İHTİYARLAR KAHVEHANESİ
Bizim “İhtiyarlar Kahvehanesi” pek şenlikli bu aralar. Türkiye’de varlık gösteren neredeyse her siyasal ve sosyal kitleden müdavimi bulunan bu mekânın, son günlerdeki en hararetli gündem maddesi şüphesiz ki referandum. İki aydan daha az bir zaman sonra Türkiye önemli bir referanduma gidecek. Önemli bir referandum diyorum çünkü politik arenada ilginç ittifakların gündeme geldiği ve aynı zamanda örneğin milliyetçi taban gibi yılların kitle hareketlerinde önemli kırılmaların yaşandığı benzersiz bir sürecin içindeyiz. Meselenin kamuoyunda pek göz önüne alınmayan bir diğer ilginç boyutu da Kürt siyasal hareketleri içinde yaşanıyor. HDP’nin iki eşgenel başkanı ve pek çok milletvekili ile belediye reisinin tutuklu olduğu bu süreçte daha önceki örneklerin aksine HDP tabanından bu olup bitenlere karşı neredeyse tek bir ciddi itiraz sesi bile yükselmiyor. Seçilmiş iradeye yönelik bu türden baskıların gündeme geldiği daha önceki dönemlerde Güneydoğu illerinin ne hale geldiğini bir miktar hafızamızı kurcalasak hatırlayabiliriz. Oysa bu sefer inanılmaz bir sessizlik hakim. Bunun sebebi ne olabilir?
Bu soru geçen gün bizim kahvehanede de hararetle tartışıldı. Ateşli tartışmalar sonucu benim gördüğüm şey şu; zannederim HDP ile PKK referandum konusunda farklı tercihleri benimsiyor durumdalar. Bakmayın siz iktidar cenahının “PKK Hayır diyor.” söylemlerine. Referandumun önerdiği bazı maddelerin “Eyalet Sistemi”ne kapı aralıyor olmasından dolayı PKK’nın bu referandum da tercihinin hangi yönde olacağını tahmin etmek zor değil. Aynı zamanda HDP seçmeni de Batı’da belki “Hayır” diyor, ama Doğu ve Güneydoğu’da bu tercih bu kadar da net dile getirilmiyor. En azından benim gözlemim böyle.
Bir diğer enteresan tercih ise Saadet Partisi’nin “Hayır” tercihi. Hatta SP bugün, sert denebilecek bir bildiri ile kendi duruşlarını kamuoyuna tekrar ilan etti. Mevcut hükümetin yıllar önce içinden çıktığı bir hareketin bu referandumda “Hayır” tercihinde bulunması gerçekten ilginç bir durum. Üstelik Saadet Partisi’nin karşı duruşu, ortaya koyduğu gerekçeleriyle elle tutulur itirazlar içeriyor. Açıklamada yargı sisteminin karşı karşıya geleceği zorluklardan, parlamentonun zayıflatılmış konumundan ve bu konunun nihayetinde “dikta rejimine evrileceği”nden bahsedilmiş. Bütün bunlar Saadet Partisi gibi sağ muhafazakâr kitleye hitap eden bir parti için hükümete ve seçmenlere ciddi uyarılar. Bu uyarıların muhafazakâr seçmende nasıl bir karşılık bulacağı ise bizim kahvehanede bir türlü karara bağlanamadı.
