On yıldır yazıyorum ve ilk defa bir yazıya nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Saat sabaha karşı 3.52. Beni yatağımdan kaldırıp bilgisayarın başına oturan bir mesaj. Bildiğiniz gibi geçenlerde Yeni Yön’e destek verirmisiniz diye bir çağırı yapmıştım. O çağırının üstüne küçük de olsa destekler geliyor. Çok minnettarız buna. Ama dün bir mesaj aldım. Dilimi damağımı kurutan bir mesaj. Yazıya nasıl başlayacağımı bilememenin nedeni bu.  “Maddi olarak her şeyimizi kaybettik bir sizler kaldınız. Mürekkebiniz hiç bitmesin inşallah” yazıp Yeni Yön’e küçük bir bağış yapmış. 

Okurlara hitap edilen yazılara genelde “sevgili okurlarımız” diye başlarız. Ama mesajın ağırlığı karşısında “sevgili okurlarımız” hitabı hafif kaldı. “Sayın okurlarımız” demek de çok resmi kaldı. Sonra “saygın okurlarımız” demeyi düşündüm. Galiba bulabildiğim en doğru hitap şekli bu. Böyle hitap edeceğim…

Çok saygın okurlarımız,

Biliyorsunuz, ülkemiz düşünen her insana karşı Moğol ordusu gibi saldıran bir zihniyetle karşı karşıya ve Hülagu barbarlığından daha barbar bir saldırının altındayız. Üniversitede düşünen kim varsa işinden atılmış, yüzlerce akademisyen tutuklanmış, gazeteciler mahkum edilmiş, aykırı bir Twite bile tahammülün olmadığı bir dönemden geçiyoruz…

Bu topraklar, Moğollardan bu yana hiç bu kadar çölleşmedi. Düşünceler hiç bu kadar törpülenmedi, düşünenler hiç bu kadar kitlesel bir şekilde cezalandırılmadı. Gazete köşelerden başını çıkartmış uluyor çakallar ve insanlar onlara kutsal düşünceye hamile Hz. Meryem muamelesi yapıyor. Başka şansları da yok, düşünürler susturuldu meydan bu çakalların çünkü…

Kötülüğün karanlığı, düşünceyi hiç bu kadar boğmamıştı. İnsanımız hiç bu kadar yılgın düşmedi. Moğol orduları bile düşünceye karşı troller kadar kindar değildi örneğin…

Yeni doğmuş bebeklerin, yeni doğuran annelerin gözaltına alındığı başka bir rejim hiç görmedi insanlık. Annelerin gözaltına alınıp çocukların yalnız başına parka atıldığı bir başka döneme de şahit olmadı tarih…

Hitlerin orduları 1941’in yaz aylarında Leningrad’ı kuşatmıştı. Shostakovich bu şartlar altında 7. senfonisini besteliyordu. Arkadaşları ona şehirden çıkarmayı teklif ettiğinde “bu senfoni Leningrad senfonisi olacak o yüzden burda bestelemeliyim” diye çıkmayı reddetmişti. Sonra şehir tam anlamıyla muhasaraya alınınca ne bestesini bitirebildi ne de şehirden çıkabildi. Sonunda bir yol buldular ve Shostakovich şehirden çıkabildi. Moskova’ya gitti. Fakat kısa bir süre sonra Moskova’da kuşatıldı. O kuşatmanın altında 7. Senfoniyi besteleyip bitirdi Shostakovich. Besteler Leningrad’a sokulduğunda tarih Ağustos 1942’yi gösteriyordu. Şehir bir yıldır ağır kuşatma altındaydı.  Yarım milyona yakın insan açlıktan ölmek üzereydi.  Şehrin görkemli binaları bombalanmış, sokaklar harabe, ölümün kurtuluş olduğu bir dönemdi…

Açlıktan bitap düşmüş şehrin müzisyenleri Hitler’in ordularına karşı, inadına hayatın devam ettiğini vurgulamak için şehrin ünlü orkestra salonunda yeniden bir  araya gelmiş Shostakovich’in 7. Senfonisini çalmışlardı.

