Bir önceki yazımda CHP’nin 1950’den itibaren aldığı oy oranlarını vermiş ve bu oranlar üzerinden değerlendirmelerde bulunmuştum. Son 3 seçimin oy oranları ise yüzde 25’lik bir tıkanma ile karşı karşıya.
Deniz Baykal döneminde bunu aşabilmek için Tony Blair’in İngiltere’de seslendirmeye başladığı “Yeni Sol” kavramı üzerinden bir açılım denendi. Baykal, bu arayışta Anadolu solu üzerinde vurgular yaptı. Türk Solu’nun kaynaklarını Kemal Tahirvari bir eğilimle Osmanlı’ya dayandırmaya çalıştı. Buna İdris Küçükömer’in yaklaşımlarını da eklemleyebiliriz. Yani bir zamanlar Türkiye’de kökleri Şeyh Bedrettin’e dayandırılan milli sol söylemi, sağ seçmenin önüne alternatif olarak getirildi. Hatırladığım kadarı ile de Ali Bulaç örneğinde olduğu üzere, sağ İslamcı entelektüellerden de destek gördü. Hatta Ricky Martinli kurultay müziği ile de vizyoner hale getirilmeye çalışıldı.
CHP’nin bu denemesi 25’lerde kilitlenmekte olan oy oranına sağ seçmenden destek alarak bir nevi çıkış bulma gayreti idi.
Ama olmadı ve kanaatimce de olması çok zor bir süreç.
Şu nedenle;
Türkiye sağı, Batı sağının kimlik vasıflarını taşımıyor. Yani bizim sağ seçmenimiz sermaye mantalitesi üzerinden kendini tanımlayan seçmen kitlesi değil. En uç noktada muhafazakârlığı ile Batı sağına yakın gösterilebilir.
Bizdeki sağın bariz vasıfları var. Tercilerini o vasıfları üzerinden yapıyor; “milliyetçilik ve İslamcılık”. Sağın milliyetçilik ayağı dahi Batı nasyonalizmi ile bire bir uyumlu değil. Batıdaki nasyonalizmin temelinde bile bir çeşit burjuva sermaye rekabetini görürsünüz. Yabancı düşmanlığı bile aslında onunla bağlantılı bir durum. Mesela Batıda göçmenlerin Batılıların iş alanlarını tehdit edici boyutu olmasa yabancı düşmanlığının çok da gündeme geleceğini düşünmüyorum. Hitler’i hatırlayın. Kavgam kitabında Yahudi eleştirisini sermaye üzerine konumlandırıyor.
Türk milliyetçiliği ise köken itibariyle Rus tepkiselliği, ardından Sovyet Komünizmi karşısında bir bloklaşma olarak ortaya çıkmıştır. Ahmet Arvasi’nin Türk-İslam sentezciliği ile de muhafazakâr İslamcı bir renk altında devam etmiştir.
CHP ise gerek İslamcılık gerekse de Türk milliyetçiliği açısından bu kesimler ile barışık değil. Sağ seçmenin İslamcı kanadı Halk Partisi denilince İskilipli Atıf Hocaları, Süleyman Hilmi Tunahan’ın trende gizli gizli okuttuğu Kur’an derslerini, Bediüzzaman’ın sürgünlerini ve mahkemelerini, Mehmet Akif’in gurbet yıllarını, ezanın Türkçeleştirilmesini, Ahmet Kabaklı’nın Temellerin Duruşması, hatta hatta Kazım Karabekir’in yakılmış İstiklal Harbimizin Esasları kitaplarını hatırlıyor. Bütün bunlardan CHP’yi sorumlu tutuyor. Yine o seçmen 27 Mayıs 1960 Darbesi ve sonuçları gibi bir faciada baş aktör olarak CHP’yi görüyor.
Ve yine o seçmenin bilinçaltında anti-CHP’li olmasını tetikleyen semboller var. Yıkık cami, yasaklanmış başörtüsü, Türkçe ezan gibi.
Türk milliyetçileri için ise Halk Partisi, 70’li yılların sol hareketlerinin yuvalandığı siyasi bir örgütlenme. Mesela; Komünist, Moskovacı, enternasyonal, Nazım Hikmet, Deniz Gezmiş.
Bütün bunları birleştirdiğinizde CHP’nin sağ seçmenden beklediği oyu alması kısa ve orta vadede çok zor. Son iki seçimde en akla yatkın ve değerli vaatlerde bulunsa da yine 25’lerde kalması bunun en net göstergesi.
Peki, öyleyse CHP ne yapmalı?
Devam edeceğim…