Hizmet Hareketi, tarihinde çok fırtılar ve imtihanlar yaşadı.
Aslında bu hareketin tarihçesine bakarken, ta ilk peygamber Hz. Adem’den, Hz. Muhammed (SAV)’e , ordan çağın müceddidlerine, ordan Bediüzzaman’a, ordan bu günümüze kadar bakmak lazım.
Zira, temsil etmeye çalıştığı ve yolundan gitmeye azmettikleri yol aynı yol.
Bu yolun kaderi, çile, ızdırap ve gözyaşı.
İşte bu yolun, günümüzdeki yolcuları olan Hizmet Hareketi’ndeki insanlar, gittikleri yolda, takip ettikleri insanların yaşadıklarını, bazen ayniyle, bazen de misliyle yaşamakta.
Bu yaşanılanlar, kimi zaman acılara, kimi zaman sürgünlere, kimi zaman hapislere, kimi zaman işkencelere, kimi zaman mahrumiyetlere ve mağduriyetlere sebebiyet veriyor.
Fakat tüm bu yaşananların sonunda, mutlaka bir kazanç ve zafer oluyor.
Zira, bu yolda yürümeye çalışmak bile, başlı başına bir zafer ve kazançtır.
Bu yolda mağlup olan bile, galiptir.
Bu dünyada olmasa da, ötede mutlak bir kazancın yoludur bu yol.
İşte bu yolun yolcuları, bu günlerde de aynı şekilde bir imtihana tabi tutuluyor.
Yaşadığımız bu sürecin sonunda, mutlaka bir kayıp kazanç tablosu çıkarılacaktır.
Ama ben bu gün, daha o günler gelmeden sizlerle, bir kar zarar tablosu çıkarmak istiyorum.
Bu gün Hizmet Hareketi neleri kazandı ve neleri kaybetti beraberce bir bakalım isterseniz
Hizmet Hareketi, neşet ettiği topraklarda garip şu sıralar.
Harekette olan insanlar, adeta bir cüzzamlı muamelesine tabi tutuluyor ülkede.
İçinde olmak şöyle dursun, kapısının önünden geçenlere bile hayat hakkı tanınmıyor.
Müntesiplerine karşı, acımasız bir soykırım yapılıyor.
Bu süreçte Hizmet Hareketi, yılların emeği olan müesseselerini kaybetti.
Ülkede hakim olan harami zihniyeti, kimi zaman kayyımlar ile, kimi zaman eşkiyalık ile, kimi zaman hukuk kılıfındaki zorbalık ile gasp etti müesseseleri.
Hizmet Hareketi, Türkiye’deki tüm yurtlarını, okullarını, gazetelerini, hastanelerini, dershanelerini, üniversitelerini kaybetti.
Peki ne kazandı?
Hizmet Hareketi, yeni bir bahara hazırlık adına çok çaplı bir temizlik yaşıyor ve yaşamaya devam ediyor.
Yeni bir bahara giderken, eskimiş, yıpranmış, geçmişin tozu kiri olan hiç bir şey kalmamalıydı.
Taptaze baharlar, ancak taptaze, yepyeni kirsiz passız mekanlar ister.
O binalarda insanlar yetişti, ama o binalara kir, pasta bulamıştı.
O binalarda altın nesilin tohumları atıldı, ama bazen suyun fazla verilmesi, bazen suyun verilmemesinden dolayı, solan yapraklar, solan yaprakların meydana getirdiği çalı çırpı meydan gelmişti, işte bu rüzgarla onlar temizleniyor.
O binalarda bilerek, yada bilemeyerek kul hakkına girildi, tertemiz bir bahara o kirlerle gidilmezdi.
O binaları, Allah zalimlerin eliyle, zulüm ile elimizden alıp, bizi temizlerken, zalimin üzerindeki çamuru arttırdı, ellerine daha fazla haram ve kul hakkı bulaştırdı.
Şükürler olsun.
Bizler temzilenirken, bize zulmettiklerini zannedenler, kendilerinin zulmüne neden olacak kirlere bulaştılar.
Birer tohum mahiyetindeki müesseseler, dünyanın her yerine yayılan taptaze fidanlara döndüler.
Tohum çatlayınca, Allah toprağı yeni baharlara hazırlamak için, kuvvetli bir rüzgarla sildi süpürdü.
Ondandır, taze fidanların boy verdiği yerlerdeki fidelere dokundurtmuyor Allah.
Ondandır, kendi ülkenizde zulme uğrarken, yeni baharı yaşayan ülkelerde, yabancıların elleriyle rabbim fidanlarınızı koruyor.