Orkestranın sesi kırık dökük imkanlarla şehirden yayın yapan radyodan yayınlanınca duyan insanlar ünlü orkestra binasının önünde toplanmaya başlamış, her şeye rağmen, hayatın devam ettiğini, umudun kazanacağını haykırmıştı…

Savaştan yıllar sonra, şehrin çeperlerinde mevzilerde şehrin düşmesini bekleyen senfoninin sesini radyodan duyan bir Alman askeri “biz onların açlıktan ölmesini beklerken, onlar bir orkestranın melodileriyle bir araya gelip umudun ışıklarını bir kez daha yaktıkları o gün kaybettiğimizi anlamıştım” demişti…

Bu hikayeyi öğrendiğimde, Yeni Yön’ü yeniden canlandırmaya karar verdim. Bunu yaparken hep o yayını yapan radyocu olmayı hayal ettim. Düşünce ufkumuzun barbarlığın kuşatması altında bulunduğu şu günlerde Shostakovich’in notalarını, yıkıntıların arasından yükselen umudun notalarını, besteleyemem elbette. O notaları çalacak yeteneğim de yok. Ama o notaların tınısını kulaklarınıza taşıyabilir, sağda solda tutunmaya çalışan direniş ateşinin ısısını getiremesem de yüreklerinize ışığını gösterebilirim diye düşündüm…

Her türlü düşünceyi kurutmak için yeşeren her şeyin köküne kezzap dökmeye kararlı bu IŞİD kafasının çölleştirdiği bu coğrafyaya baharı yeniden getirmek gibi bir hayalim olmadı. Şubat soğuklarının en keskin estiği şu günlerde, baharın müjdecisi bir kardelen, bir umut çiçeği olma çabasında da değilim…

Benim idealim, çölde bir kaktüs olmak. Yakından bakıldığında dikenli belki, ama çevremdeki her şeyi kurutan yangın sıcaklarına karşı kaktüs kadar olsun dik duran, çatlak ve kurak toprak rengine karşı, “inat yeşili” olmak gibi bir çaba bu…

Ve fakat…

Bu inadı, bu yeşili, bu inat yeşilini, canlı tutmak için yaptığım yardım çağrısına gelen mesajlar, en çok da şu mesaj vurdu beni: “Maddi olarak her şeyimizi kaybettik bir sizler kaldınız. Mürekkebiniz hiç bitmesin inşallah.”

Uykumu kaçıran, yükü ağır mesaj bu…

Şimdiye kadar hep açık konuştum yine açık konuşayım. Benden 7. Senfoninin bestecisi Shostakovich çıkmaz. O besteleri ölümsüzleştiren müzisyenlerden biri de olamam. Tek yaptığım, o muhteşem beste gibi düşünce kırıntılarını ölüm kokan düşünce dünyamızın harabeleri arasından umuda yaymaya çalışmak…

Sakın yanlış anlamayın, ben çölde bir kaktüs, bir inat yeşili olmak iddiasındayım. Aldanmayın koca gövdeme, gölgem yoktur sığınacak. Bakmayın dik durduğuma, korkudan dikenler açarım ben. Kökümü kesseniz bir damla su çıkmaz bedenimden. Umutsa da öyle bir umut işte…

Destekleriniz için çok teşekkürler ama ne olur beni yanlış tanımayın. Ben tek başıma biriyim, ne Cemaat ferdiyim, ne organik bir bağım ne de gönül ilişkim var. Tüm yaptığım, her şeye rağmen, çevremden bildiğim tanıdığım, gariban Anadolu insanının okumasına yardım etmiş bu insanlara yapılan bu zulmün haksızlık olduğunu söyleme cesareti…

Kafamı karanlık kurgulara gömüp, gördüklerimi gizlememe vicdanım izin vermiyor. Kimseye gönül borcum da diyet borcum da yok vicdanımdan başka. Hepsi bu yani…

Yeni Yön’e destek verirken şunu açık olarak bilmenizi isterim: Yeni Yön tek başına bir kaktüs, bir inat yeşili bekli ama dikenli işte. Sığınılmaz gölgesine. Çölde yaşama inadını bir sonraki vadiye taşıma azminde bir inat yeşili o…

Ona göre davranın, destekleyecekseniz ona göre destekleyin…

EMRE USLU

 

O senfoni: