Şike davası çıktığı günlerde tüm Türk futbolunun kirli olduğunu düşünerek şike davasında ortaya çıkan delillerin gerçek olduğunu düşünmüştüm. Biraz da futbol mavarası olsun diye sosyal medyadan mesajlar yazdım. Bu mesajlarım Fenerbahçelileri çok kızdırmıştı.

Bu süreçte fanatik Fenerbahçeli dostumla yıllara dayalı dostluğum kopma noktasına gelmişti. Oysa benim için şike davasındaki deliller buz gibi gerçekti, ama bunları ben bir mavara konusu olarak görüyordum.

Ben dostumla mavara yaptıkça o köpürüyordu. Doğrusu ne zaman Fenerbahçe yenilse ben o mavarayı yapar onu kızdırmayı severdim. Bu sefer durumun farklı olduğu belliydi. Oturup ciddi ciddi konuşmaya karar verdim.

“Sen de biliyorsun ki Türk futbolunda her takım şike yapar, bu lig şikeli lig. Buna Fener de Galatasaray da benim tuttuğum Beşiktaş’da dahil. Bunu bildiğin halde bana neden bu kadar kızıyorsun?” mealinde bir soru sordum.

Durumu çok net özetleyen bir benzetmeyle cevap verdi. “Sen futbol izleyicisi/fanatiği olmadığın için anlamıyorsun. Senin anlayacağın örnekle cevap vereyim. Bunca yıldır dostuz. Diyelim benim bir sevgilim var ve dünyanın en çirkin kadını. Bana dönüp “sevgilin çok çirkin der misin.” Bak senin Fener ile yaptığın mavaralar bize böyle geliyor. Sen tutup bizim sevgilimize çirkin diyorsun, vazgeç bu tutumundan” deyince benim bütün jetonlar döküldü.

Sonra da ekledi, “bak bütün bu futbol liginin şikeli olduğunu biliyoruz. Biz bunu bile bile seviyoruz. Hani her takım kirli ve her takım şike yapıyor, senin anlayacağın şekilde her takım taraftarının sevgilisi az ya da çok çirkin. Ama sen kalkıp şike ve temizlik yapıyoruz diye diğerlerini bırakıp sadece benim sevgilime saldırırsan o zaman bu operasyonun adı şike operasyonu olmaz, operasyonun kendisi şike olur. Sen benim sevgilime vuruyorsun ama aynı şeyi yapan diğerlerine dokunmayarak onların önünü açıyorsun. Bu şike operasyonu olmaz, operasyon şikesi olur.”

Dostum haklıydı. O gündür bugündür Fenerbahçe ve/veya şike konusunda tek twit atmadım.

Peki bunu niye anlattım? AKP ve tabanı hakkında yaptığımız bir yanlışı daha iyi açıklayabilmek için anlattım.

Aslında AKP tabanının ve AKP fanatiklerinin, yani Ak Trollerin, tüm muhaliflere tepkisi Fenerbahçelilerin “Fenerbahçe şike yaptı” diyenlere tepkisine çok benziyor.

Biz “AKP çaldı, çalıyor, yolsuzluk yapıyor” deyince onlar “sadece biz mi yolsuzluk yapıyoruz, herkes yolsuzluk yapıyor, ama siz sadece bizi görüyorsunuz, bizim sevgilimize çirkin diyorsunuz” diyerek tepki gösteriyor.

Doğrusu bu itiraz haksız bir itiraz değil. CHP’den MHP’ye HDP’den AKP’ye bu ülkede siyaset yapıp da yolsuzluğa bulaşmamış tek adam göstermek neredeyse imkansız. Herkes az yada çok yolsuzluğa bulaşıyor.

Nasıl ki bir dönem İzmir’de ve diğer CHP’li belediyelere yönelik operasyonlara CHP’li seçmen “CHP’yi yıldırmak, yıpratmak için bu operasyonları yapıyorlar” diye itiraz ettiyse AKP’li seçmen de kendi söylemiyle AKP’nin yolsuzluklarının ortaya çıkmasını “AKP’ye darbe yapıyorlar” diye açıklıyor.

