HDP samimi mi ?

HDP bu ülkede bir kesimin ümitlerininin devamı adına kredi verdikleri bir parti oldu uzun bir süre.

Özellikle Selahattin Demirtaş, ülkede yaşayan insanlar arasında, hem hitabeti hemde liderlik yapma tarzı ile, bu ülke insanında yeni bir ümidin doğmasına vesile olmuştu.

PKK gibi eli kanlı bir terör örgütünün gölgesinde olmasına rağmen, ülkede yaşayan ve terör örgütüne karşı çok sert fikirleri olan insanların kredi verdiği ve destek verdiği HDP ve Demirtaş, ne yazık ki bu güveni ve krediyi kullanamadı.

Demirtaş, özellikle Erdoğan’a karşı söylediği, “seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı ile, Erdoğan ve AKP’den bıkan ve kurtulmak isteyen kesimler tarafından, onca tepkilere rağmen destek verdiği bir siyasi lider oldu.

Toplumun büyük bir kesimi, muhalefette olan partilerin liderlerinde görmedikleri ve hasret kaldıkları samimiyeti ve kararlılığı Selahattin Demirtaş’ta gördü ve PKK’nın gölgesinde olmasına rağmen desteklerini verdiler.

Bu destekleri sayesinde, özellikle 7 haziran seçimlerinde %13 oy alan HDP, 7 hazirandan sonra Erdoğan’ın politikalarının adeta prim yapmasına destek verecek söylem ve eylemlere girmeleri ile bu kredilerini tüketmeye başladı.

7 haziran seçimlerinden sonra HDP adına açıklamalarda bulunan Sırrı Süreyya Önder’in, “bize verilen bu kredinin farkındayız ve bunun hakkını vereceğiz”, demelerine rağmen bu dediklerini ne yazık ki kullanamadılar ve tüketme sürecine girdiler.

1 kasım seçimlerinde bu kredi yine devam etti ve HDP, MHP’nin önünde üçüncü parti olarak meclise girdi.

Fakat HDP ve özellikle bazı vekilleri, adeta bu krediyi tüketme adına Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürercesine söylemlerine devam ettiler.

Erdoğan ve PKK ortaklığının, şiddet ve kan üzerinden uyguladıkları politikalara, HDP de söylemleri ile destek verdiler.

HDP’nin tabiki bir anda PKK gölgesinden kurtulmasını kimse beklemiyordu.

Ama şunu bilmeliydi ki, eğer HDP gerçekten bir Türkiye partisi olmak istiyorsa, mutlaka eli kanlı ve elinde silah olan bir örgütün gölgesinden kurtulması lazımdı.

Ve söylemlerinden, ülkede bir ayrım ve kopmadan bahsetmeyi bırakması lazımdı.

Zira, hem bir bölünmeyi savunup, hem Türkiye partisi olunamaz.

Evet bu, bir süreçle olacak bir hadiseydi.

Ve bu konuda halkın, değişik kesimlerinden insanları da kredi verdi ve daha da vermeye hazırdı.

Fakat, HDP genel olarak bu politikalara sert söylemler ile karşılık verdi ve Erdoğan’ın çekmek istediği şiddet ve sertlik ortamına geldiler.

Erdoğan şiddeti PKK eliyle arttırdıkça, HDP de söylemlerini sertleştirdi ve adeta PKK ve Erdoğan’ın istediği ortamı hazırlamaya hizmet ettiler.

Doğuda yaşanan ve insani olmayan olaylara karşı, mağduriyeti ülkeye gösterme ve hakları savunma yolunu terk ederek, dillerini sertleştirdiler ve hassasiyetleri göz ardı ederek çok sayıda hatalar işlediler.

Özellikle bazı vekillerinin fevri ve saçma sapan çıkışlarını durdurmak yerine, bu söylemlere destek vererek, ülkede gerilimin artmasına yardımcı oldular.

Zaten gerilimin arttırılmasını isteyen ve akan kan ile oylarının artması planları yapanların isteklerine bilerek yada bilmeyerek hizmet ettiler.

HDP’ye inandı insanlar ve güvendiler.

HDP’ye ülkeye barışın gelmesi adına bir misyon yükledi insanlar.

Fakat ne yazık ki HDP bu misyonunu, basit ve düşünülmeden edilen söylemler ve eylemlerle heder etti.

Dokunulmazlıkların kalıdrılmasından sonra, HDP genel başkanı Selahattin Demirtaş, “Hiçbir arkadaşımız gönüllü olarak ifade vermeye gitmeyecek. Burası halkın malıdır. Kimsenin malı değildir. Fazlalık olan sissiniz. Biz de buraya atanan memurlar değiliz, halk iradesini koruyoruz. Saray’da oturan kasaba politikacısına Meclis içini de dışını da dar edeceğiz. Görecek, el mi yaman bey mi yaman” dedi.

Demirtaş’ın bu dediklerinde ne kadar samimi olduğunu ilerleyen günlerde göreceğiz.

HDP, elinde İmralı Tutanakları olan bir parti.

HDP, çözüm sürecinde yaşananların detaylarını bilen bir parti.

HDP, Erdoğan’ın, hükümet adına PKK ve Öcalan’a ne sözler verdiğini bilen bir parti.

HDP, Erdoğan iki lafıyla çözüm sürecini bitirip masayı devirdiğinde sustu.

HDP, Erdoğan’ın açıklanması durumunda zora gireceği ve açıklama yapamayacağı İmralı Tutanakları’nı, bazen gündeme getirerek tehdit malzemesi olarak kulllandı ama bunları açıklamadı.

HDP, bu gün her gün asker ve sivilin canından olduğu yaklaşık bir yıllık süreçte, kanın akmasının en baş müsebbibi olan Erdoğan ve Öcalan’ın arasındaki anlaşmaların ve sözlerin neler olduğunu söylemedi.

Eğer Demirtaş ve HDP, gerçekten samimi ise,

Eğer Demirtaş ve HDP gerçekten Erdoğan’ın başkan olmasını istemiyorlarsa,

Eğer Demirtaş ve HDP, gerçekten doğuda akan kanın durmasından rahatsız ve akan kanın durmasını istiyorlarsa,

Karınlarından konuşmayı bırakmaları lazım.

Gerçekleri, bir tehdit ve pazarlık malzemesi olarak kullanmayı bırakıp, açıklayıp bu milletinde bilmesini sağlaması lazım.

Öyle çıkıp, “Erdoğan bizi Kandil’e yolladı bundan sonra dediklerini mahkemede söylerim ve anlatırım” demeyi bırakıp, komuoyu ile bu bilgileri paylaşması lazım.

Erdoğan’ın, çözüm sürecinde PKK ve Öcalan’a verdiği sözleri, vaadlerini, verdiği tavizleri, yaptığı eylemeleri açıklaması lazım.

Erdoğan’ın diktatörlüğünü ve doğuda akan kan ile bu diktatörlüğünün kurulmasından rahatsız iseler, artık gizli kapılar ardında konuşmayı bırakıp, açık çaık konuşması lazım.

Aksi halde, bu söylemeleri sadece lafta kalacak ve en yakın zamanda Erdoğan’ın yapmayı planladığı seçimlerde baraj altında kalacaklar.

Bu millet artık HDP ve Demirtaş’tan, elle tutulur eylemler bekliyor.

Hamasi söylemler değil, somut bilgi ve belgeler ile gerçekleri halkla paylaşması lazım.

Aksi halde, HDP hem kendini bitirecek, hem de ülke insanının verdiği krediyi tümden tüketecek.

Artık laf söyleme zamanı bitti, icraat görmek istiyor insanlar.