Yaşadığımız süreç itibariyle enteresan bir noktadayız. Türkiye sosyolojisi İslamcılığı tasfiye ediyor. Teorik olarak metafizik argümanlar kullanan ve fakat pratikte tamamen seküler bir ideolojik kimliğe sahip bu düşünce bir daha bu ülkede itibar sahibi olabilir mi? noktasında ciddi çekincelerim var. Kanaatim o ki tarih dışı kalacak.

Bunun birinci nedeni, hem İslâmi hem de yerli olmaması ile ilgili. İslâmi değil çünkü kibirli, şımarık ve nobran. Din algısı Cuma, mevlit, ramazan ve kurban ile sınırlı. Kâinatın Efendisi’ne (SAV) yabancı. Siyer ile ne kadar içli dışlı çok ciddi şüpheler barındırıyor. Sünnetten anladığı şey, gümüş yüzük. O da sünnet değil zaten. Ama himmet ve infaka mesafeli. Mesela bir araştırma yapılsa ve kendisini İslâmcı olarak tanımlayan kitlelerin ne kadarının mallarından infak ettikleri ortaya konulsa. İlginç sonuçlar içerirdi bence. Diğer taraftan Bumerang isimli kullanıcının şu sorusunu çok önemsiyorum; “Tüm tarikatlara soruyorum, Müslüman’ı Müslüman etmeniz dışında, tek bir Hıristiyan’a, Musevi’ye hatta Ateist’e İslâm’ı sevdirdiniz mi?”

Yerli değil çünkü Cermenizm’in İngiliz emperyalizmine karşı yeşerttiği bir proje. Slogancı, çatışmacı ve ikinci dünyacı. Baasçılığın teorik alt yapısı. Bu topraklara da altmışlı yıllar itibariyle Ortadoğu’dan ithal edilmiş. Bir imparatorluğun özgüvenini içermez. Sömürgeciliğin refleksi sadece.

Diğer taraftan haksızlık karşısında suskun. Öyle ki; bir dini cemaatin üzerine acımasızca gidildiği, okullarının, gazetelerinin, şirketlerinin, bankalarının kapatılmaya çalışıldığı, bir din adamına ağız dolusu hakaretler edildiği, Nur dersi yapıyorlar diye insanların tutuklandığı, o cemaatin ablalarının namuslarına dil uzatıldığı hatta her şeyi bir tarafa bırakın kreşlerin basıldığı bir ortamda kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Ama bu ülkede 85 bine yakın cami, 75 binin üzerinde imam ve hatip, onlarca tarikat yine bir o kadar tarikat lideri yok mu? Niye içlerinden birileri çıkıp en azından bu yapılanların İslam hukuku açısından sakıncalar içerdiğini ifade etmiyorlar? Allah Resûlü’nün (SAV) eşine yapılan iftira ile sırf cemaat ablası diye bir bayana yapılan iftiranın farklı olmayacağını söylemiyorlar. Niye? Hapisten mi korkuyorlar? İşte İmam-ı Azam. Sürgünden mi korkuyorlar? İşte Habeşistan. Hakaretten mi çekiniyorlar? İşte Taif. Ölümden mi korkuyorlar? İşte Bedir. Sultandan mı korkuyorlar? İşte Zembilli.

Ama bir adam çıkıyor ortaya. Dinsizim diyor. Ama dinin toplum için lüzumuna inanırım, diyor. Sonra hukuksuzluğun ve zulmün zirve yaptığı bir anda Hamza gibi adeta o hukuksuzluğu ve zulmü yapanların önüne dikiliyor. “Yeter lan” diyor. “Bundan sonra karşınızda beni bulacaksınız.”

Ve bu adamın katıldığı bir program yayınlandığı saatte Türkiye’nin en çok izlenen programı oluyor. Oysa bizim koca koca laflar eden din adamlarımız vardı.

Hep Ali’yi, Ömer’i, Hamza’yı anlatırlardı.

Biz o zamanlar masum birer çocuktuk…

 

 

 

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...