İslamcı ajanlar tartışması devam ediyor. Bir dönem devlet ajanı olduğu iddia edilenler “hayır biz devlet ajanı değil devlet adamıyız” diyorlar. Ha devlet adamı ha devletin adam fark etmiyor. Sorun milletin adamı diye yola çıkanların üstünü kazıyınca altından devletin adamlarının çıkması.

İslamcı ajanlar tartışması bunun için önemli. Tartışmaya Ekrem Dumanlı da katıldı. Dumanlı şöyle diyor: “Bazı kişilerin İslamcı görüntüsüne rağmen derin devletle bağının varlığı hep söylendi; ancak uzun yıllar geri planda bekleşen o kitle, son yıllarda AK Parti hükümetinin vitrini haline geldi. Bu dar oligarşik kadro, AK Parti’yi hem kendi tabanından kopardı; hem de partinin anahtarını “derin devlet”e teslim etti. Samimi İslamcılar bu vahim durumdan bîzar.

…Durduk yerde ortaya çıkmıyor kuşkular. Bazı somut bilgiler ve gelişmeler doğrultusunda cevap aranıyor. Dilerseniz birkaçını burada sıralayalım: 28 Şubat’ta Batı Çalışma Grubu’nun direktifleri doğrultusunda resmî çalışmalar yapan raporlar yazan, eylem planlarını uygulayan kişi(ler) şimdi nasıl oluyor da Bakanlık makamında oturup cemaat avcılığı yapıyor ve tam bir derin yapı ağzıyla insanlara hakaretler savurabiliyor? 28 Şubat’taki görevleri halen devam mı ediyor?

28 Şubat’ta Çevik Bir’in posta memuru gibi çalışan, Tayyip Erdoğan’a selam getirip “Paşam dedi ki bu Erbakan’ı yıksa yıksa bu Tayyip yıkar” diyen ve halen bakanlık makamını işgal eden kişi(ler), onca zaman içinde postacılığa devam etmiş midir? Başı kapalı anneler bile çocuklarının mezuniyet töreni için kışlaya sokulmazken, muhafazakâr gazeteciler askeri tesislerin kıyısından köşesinden bile geçirilmezken şu an AK Parti’nin önünde yürüyen bazı kişiler nasıl oluyor da o dönemde generallere akıl hocalığı yapabiliyor, baş tacı ediliyordu?

AK Parti ile hiçbir zaman fikri teması olmadığı halde ve üstelik bir başka parti liderinin kurşun askeri olarak bilinmesine rağmen bir adam omuzlara basa basa nasıl yükselebiliyor ve bu dönemin McCarthy’si haline gelebiliyor?

Dumanlı haklı ve doğru sorular sorumuş ama kitabın ortasından değil. Bu tip tartışmalarda kitabın ortasından konuşmak lazım.

“Başörtülü bacılarınız”, annelerimiz 28 Şubat’ta bırakın kışlalara alınmayı üniversitelere bile alınmazken AKP genel başkanı, Başbakan Ahmet Davutoğlu o dönem nasıl oluyor da Harp Akademilerinde hocalık yapıyordu?

Biliyorum şaşırdınız. İnanmayan açıp Ahmet Davutoğlu’nun resmi CV’sine baksın. Aynen şöyle yazıyor. “1998-2002 yılları arasında Harp Akademilerinde misafir öğretim üyeliği yaptı.”

28 Şubat bin yıl sürecek diyen generaller, 2007 yılında bile eşi Başörtülü Cumhurbaşkanı olmaz diyen generaller Harp Akademi’lerinde Ahmet Davutoğlu’nu nasıl hoca yaptı?

Kitabın ortasından bir soru daha soralım. Aslında AKP’nin iktidara geldiğinde var olan mücadele İslamcı ajanlarla onları ajanlaştıran patronlarının astlık üstlük mücadelesi miydi? Yani dünün kullanılan ajanları seçim kazanıp bakan olunca kendilerini kullananlara patronluk etmeye başlayınca mı kriz çıktı? 2010’a kadar süren askeri vesayetle mücadele sandığımız kriz aslında ajanlarla patronlar arasındaki koltuk kapma mücadelesi miydi? Hayır diyorsanız o zaman şu soruya cevap verin: Ne oldu da birden bire AKP’nin içinden o kötü devlet hortladı? Ne oldu da düne kadar devlete küfreden AKP’liler birden bire devlete tapar oldu?

En önemli soru şu: 2004 yılında MGK’da alınan “Cemaatleri bitirme planı”nda İslamcı ajanların rolü olmuş mudur? Sahi Kozmik Oda soruşturması bunun için mi kapatıldı?