AK Parti’nin geçen on yılık başarısının en önemli sırrı algı yönetimini kusursuz yapması. Bu süre içerisinde toplumun algılarını öylesine güzel yönetti ki hem kendi tabanını dönüştürmeyi başardı, hem de ülkede oluşabilecek toplumsal muhalefetin önünü kesmiş oldu.
AK Parti algı yönetimi konusunda sanırım bir stratejik akla göre hareket ediyor. Yaptıkları her şeyi planlı yapıyor, her lafı planlı konuşuyor, her adımı planlı atıyor ve her süreci planlı yürütüyor. •Bu sürecin yönetimine ilişkin en güzel örnek yüzde 50 psikolojik sınırı algısını yerleştirip yönetmek. Herhangi bir anket şirketi AK Parti oylarını yüzde 50’nin altında gösterdiği anda bir AK Parti yetkilisi çıkıp bir başka anket sonucu açıklayarak “acaba AK Parti yüzde 50’nin altına mı düşüyor” algısının tabana yayılmasını önlüyor. Yine bu kapsamda alternatif oluşturabilecek Numan Kurtulmuş gibi kişileri transfer ederek algı yönetimi noktasında gerçekten pürüzsüz bir övgüyü hak ettiklerini kayda geçirmem gerekiyor.•
Algı yönetimi konusunda bu kadar başarılı olan AK Parti’nin Kürt sorununun çözümü konusunda aynı başarıyı göster(e)mediğini de kayda geçirmem gerekiyor. Türkiye genelinde algı yönetimini bu kadar kusursuz yapan bir partinin Kürt sorunu konusunda özellikle PKK’nın ekmeğine yağ sürecek birtakım işler yapıp “PKK vurdukça kazanıyor” algısını oluşturmadaki başarısızlığını doğrusu ben AK Parti’nin aklıyla bağdaştıramıyorum.
Bu büyük tezat ancak bilinçli yapılır gibi de düşündüğüm oluyor. Aslında AK Parti PKK ile anlaştı ve “sözde mücadeleci özde müzakereci” bir tutumla Türk tarafına yönelik bir algı inşası mı yapıyor diye de düşündüğüm oluyor. Zira bir yanda sözüne en güvenilir bir siyaset adamı Başbakan Erdoğan çıkıp “APO’yu asarım” diye nutuk atarken, perde arkasında müsteşarını Öcalan’la görüşmeye gönderiyorsa, Oslo’ya taviz vermeye gönderiyorsa o zaman aslında Başbakan bu mücadeleci çıkışlarıyla Türk milliyetçilerinin algılarını maniple ederken Kürt milliyetçileri ile pazarlık mı yapıyor, diye sormadan edemiyor insan.
En son açlık grevlerinde de durum aynısı olmadı mı? Erdoğan Almanya’da “öyle bir oruç eylemi yok” dedi “halk idamı istiyor” dedi ama KCK sanıklarını salacak dördüncü paketin çıkacağının da sinyalini verdi. Yani Türklere vurucu Kürtlere verici bir siyaset anlayışında algı yönetimi nerede? Bütün bu süreçlerden hep PKK kazançlı çıkmıyor mu? AK Parti’nin amacı Kürtlerin haklarını teslim etmek mi yoksa gerçekten de Oslo’da uzlaşıldığı gibi KCK’yı bölgede büyütüp, psikolojik üstünlüğünü temin edip bölgeyi KCK’ya bırakmak mı?
Eğer AK Parti’nin politikası Kürtlerin haklarını vermek ise, ki bunu sonuna kadar destekliyorum, o hâlde neden PKK ile pazarlık yapıyor, neden bir takvim açıklayıp bunu bir takvime bağlayarak vereceğini açıklamıyor da her PKK eyleminden sonra bir kısmını verip PKK’ya pirim kazandırıyor?
En son anadilde savunma hakkını örnek alalım. 30 eylüldeki AK Parti’nin 2023 vizyon belgesinde bu hakkın tanınacağı açıklanmıştı. Peki, ne oldu? PKK’lılar açlık grevine gitti. Başbakan çok sert açıklamalar yaptı. PKK’yı ve Öcalan’a idamı gündeme getirdi. Sonra dün bakanlar kurulu kararı ile anadilde Savunma hakkı apar topar gündeme getirildi ve bütün krediler PKK’ya aktarıldı. Bunun amacı nedir? Algı yönetiminde bu kadar başarılı bir parti bu işi bilinçli yapmıyorsa, bu yöntemin PKK’nın işine yaratığını, PKK’yı büyüttüğünü görmüyor mu?
Aynı şeyi anadilde eğitim için de söyleyebiliriz. Bunu sağlamak için bir takvim açıklayıp, bir pilot proje başlatmak için yeni bir PKK eylemi mi bekliyor AKP?
Bu süreç yeni de değil. Geçen seçimlerden bu yana devam eden bir süreç. AK Parti bölgede kaybedeceğini bile bile hem yerel seçimlerde hem de genel seçimlerde bölgede zayıf adaylar çıkardı. Bu yöntemin bölgeyi BDP’ye terketmek olduğunu sağır sultan bile biliyordu. AK Parti bunu neden yaptı o hâlde?
Aynı şeyi Büyükşehir Belediyeleri Yasası’nda da yapıyor. Yeni yasa ile Mardin ve Van bir daha geri kazanılamayacak şekilde BDP’ye terk ediliyor. Bundan sonra haritaya baktığımızda bölgede AK Parti’nin kazandığı adacıklar olmayacak. Tamamen BDP’ye terk edilmiş olacak. Bu da insanların zihinlerinde algısal bölünmeyi daha da netleştirecek. Peki, AK Parti bu algı yanlışını neden yapıyor?
İnsanın söylemeye dili varmıyor ama Cemil Bayık 4. Stratejik Mücadele Dönemi’ni anlatırken amaçlarının “bölgeden AKP’nin silinmesi” olduğunu belirtip “böylece devlet bizimle masaya bizim istediğimiz şartlarda oturacak” demişti.
AKP Parti Kütlerin haklarını bir bütün olarak, PKK eylemlerinden bağımsız olarak bir takvime bağlayıp deklere etmek yerine PKK eylemlerinden sonra veriyor. Hâliyle PKK bölgede psikolojik üstünlük elde ediyor kendi tabanında da “vurdukça alıyoruz” algısı ile daha net dayanışma sağlıyor. Bu da PKK’nın daha da güçlenmesine yol açıyor. Bu yapılanlara bütüncül pencereden bakınca Cemil Bayık’ın argümanlarının haklı çıktığı görünüyor. Maalesef en azından bölgedeki algı bakımından PKK kazanıyor Türkiye kaybediyor. Buna da AK Partinin bu tuhaf politikaları etken oluyor.
Soru şu: bölgede psikolojik üstünlüğünü kabul ettirmiş, açlık grevleriyle iktidarın bileğini bükmüş, devleti Öcalan’ın ailesine yalvartıp Öcalan’dan yardım dileyen pozisyonuna düşürmüş, Suriye’de fiili bir devlet kurmuş bir PKK, açılımın başladığı 2009 öncesinden daha mı güçlü daha mı zayıf görünüyor? Açılımın amacı PKK’yı zayıflatmak terör sorununu çözmek değil miydi? Bu açılım yöntemi PKK’yı güçlendirdi mi zayıflattı mı? Daha da önemlisi AK Parti ne yapmaya çalışıyor; amaç Kürt haklarını vermek mi PKK’yı güçlendirmek mi? Bu bir akıl tutulması mı bir planın parçası mı? Plansa kimin planı?
[email protected]
Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.
Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...