Ahmet Hakan’a yapılan saldırıyı kınıyoruz. Geçmiş olsun.

Kim olursa olsun, bu ülkede farklı fikirlerinden dolayı insanların saldırıya uğraması, acınacak demokrasimizin ürünüdür.

Fakat benim anlamadığım konu şu;

Haklı veya haksız bir sebepten dolayı biriyle sürtüşüyorsun, tartışıp söz düellosuna giriyorsun. Hatta tehdit bile ediyorsun. Tamam, buraya kadar anladık.. Peki bu kadar kabadayılıktan sonra intikam almaya, dövmeye niye başka adamlar tutup onların arkasına saklanıyorsun?

Madem ki o kadar yiğitsin ve haklılığına eminsin, parayla tuttuğun kişilerin arkasına sığınıp, niye faili meçhul hesaplaşmalar yapıyorsun? Sorun yaşadığın kişinin yanına giderek birebir konuşup karşılaşmaya cesaretin yoksa, niye sosyal medyadan horozlanıyorsun?

Sakın eşkiyalığı teşvik ettiğim veya onayladığım gibi bir algı oluşmasın. Sadece sosyal medyada kabadayılık yapanların veya arkadan sinsice iş çevirenlerin, işten attıranların, başrolde figüranları oynatıp geriden olayları izleyenlerin aslında nasıl da korkak ve basit insanlar olduğunu vurgulamaya çalışıyorum.

Öfke duygusu sevgi, korku, heyecan gibi doğal insani bir duygudur. İnsanız ve tabi ki zaman zaman da öfkeleniriz. İnsanız ve tabi ki kızarız, bağırırız. Öfkelenmek değil, öfkeyi dışa vurma ve ifade şekli önemlidir.

Fakat bir meselesi olan, bizzat sorun yaşadığı kişiyle muhatap olmalı.. Sorunu halletme biçimi de, yine sorun yaşayanlar arasındaki olaya ve iletişime verdiği öneme göre farklı şekillenebilir. Ama halk arasında bir tabir vardır: Kavgaya giren dövüşür. Döver de dövülür de! Kavganın da bir raconu var değil mi?

Kendini mert, cesur, gözü kara, hatta haklı sanan azmettirici her kimse ona bir çift sözümüz var:

Biriyle hesaplaşma yöntemi olarak el altından intikam planları yapıp adam öldürten, dövdürten, tehdit ettiren sonra da korkudan o satılık adamların arkasına tüneyen ve kendini hala yiğit biri sanan, gizemli cesur yürek (!) zat-ı muhterem! O kadar adamsan ortaya çık da, meydanlarda seni bir görelim.