Bugün çıkan haberler içinde 7 Haziran seçimlerinden günümüze kadar tam 257 şehit verdiğimizi yazıyordu. Tam 6 ayda 257 şehit, 257 eve ateş düşmüş, 257 vatan evladı bu topraklar uğruna toprağın altına girmiş. Geride ömür boyu acılar içinde yaşayacak olan eş,çocuk,anne,baba ve kardeş kalmış.
Bir diğer yandan ise yine Güneydoğu’dan akıl almaz haberler gelmeye devam ediyor. 3 aylık Miray bebek hadisesinden tutun da annesinin cenazesini tam 7 gün boyunca sokak ortasından alamayanların hikayelerini okudukça tüylerim diken diken oluyor. Ellerinde beyaz bayrak olduğu halde vurulan 80 yaşındaki adamın ya da evde kahvaltı sofrasında 3 çocuğunun gözü önünde ölen annenin hikayesi… Ve yahutta tanıdığı bir polis memuruna telefon açan babanın ” Ne olur yardım edin günlerdir açız çocuklarım açlıktan ölecek” feryatları…
Kendi kendime soruyorum bunları ” Ne oluyor bize? Nedir bu yaşadıklarımız?
Bir türlü cevabını bulamadığım soru.
Tarihimizde hiç rastlamadığımız olaylar zinciri cereyan ediyor ve biz toplumca sadece cılız tepkiler vermek zorunda kalıyoruz. Ayları bulan sokağa çıkma yasakları sonucu aç kalan insanlar bir yanda dururken diğer yanda sokaklarda tankların dolaştığı ve gelen görsellerden buranın Suriye mi yoksa Türkiye mi olduğunu bir türlü ayırt edemediğimiz olaylar.
Yine diğer yandan babasının şehit cenazesinde tabutu gösterip “Bak bu benim babam ” diyen minik çocuğun sözlerinin ciğerimizi dağlaması… Maalesef ileride sadece bir istatistik olarak kalacak olan 6 ayda verdiğimiz 257 şehit gerçeği…
Güneydoğu için, neden bunları yaşadığımızdan, nasıl bu hale geldiğimize ve amacın ne için olduğundan nasıl devam edeceğine kadar onlarca analiz yapılacak olaylar silsilesi diyebiliriz. Ancak bir tek şehidimiz için ya da bir Miray bebeğin kanı için bunlar değer miydi sorusunu sormayı es geçebiliriz belki de…
Belki de cevabını bildiğimiz ama elimizden bir şey gelmediği için de sessizce kabullenebiliriz.
BOP eşbaşkanı olduğunu iddia eden birinin Başkanlık hülyaları için yaşadıklarımızı belki 7’den 77’ye pek çok kişi biliyor. Ama bilmek yetmiyor bazen dile getirmek ve artık ” Yeter” diye haykırmak gerekiyor. Haykıranların da ne hale geldiğini gördükçe cılız çıkmaya başlıyor haykırışlar.
Pek çok kişi bu yaşananları da Başkanlık hülyalarına bağlıyor. Oslo ihanet sürecinden başlayarak çözüm sürecinde eli kolu bağlanan asker ve polislerin şimdi tek tek şehit olduğunu söylüyorlar. Halka yapılan tecrit ve orantısız güç kullanımını da ” Duygusal kopuş” olarak yorumluyorlar. Olayların sarpa sardığında Birleşmiş Milletlerin ya da NATO’nun müdahale etmeleri için zemin hazırlandığını da iddia ediyorlar. Elbette haklılık payları çok yüksek.
Öte yandan teröristlerin şehirleri cephaneliğe çevirirken kafasını başka yöne çevirenler, itiraz edenleri hainlikle suçlarken, bugün yaşananları da görmezlikten gelmesi hiç şaşırtıcı değil. Sanki baharın gelmesinin tek şartının Başkanlık olacağını bozuk plak gibi tekrar etmeleri gösteriyor ki duygusal kopuş aslında çoktan yaşanmış.
İkballeri uğruna Güneydoğu’yu kan gölüne çevirenlere geçmişe doğru baktığımızda terörün beli kırılmak üzere iken Uludere faciasından başlayarak günümüzde yaşananları ki barış süreci, uzman TEM personelinin tasfiyesi ve KCK tutuklularının serbest bırakılması da dahil olmak üzere tek tek planladıkları ve günü geldikçe oyuna soktukları çok net bir şekilde anlaşılıyor.
Peki gelecekte Miray bebeğin ölümünü ya da babasının tabutunu gösteren minik çocuğa bu acı gerçekler nasıl anlatılacak hiç düşünmedik.