“Ama AKP, yolsuzluğa, yoksulluğa ve yasaklara savaş açarak iktidara geldi, şimdi ne söylediyse tam tersini yapıyor” diye düşündüğünüzün farkındayım. Amacım AKP yolsuzluk yapmadı demek de değil. Eskiler ülkeyi hortumluyordu, AKP boru hattı kurmuş. Aralarındaki yolsuzluk kıyaslanamayacak kadar büyük.

Ancak AKP tabanının ve fanatiklerinin tepkisini anlamak için yazıyorum. Onlar “çalıyorlar ama çalışıyorlar” derken asılında şunu da söylüyor, “herkes çalıyor, neden sadece bizi görüyorsunuz, bunlar hiç olmazsa çalışıyor” diye durumu meşrulaştırmaya çalışıyor.

Daha vahim hatamız ise konuyu sadece yolsuzluk olarak görmemiz. Aslında AKP tabanı için parti davaya, lider kutsal bir figüre dönüşmüş durumda. Bizim “Erdoğan halife olmak istiyor” diye mavara yaptığımız şeye onlar gerçekten inanıyor. Erdoğan’ın İslam’ın vazifelendirilmiş bir lideri, İslam alemini birleştirecek adam olarak görüyor, bunda bir kutsallık da buluyorlar

Dolayısıyla Erdoğan ve AKP’ye yönelttiğimiz yolsuzluk, ve yasak eleştirilerini AKP tabanı ve fanatikleri, onların kutsalına saldırı olarak okuyor.

Farkında olsalar da olmasalar da, onlar için Erdoğan sevgisi o kadar ağır basıyor ki, bizim Erdoğan’a yönelttiğimiz her eleştiriyi onlar kutsalına saldırı gibi okuyor. “Erdoğan Allah’ın vasıflarını üzerinde taşıyan biri” açıklaması gibi açıklamalar işte o kutsallığa yapılan atıf…

Bunu Erdoğan’ı eleştirmeyelim anlamında söylemiyorum. Bir başka şeye dikkat çekmek için yazıyorum, bizim Erdoğan’a eleştirilerimiz AKP tabanında “kutsalı savunma refleksine” dönüşüp Erdoğan’ın çevresindeki koruma kalkanını kalınlaştırıyor. AKP’lilerin gözünde Erdoğan’ın “kutsallığına” daha çok “kutsallık” katıyor. Yani Erdoğan’ın kutsallığını yeniden üretiyor. Aslında böyle bakınca Erdoğan’ı “değerli” kılan AKP değil biz muhalifleriz…

Bu kutsallık anlayışı ne kadar saçma olursa olsun, dünyada bir çok saçma kutsallık anlayışları var. Afrika’da insanlar ağaçlara, kayalara, Hindistan’da ineklere, buda heykellerine kutsallık atfediyorlar. Hatta tek tanrılı dinlerde bile, örneğin Hristiyanlıkta Papa’ya kutsallık atfedilir. Şii mezheplerinde Ayetullahlara atfedilen bir kutsallık vardır. Nasıl ki bu kutsallıklar, ne kadar saçma olursa olsun, onları saçma bulduğumuz için onlara eleştiri yöneltmiyorsak, Erdoğan’a atfedilen kutsallığı da anlamamız gerekiyor.

Diğerlerinden farklı olarak Erdoğan bir siyasetçi. İşin zor tarafı da burası. Siyasetçi olduğu için haliyle eleştirilecek. Ancak onu eleştirmek onu daha da “kutsal” kılıyor. Muhalifler ne yapıp edip Erdoğan’ı sıkı korumaya alan bu “kutsallık” çıkmazına bir çözüm bulmalı…

 

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...