Zaman okur temsilcisi Hasan Sutay, yıllar önce Açık Sütun köşesinde, kendisini deli eden gazetenin genel müdürüne “Her müdür müdür müdür?” diye sormuş, cevabını da işten atılarak almıştı. Ne zaman aklıma müdür yada idarecilerin yetersizlikleri gelse, Sutay’ın bu nüktesini hatırlarım.
Bugün Sutay’ın bu nüktesini ödünç alıp, biraz değiştirerek kullanacağım; “Her şeyh şeyh midir?” Elbetteki değildir. Şeyhin şeyh olabilmesi için bir silsileye dahil olması ve bu silsilenin de Hz. Peygamber’e ulaşması gerekir. Bir şeyhin İslami meşruiyetinin yegane kaynağı budur. Büyük hizmetler edebilir, yüzbinlerce müridi bulunabilir ama sağlam bir silsileye dahil değilse, hizmetinin sevabı kendisine kalır ama biz o kişiye şeyh diyemeyiz. Şeyh dediğiniz kişi Hüda-yı Nabit bir bitki değildir.
Bu konuyu açıyorum çünkü bugün İslami cenahta şeyh diye bildiğimiz pek çok ismin bu anlamda meşruiyeti yoktur. Bu bağlamda isterseniz, dünkü yazımda Cübbeli Ahmet Hocaefendi Hazretleri’ne sorduğum sorunun cevabını da, ben net olarak vereyim. Zaten Cübbeli, bunu Habertürk’te Murat Bardakçı’nın bir sorusu üzerine ifade etmişti. Ali Haydar Efendi arkasında Mahmut Ustaosmanoğlu Hocaefendi’yi varis olarak bırakmamıştı. Bu iş oldu bittiye getirilmiş, tarikatin şeyhliğini Mahmut Efendi devam ettirmişti.
Peki, bu konuda Mahmut Efendi tek mi? Elbetteki değil. Zahid Kotku Hazretleri vefat ettikten sonra, yerine geçen Es’ad Coşan’ın da şeyhlik icazeti yoktu. Tıpkı Mahmut Sami Ramazanoğlu’nun arkasında Musa Topbaş’ı şeyh bırakmaması gibi.
Maksadım, bu mübarek ve elleri öpülesi insanların yaptıkları hizmetleri, İslami gayretleri yok saymak, arkalarından çekiştirmek değil. Bilakis bu yapıları ve başlarındaki zevatı dürüst olmaya davet etmek. Şeyh, Allah’ın huzurunda size kefil olan kişi demektir. Biat ettiğinizde yeni bir yola girersiniz ve bu yolda rehberiniz, sizi gerekirse bakışlarıyla terbiye edecek kişi “şeyh efendi”dir. Şimdi bu kadar manevi mesuliyete haiz bir yolda, herşeyinizi teslim ettiğiniz bir insanın sizi aldattığını düşünebiliyor musunuz?
İslami kesim yıllardır bu “beyaz” kandırmacaya göz yumuyor. Ancak meseleyi halının altına süpürmek olayı çözmeye yetmiyor. Tıpkı Mustafa İslamoğlu’na, tıpkı Hüseyin Üzmez’e, Kadir Mısıroğlu’na, Fatih Çıtlak’a göz yumulduğu gibi.
Sorum şu: Biz içimizdeki ayrık otlarını, ahlaki zaafları olanları temizlemezsek onları kim söküp atacak? Kendisine Kur’an öğretmek için teslim edilen bir erkek çocuğuna cinsel istismarda bulunmuş, bu konu mahkeme kararıyla tespit edilmiş bir adamın yaptığı Kur’an tefsirine ne kadar güvenebiliriz? O’na neyi, nasıl teslim edebiliriz? Tevbe edip etmemesi kendisini ilgilendirir ama bu kişiyi toplumun önüne çıkartıp, bir cemaatin yada grubun lideri diye takdim edebilir miyiz? Din, temsiliyette buna cevaz verir mi? Kaldı ki bu kişi “derin devlet”in, Ergenekon’un tehditlerinden kendisini koruyabilir mi? Bu soruların hepsinin cevabı da bellidir.
Yada girdiği her ticari işte onlarca kişiyi zarara uğratan, Osmanlı Hanedan’ı listesine sahte isimler yerleştirmeye çalışan, bunun için o kişilerden yüklü miktarda para alan, Kadir Mısıroğlu’na kimse dur demeyecek mi? Bu hataları daha ne kadar görmezden geleceğiz.
Fatih Çıtlak bugün televizyonlarda program yapıyor, kitap yazıyor, Mesnevi şerh ediyor. Son 15 yılın parlayan yıldızı bu zat-ı muhterem. Hatıralarında da bol bol Muzaffer Ozak Hazretleri’nden hatıralar naklediyor. Ozak Hazretleri, 1985’in ilk aylarında (12 Şubat gecesi) vefat etti. Çıtlak gibi genç bir isim nasıl oluyorda Ozak’ın yanında bulunduğunu iddia edebiliyor?
Ben Muzaffer Efendi’nin yanında yeralmış, çevresinde olan biteni bilen Cerrahi Dergâhı’ndan isimlerle görüştüm. Söyledikleri şu: Fatih Çıtlak o yıllarda dergâhın yolunu bile bilmiyormuş. Babası, dergâhnın müntesiplerindenmiş ama onun için de söylenen, iyi ihtimalle Türkiye istihbaratına çalıştığı! (Fatih Çıtlak Olayı’nı müstakil bir yazı konusu yapacağım için daha fazla detaya girmiyorum. Sadece şunu bilmenizi isterim: Çıtlak bir projedir ve tarikatleri biraraya getirip, başına da Meclis-i Meşayih Şeyhi olarak atayacaklar. TÜRGEV’in cemaate, tarikate dönüştürülme çalışmalarında da manevi meşruiyeti Çıtlak üzerinden sağlayacaklar.)
Olay budur. İslami kesimin küçük bir kısmının fotoğrafını sundum. Şimdi bu yazıların yazılma sebebine tekrar dönelim: Anlattığım gruplardan bir medeniyet kurmasını bekleyebilir misiniz? Kıyamete kadar devam etseler, İslam adına herhangi bir eser ortaya çıkabilir mi?