Referandum sürecinin meclis dışındaki belki de en gözde figürü Doğu Perinçek ve Vatan Partisi. 15 Temmuz öncesinde açıkça görünmese de ardından gelişen süreçte hükümetle tam bir uyum halinde hareket ettiği görülen bu grubun, referandum konusunda hükümetle bu kadar zıtlaşması ilginç bir görüntü oluşturuyor. Üstelik daha üç dört gün önce Doğu Perinçek’in, 15 Temmuz’dan bir gün önce “darbe olacağı konusunda Yeni Şafak gazetesini bilgilendirdikleri” konusunda bir demeci oldu. Normal bir ülkede, böyle bir demecin önü arkası araştırılır, sorgulanır ve hatta o memleketin acar savcıları bu iddianın peşine düşerdi. Öyle ya; bir sürü can kaybı olmuş, memleket büyük bir dalgalanma yaşamış, iktidar tüm gücüyle darbe ve darbecilerle hesaplaşma yoluna gitmişken böyle bir ayrıntının ne kadar önemli olduğunu izah etmeme bile lüzum yok. Oysa Türkiye’de ne bir soruşturma başladı ne de iktidar medyası bu konuda tek bir haber yapabildi. Bu grubun referandum hakkındaki sert “Hayır” kampanyası da dikkate değer başka bir çelişki olarak ortada duruyor.
Ancak bu konudaki en büyük çelişkiyi kimin yaşadığı konusunda İhtiyarlar Kahvehanesi’nin tüm müdavimleri aynı görüşte. MHP yönetiminin tavrı ve milliyetçi tabanın bu tavra tepkisi, bizim buradaki en ateşli tartışma konusu. Eski ülkücülerden, 12 Eylül döneminde nice acılar çekmiş birkaç emeklinin MHP yönetimine tepkisinin ne boyutta olduğunu şimdi burada size izah edebilmem mümkün değil. İktidar cephesine karşı onca hamaset nutku attıktan ve vatan hainliği başta olmak üzere ağza alınmayacak nice ithamları birbirine sıraladıktan sonra MHP’deki bu sert dönüşe tabandan neredeyse hiç kimse anlam veremiyor. Bizim kahve ehlinin tevatürleri ise tam evlere şenlik. Ama mesele memleket meselesi olunca, mizahın bile bir yerde anlamı kalmıyor.
Gelelim bendenizin bu konuda düşüncesine. Referanduma yönelik tavırları konusunda en prensipli siyasal aktörün Saadet Partisi olduğunu düşünüyorum. “Hayır” tercihinde bulunmalarının hem sebeplerini hem de geçmişten gelen tavrın bugüne yansımasını doğru ifade edebilmek bakımından gayet başarılı bir tutum sergilemekteler. Hayattaki her kararda olduğu gibi bu noktada da ilkesel olmaya önem veriyorum ve prensip sahibi bir yaklaşımın daha iyi bir tercih olacağını düşünüyorum. Referandumdaki “Evet” tercihi konusunda söyleyebileceğim herhangi bir şey yok. Çünkü ne iktidar kanadı ne de onlara destek olan MHP başta olmak üzere diğer figüranlar, maalesef yeterince şeffaf ve açık bir duruş sergilemiyorlar. Kimlerin “Hayır” dediğine bakarak milletten bir duruş beklemelerini değil, getirmek istedikleri yeniliklerin ya da değişikliklerin neler olduğunu açık yüreklilikle millete anlatıyor olmalarını beklerdim. Ancak iktidar cephesi bunu millete iyice anlatmak yerine, mikrofonu eline alan zevat “iç savaş”tan, “ülkenin bölünmesi”nden ve bilumum felaket senaryosundan bahsediyor. Oysa bu türden felaketleri önleme ve bertaraf etme pozisyonunda olan kendileri, yani bizzat iktidar. Böyle bir tezat da zaten yalnızca bizim gibi, siyasetin fanatizm ekseninde cereyan ettiği ülkelerde olabilirdi.
Öğleye doğru masadan kalkıp yemek için eve yollandığımda İhtiyarlar Kahvehanesi’ndeki ahbaplar muzipçe arkamdan sesleniyorlardı: “Hoca şu referandum hakkında bir zahmet kararını ver artık. Bekletme bizi bu kadar. Ha bir de Emre Uslu’ya da selam söyle; “Evet” te hayır yoktur.”
Onları o hengamede bırakıp evin yolunu tuttum. O gün bir daha da kahvehaneye uğramadım.
19.02.2017
Ahmet Faruk ÖZKAN