YENİ HAYAT’ın gizemli yazarı Nazif Apak yine çok sarsıcı bir yazı yazdı. Erdoğan’ın kendi partilileri dahil herkesi dinlettiğini iddia eden Apak Cemaat telefon dinliyor iddiasına da faklı bir perspektif getirdi. İşte Apak’ın o yazısı:
Ak Parti -‘cemaat’ ilişkisinin iyi olduğu günlerde eski bir dostuma rastladım. Hem cemaat cenahında sevilen hem Parti kanadında saygı gören dostum, ‘Biliyor musunuz aziz dostum, reis bizi bile dinletiyormuş!’ demez mi? Şaştım kaldım; çünkü o günlerde vesayet sistemine karşı cemaat hükümete muazzam bir destek veriyor; hükümet de bu işten pek memnun görünüyordu.
‘Nereden çıkarıyorsun abi bu fitne fücur işleri? ‘ deyip mevzuu kapatmak istedim, ısrar etti iddiasında. Ben de dayanamayıp bu bilgiye nasıl ulaştığını sordum. Başta anlatmak istemedi; ısrar edince kimselere söylememem kaydıyla (nedense sırlar hep böyle faş edilir) anlattı. Ben de şimdi naklediyorum. ‘E söz vermişsin; ayıp değil mi?’ demeyin; çünkü o köprünün altından çok sular aktı ve o dostum bir hayli mağdur edildi. Bana da yakınlarda anlatma izni verdi…
Dostumun sağlam bir kaynaktan duyduğu olay şu: Cemaatin bir ödül törenine katılan reis eski bir dostunu orada görünce özel görüşmek ister. Bir ara fırsat oluşturulur ve bir kenara çekilip muhabbet ederler. Havadan sudan, o dönemdeki siyasetin nabzından konuşulur. Konu bir ara cemaate kayar. Biraz sonra yapılacak övgü dolu hitabetin aksine şikayetçidir patron. Eski dostuna yakınır ve ‘Biliyor musun, bana da kendi aralarındaki telefon konuşmalarında şu lakapla sesleniyorlarmış.’ deyiverir.
Milli görüş geleneğinden işe başlayıp ‘Hizmet hareketi’ ile çok sıkı ilişkiler kuran kişi şaşırmıştır. Kendi aralarında yaptıkları telefon konuşmaları’ lafına takılmıştır. İlk anda ne diyeceğini bilemeyen kişi kendini kısa sürede toparlar ve bir nefeslik cesaretle, ‘Siz cemaatteki arkadaşları mı dinletiyorsunuz?’ der. Muhatabı bozulmuştur. Lafı uzatmaz, geçiştirir.
Sonra ne mi olur? Adam partinin de has bir yakını olduğu için duyduğu bilginin peşine düşer. Bürokrasideki güvendiği adamlara ziyarette bulunur ve bir punduna denk getirerek dinleme bahsini açar. Reise en yakın adamlardan biri her zamanki gibi fütursuzdur. O açar ağzını yumar gözünü. İlişkilerin en iyi olduğu günlerde bile ‘Hoca’nın (Ahmet Hoca değil bu) şüphelerinden bahseder. Hoca’dan haz almasa bile söylediklerinden etkilendiği bellidir. Anlaşılan odur ki en uzak kitleden en çekirdek halkaya kadar herkes dinlenmektedir. Öyle ki parti kurucularından olan ve iki ayrı alanda bakanlık yapan biri ta o günlerde bu duruma isyan etmekte, arkadaşlarına bir fırsat bulup, ‘Beni aramayın dinliyorlar.’ demektedir.
Aileden milli görüşçü kişi istiyor ki konu ‘cemaati dinlemeye’ gelsin; ama o dönemin parlak bürokratı sonraların milletvekili ve bakanı her zamanki ‘geniş perspektif’ ve ‘bürokrasideki entelektüel’ imajından bir türlü çıkmak istemiyor. Patrona hem çok sadık hem de ondan çok yakınıyor. Yakınma konusu da ne biliyor musunuz; en yakın arkadaşlarından en alakasız iş adamlarına kadar herkesin dinleniyor, takip ediliyor olması… Sonunda merak edilen konuya da gelir ve uzun bir liste verir. Kimler yok ki! İş dünyası ve medyada önde görünenlerden tutun çeşitli vakıflarda görev yapan kişilere kadar. İçlerinde eski ortak dost ve arkadaşları da var. Çoğu yaşını başını almış, ‘hizmet’ yolunda çile çekmiş, alın teri dökmüş saygın insanların isimlerini de duyan kişi, kulaklarına inanamaz. Hayal kırıklığı içinde bir başka bürokrat dostunun, (daha doğrusu talebesi saydığı bir kişinin) kapısını çalar. O da ‘Doğrudur; ama üzülme, o kadar dinlediler olumsuz bir şey çıkmadı.’ deyip teselli eder.
Bunu bana o günlerde anlatan dostum, ‘Gidişat hiç iyi değil. Bu herkesi emri altına alma ve herkesten kuşkulanma dürtüsü milletin başına bela açar.’ demişti. Açtı da…
Bu eski olay nereden mi geldi aklıma? İki yıldır hapishanede çürütülen polislerden üçü hariç hepsi tahliye edilmiş. Kalanları da tahliye etmek, hatta beraatlarını bir an önce vermek lazım; çünkü hiç bir bürokrat siyasi iradeden habersiz insanları dinleyemez. Dinler diyen yalan söyler..
O iradenin dışında dinleyenler de var tabii ki. Onlar Erdoğan’a sorulduğunda ne kadar manidar bir cevap vermişti: ‘Büyük devletler dinler’. Sıkıntı da orada zaten…
Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.
Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...