adresin komuta kademesi olduğu hatırlatıldı ve darbe iddiasında bulunanlar hakkında suç duyurusu nda bulunulduğu bilgisini kamuoyu ile paylaştı.
– 7 Nisan’da Genelkurmay Askeri Savcılığı, “ekran küfürbazı”nı Ankara’da ifadeye çağırdı.
– 8 Nisan’da malum şahıs, Genelkurmay Askeri Savcılığı’nda uzunca bir süre yöneltilen soruları cevaplandırdı.
– 9 Nisan’da malum şahıs ile silahtaşlık yapan Cem Küçük, durumdan vazife çıkaran patronu Ethem Sancak tarafından Star Gazetesinden kovuldu.
– Malum şahıs, asıl patronunun nasıl bir adım atacağını bilmediği için Genelkurmay’daki soru/cevap seansından sonra 10 Nisan’da komutana selam duran bir yazı yazdı.
– 14 Nisan, Genelkurmay Askeri Başsavcısı, tayin/terfi zamanı beklenmeden üçlü kararname ile görevden alınıp başka bir yere atandı.
– X Nisan, Cem Küçük çok daha önemli bir göreve atandı.
Bu son cümlenin bir gerçekleşmişlik boyutu yok elbette.
İşin özü şu. Ülkenin yönetimini elinde bulunduranlar, geniş boyutlu bir askeri soruşturma yürüten hukuki girişimi durdurmak istedi. İktidar yanlısı kalem ve söz erbabına yönelik soruşturmaların önünü kesti.
Birileri, “Paralel yapılanma” ve sair yollarla TSK’ya format atma peşinde. Suriye bataklığına sokulmak istenmesine direnen TSK’nın bu şekilde hizaya sokulmaya çalışıldığı bir süredir konuşuluyordu.
Yukarıdaki tartışmalar artık geride kaldı. Bu konuları bilenlerin değerlendirmesi ise bam başka.
14 Nisan 2016 Perşembe günü, kurumlar arasında bir dönüm noktası olduğu tarihe not düşülmeli.
Ünal TANIK / Rotahaber
Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.
Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...