Tarihin çarkları geri çevrilebilir mi? Yiğitlik sökmüyor, bazen çevriliyor. Çok sayıda örneği var. Napolyon Waterloo’da yenilmeseydi, 1815’te inşa edilen ‘gerici Avrupa’ dengeleri 1848’e kadar kör-topal sürmezdi. Saray, -şu anda yaptığı gibi- küçük yargı müdahaleleri ile MHP’nin parti içi liderlik sorununu demokratik yollardan çözmesini engelleyebilirse, Türkiye’de dikta rejimi uzun süreli bir doğal yaşam alanına kavuşabilir. Ümit Özdağ’ın öngörüsü doğru: Saray, Bahçeli ile seçim planlıyor. Muhalifler yeni parti kurmaya zorlanıyor. MHP’ye bağlanan umutlar ikiye bölünürse, Saray birini yemekten önce, diğerini sonra kaşıklayarak kolaylıkla öğütmüş olacak.

Liderlik sorunu -hep tekrarladığım üzere- MHP’nin parti içi sorunu değil. Uçurumdan önce son çıkışı kaçırmış olan halk, MHP amblemli ağır iş makinelerinin yeni bir çıkış inşa etmesini bekliyor. Yeni bir umudun yeşerip büyümesi için bütün şartlar mevcut; en başta mahkeme kararları üzerinden MHP’yi ameliyat masasında narkozda tutma gayretinin kendisi. 2001 yılının AK Parti’sini hatırlayın; devlet gücü ile üzerine gelen baskıların bugün MHP’nin başına gelenlerden ne farkı var? Mazlumiyet ve mağduriyet asansörü, dört başı mamur şekilde parti içi muhalefeti yükseklere çıkartmıyor mu?

Demem o ki, MHP’ye umut bağlayıp izlemeye alanların sorunu Bahçeli değil. Çıkışı bulmak için Bahçeli’ye, hatta MHP’ye değil bu umutların bileşenlerine eğilmek gerekiyor. Koltuğunu Saray’ın yargı entrikalarına bağlayan Bahçeli’nin bu bileşenler arasında yeri olmadığı için geleceği de yok. Uçurumdan önce çıkış inşa edenler için sadece aşılması gereken, giderek zayıflayan ve geride kaldığı zaman hemen unutulacak bir engelden ibaret. O kadar ki Saray’ın MHP’yi parçalayıp yutma planı, artık Bahçeli yanında hiçbir şey kalmayacağı için tam tersi sonuç verebilir.

MHP’ye yönelen umutların bileşenlerini ayırmak için ilm-i cedeli, yani diyalektiği kullanalım. AK Parti, merkez sağda ANAP-DYP kavgasında tüketilen ahlâkî zeminin ve 28 Şubatçıların antitezi olarak doğdu ve çatışma 2010 referandumunda bir sentezle sonuçlanana kadar sürdü. 2011 seçimlerinden sonra Erdoğan’ın ‘ustalık dönemi’, bilhassa 2012’den itibaren, muhafazakâr değerlerle askerî vesayetin bileşeni olan bir otokrasi sentezine dönüştü. Bu sentez 17/25 Aralık’ta ağır hasar görmesine rağmen inatla yoluna devam etti ve Türkiye’ye egemen oldu. CHP o tarihten sonra yapılan beş seçimde, bu yeni senteze karşı bir antitez geliştiremedi. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri arasında üç ayda değişen seçmen tercihlerine bakanlar yeni antitezi buldular: Bahçeli’siz bir MHP. İki seçim arasında Bahçeli’nin kararları ile gidip gelen oy oranları AK Parti’nin, daha doğrusu otokrasinin devrilme formülünü göstermişti.

MHP, geleneksel olarak karşıtlıklardan beslenen bir parti olduğu için, antitez olmaya yatkın. 70’li yılları antikomünist, 90’lı yılları antiPKK suçlaması ile geçiren, sonrasında Bahçeli’nin grup konuşmaları ile sınırlı arkaik karşıtlıklara mahkûm olan bu parti, şimdi tahterevallinin diğer tarafına oturacak, karşı tarafın zulmünden perişan olanlar ise ondan yana ağırlıklarını koyup bir denge sağlamaya çalışacak.

Bahçeli’ye rakip lider adayları arasında renkli bir yelpazeye hitap eden Akşener’in öne çıkması, doğrudan bu dengenin sağlanabilmesi ile alâkalı. MHP’nin yükselmesi için ideolojik bagajını hafifletmesi, ‘herkesi yakala’ düsturuna sahip bir kitle partisine dönüşmesi gerekiyor. Şimdiden kapıya yakın yer tutup girenleri sorgudan geçirmeye hazırlananlara bakılırsa, bu yolda alınacak çok uzun bir mesafe var. ‘Lider-teşkilat-doktrin’ teslisine iman eden bir parti, doktrin değil karşıtlıklar, teşkilat değil taban hareketi ile liderini değiştirmeye uğraşıyor ve önüne sadece iktidar entrikaları çıkıyor.
Uçurumdan önce son çıkışı açmaya çalışanların, bu işi başarmaları için şimdilik otokrasiye karşı güçlü bir antiteze ihtiyacı var. Var mı bir işaret?

MÜMTAZER TÜRKÖNE/ YARINA BAKIŞ

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...