PKK lideri Abdullah Öcalan ile PKK’nın arasındaki bağ bir süreden beri koparıldı. Sanırım PKK barış için ciddi adımlar atıp unsurlarını sınır dışına çekene kadar da bu bağ yeniden kurulmayacak. Belki de hiç kurulmayacak. PKK-MİT görüşmelerinde esas konulardan biri barışa zemin hazırlamak için PKK’nın sınır dışına çekilmesi konuşuluyordu. Öcalan ve PKK tarafı devletin önerdiği “barışa zemin oluşturmak, samimiyetinizi göstermek için PKK unsurlarını sınır dışına çekin” uyarısına karşı kendi önerileriyle cevap vermişti. PKK unsurlarını sınır dışına çekmek yerine, barış konusunda samimi olduğunu göstermek için, bir grup militanın silahını bırakıp ülkeye dönmesini sağladı. Habur süreci böyle başlamıştı. Böylece PKK barış konusunda samimi olduğunu gösterdiğini düşünüyordu.
Bu noktada hem Habur sürecinin yıkılması hem de Silvan süreciyle Öcalan’a rağmen PKK içindeki şahin unsurların savaşı yeniden başlatması PKK’nın bir bütün olmadığını Öcalan’ın PKK’nın tartışmasız lideri olmadığını gösterdi. Öcalan isminin bir sembol olarak kitlelerin üzerinde etkili bir isim olduğunu, ancak Öcalan’ın sözünün PKK üstünde kesin bir etkiye sahip olmadığı Silvan saldırısından sonra anlaşıldı. Böylece devletin Silvan saldırısına kadar yaptığı Öcalan hesabının yanlış olduğu ortaya çıktı. Öcalan’ın PKK’nın lideri değil sözcüsü olduğunu devlet ancak Silvan sürecinden sonra anlayabildi. Öcalan’ın emri gibi görünen PKK operasyonlarının aslında bir komite tarafından alınan ancak Öcalan’a söyletilen ortak akıl ürünü bir stratejinin ifadesi olduğunu devlet ancak Silvan saldırısından sonra anladı. Bu nedenle de devlet Öcalan yerine KCK yapılanmasına odaklanmaya başladı. Zira Öcalan’a atfedilen liderlik imajının sadece bir imaj olduğunu ve büyük PKK organizasyonu aslında KCK yapılanması üstünde kurulu bir komite tarafından yürütüldüğünü Öcalan’ın da bu komitenin sözcüsünden ibaret olduğunu yeni anlayabildi.
KCK networkunun Öcalan’ı sadece bir sözcü olarak kullandığı Öcalan’ın “her iki taraf da beni kullanıyor” açıklamasında da net olarak ortaya çıkıyor. KCK Öcalan ismi üzerinden yaratılan mağduriyet algısının toplumsal karşılığı üzerinden siyaset yapıyor. Oluşturduğu “Önderlik” kavramı ile Öcalan’a onursal bir paye veriyor ancak daha çok onun isminin kitle üzerindeki etkisini siyasi mobilizasyon aracı olarak kullanıyor.
Bu nedenle devlet artık Öcalan ile görüşmenin bir mantığı olmadığını anlamış durumda. PKK her ne kadar Öcalan’ı işaret edip onun barış getirebileceğini söylese de barış görüşmeleri yapılabilecekse bile, bunun kararını Öcalan’ın veremeyeceği, KCK Yürütme Konseyi’nin esas aktör olduğu anlaşıldı.
Öcalan’ın aile yakınlarıyla görüşmeyi reddetmesi biraz da bu çerçeveden okunmalı diye düşünüyorum. Öcalan KCK Yürütme Konseyi’nden gelen bir ışık bir bilgi olmadan konuşunca açığa düşeceğini, böylece “varsayılan” liderlik imajının Silvan saldırısından sonra bir kez daha sarsılabileceğini düşündüğü için açıklama yapmadı. Sanırım bu süreç bundan sonra böyle devam ederse Öcalan’dan yeni açıklamalar beklemek yanlış olur. Zira sözcü sadece eline tutuşturulan bilgiler çerçevesinde konuşabilir ve Öcalan’ın eline tutuşturulmuş bilgiler olmadığından bundan sonra konuşsa bile örgütü ile ters düşebilecek açıklamalar yapması büyük olasılık.
Peki, Öcalansız PKK ne yapar?
Öcalan PKK’nın operasyonel aklını belirlemede hiç bir rol oynamadığından dolayı PKK’nın bundan sonra belirleyeceği operasyon stratejisi açısından Öcalan’ın yokluğunun hiçbir hükmü yoktur. PKK Öcalansız da yoluna devam eder tıpkı son on yıldır devam ettiği gibi.
Ancak Öcalan üzerinden kurulmuş “önderlik” algısı ve bunun üzerinden oluşturulan mobilizasyon süreci kesintiye uğrayacaktır. Zaten son aylarda PKK çevresinin olanca çabasına rağmen sokakları hareketlendirememesi de bun sürecin ipuçlarını gösteriyor. Eğer süreç böyle devam edersek birkaç yıl sonra Öcalan hatırlanmaz bir lidere dönüşecek, kimse 15 Şubat’ı da doğum gününü de kutlamayacaktır. Öcalan da yakında bunun farkına vardığından kendini unutturmamak için en kısa görüşmeyi bile fırsata dönüştürüp, altı ayda bir bile olsa, mesajlarını vermeye başlayacaktır.
Bu süreçte 2006 yılından başlayıp Silvan saldırısına kadar yürütülen barış süreci de yeni aktörlerle yeniden kuruluncaya kadar askıya alınacaktır. Öcalan üzerinden inşa edilen barış süreci artık yeniden inşa edilemez. Bunun için Öcalan’ın liderliğini ispatlaması lazım ama PKK artık tek adamın yönetmediği, yönetemeyeceği bir örgüt olduğundan Öcalan’ın bu anlamda çok şansı da yok.
Öcalansız PKK şiddeti daha çok arttırır mı?
PKK’nın şiddeti arttırma ya da azaltma tercihi Öcalan ile doğrudan ilgili değil. Bu PKK’nın kapasitesi, stratejik aklı, ulusal ve uluslararası ortam, ve devletin karşı koyma kapasitesi ile ilgili. Bu açılardan bakıldığındaPKK’nın çok istemesine rağmen önümüzdeki dönemde şiddeti tavan yaptırma olasılığı düşük. PKK bunu isteyecektir, baharda saldırıya geçecektir, ancak özellikle KCK yapılanmasına yönelik operasyonlar ve PKK’nın bölge liderlerine yönelik operasyonlar devam ederse PKK bunu gerçekleştirmede zorlanacaktır. Yine de özellikle Suriye- İran- Türkiye denklemindeki belirsizlikler dengeleri her an değiştirebilir. Suriye’yi kaybeden İran ve PKK ortak hareket edip şehirlerde bombalar ve intihar saldırılarıyla şiddeti tırmandırabilir.
Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…
Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.
Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...