Oralar yeni baharı yaşarken, ülkeniz taze bahara hazırlık adına temizleniyor.
Gazetenize, televizyonunuza el konuldu.
Geçmişin kirinden pasından paklanma fırsatı veriyor Allah.
Taze gelecek bahara onlarla gidemezdiniz.
Geçmişte yaptığınız hatalar ve kirlerle o baharda faydalı olamaz ve hizmet edemezdiniz.
Allah sizi o kirlerden temizledi, o binaları ellerinizden alarak.
Temzilerken, hem size hatalarınızın farkına varma fırsatı verdi, hem de bir daha aynı hataları yapmama adına, gerçek gazetecilik, gerçek medya nasıl oluru gösterdi yaşadığınız süreçle.
Demokrasinin gerekliliğini, ön kabullerinizin ve önyargılarınızın neler olduğunu gösterdi.
Habercilik, gazetecilik, özgürlük, hak ve hukukun ne kadar önemli ve hassasiyetle durulması gereken konular olduğunu gösterdi.
Bir tarafa engaje olmamanın önemini kazıdı belleklerimize.
Binlerce insan işinden edildi, yurdundan edildi.
Binlerce insan hapislere atıldı, zulümlere maruz bırakıldı.
Evlatlarımızı kaybettik, işlerimizi kaybettik, sevdiklerimizi kaybettik.
Huzurumuzu kaybettik, yıllarımızı kaybettik.
Ama o kadar kazancımız var ki,
Mesela, bu Hizmetin ne kadar pak olduğunu gördük.
Milyon dolarlar ellerinde olan insanların, ne kadar pak kaldıklarına şahit olduk.
Rabbime şükürler olsun, televizyonlarda suç aleti olarak ekrana kitaplar, kasetler, Allah ve Peygamberi anlatan cdler ortaya koydular.
Hiç kimsenin evinden, kasalar çıkmadı, hiç kimsenin evinden ayakkabı kutularında paralar çıkmadı, hiç bir müesssesede keselerde dolarlar çıkmadı.
Rabbime şükürler olsun, şirketerimize kayyım atayanalar, buna sebep olarak, yolsuzluk veya hırsızlığı bahane edemediler, bu kadar düzgün ve kanunlara bağlı olmamızı suç olarak lanse ederek el koydular müesseselerimize.
Hiç bir abimizin, ablamızın kardeşimizin İşviçre bankalarında paraları çıkmadı.
Hiç bir yöneticimizin kolunda milyon dolarlık saatler çıkmadı.
Tüm alemle beraber, Hizmet Hareketi’ndeki insanlarda, güvendikleri, paralarını ve çocuklarını emanet ettiklerinin ne kadar pak ve temiz olduklarını gördüler.
Hiç bir yurdumuzda, evimizde, okulumuzda çocuklara tecavüz eden sapıklar çıkmadı.
Yüzümüzü kızartacak tek bir suç bulamadılar ve bulamayacaklar.
Hizmet Hareketi pak ve tertemiz.
Ama ne kadar pak olsakta, dediğim gibi, taptaze bir bahara doğru gidiyoruz.
Ve bu bahara giderken, bizlerinde hem maddi, hem de manevi olarak bir temizliğe ihtiyacımız vardı.
Ve bu süreç ile bunu yaşıyoruz.
İçimizde olan, ucuz insanlar ortaya çıktı.
İçizmizde olan satılmışlar ortaya döküldü.
Bir fiske ile, bir tehdit ile, bir villa ile davasına ihanet eden ucuz insalar ortaya çıktı.
Bizden görülen, bizi seviyor görülen, belkide bunlar yaşanmasa, hala baş tacı edeceğimiz ucuz insanları tanımış olduk.
Tüm bunları yaşarken, elbette bir bedel ödeyecektik ve ödüyoruz.
Bu bedeli, herkes çapına ve yüreğininin genişliğine göre yaşıyor.
Kimisi hapishanelerde, kimisi işkencehanelerde yaşarken, kimi sürgünlerde yaşıyor.
Kimi bu acıyı bedeniyle yaşarken, kimisi,yüreğinde yanan yangınla yaşıyor.
Herkesin yaşadığını bir kendi, bir de rabbi bilir.
Ve herkesin mükafatı yaşadığına göre olacaktır.
Biz zaten bu yola çıkarken, mükafatı bu dünyada istemeyerek çıkmıştık.
Bu dünyada yeni baharı görürüz görmeyiz bilmem, ama bildiğim bişey var, yaşasakta, yaşamasakta hem bu dünyada hem ötede tamtaze baharlar bizi bekliyor.