Bu yazının yarısında iken Ankara’da Askerlerimize yönelik terör saldırısı haberi geldi. Öncelikle tüm şehitlerimize Allah rahmet etsin, ailelerine sabır versin. Ayrıca yaralı askerlerimize ve vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum. Terörün, teröristin, destekçisinin ve müsebbibi olan herkesin cehennemin en derin çukurlarına gitmesini temenni ediyorum.
Havuz medyasının Suriye savaşı çığırtkanlıkları dün Bileşmiş Milletlerin 5 daimi 10 geçici üyesinin tamamının oyları ile son buldu. Özellikle AKP’nin iyi ilişkiler içinde olduğunu sandığımız Malezya ve Ukrayna’nın bile Türkiye aleyhine oy vermesi hükümet kanadının değerli yalnızlığına kanıt olmuştur.
Birleşmiş Milletlerin bu kararı tüm havuz medyasını susturduğu gibi AKP’li bakanlar da hep birlikte ağız değiştirmelerine sebep oldu. Vururuz ya da Suriye’ye gireriz açıklamalarının yerine böyle bir planımız yok demeye başladılar. Özellikle havuz yazarları daha öncede birkaç kez yine böyle çığırtkanlık yapmışlardı ama her defasında yaşanan olaylardan sonra yüzsüzce sessizliğe gömüldüler.
Erdoğan başta olmak üzere havuz yazarlarının büyük kısmı ne hikmetse Suriye’ye girmeye çok istekliler. Sebebini açıklamak yerine Halep’e, Şam’a plaka numarası vermeyi tercih ediyorlar. Havuz yazarlarından biraz daha mantıklı olanları ise Suriye’nin kuzeyine bir PKK devletinin kurulmasına karşı olduklarını söylüyorlar. PYD’ye son zamanlarda neden terörist dediklerini bu bahane ile daha iyi anlıyoruz. Düne kadar Ankara’da ağırladıkları Salih Müslim’e ki hala daha Türkiye’ye ait kırmızı pasaportla dolaştığı söylentileri var. Haklı olarak ‘Madem teröristti o halde neden görüştünüz’ sorusunu soruyoruz.
TSK’nın Azez ve çevresini top atışına tutmasının en büyük sebebi olarak Halep hattı koridorunun kesilmesini engellemek olduğunu söylüyorlar. Bir diğer teori ise Afrin ve Kobani kantonlarının birleşmesini engellemek ve arada bir koridor açarak PYD’nin toprak kazanmasına mani olmak olduğunu belirtiyorlar.
O halde şu soruyu sormamız gerekiyor. Madem Koridor açmak önemliydi ve PYD’nin Fırat’ın batısına geçmesi kırmızı çizgimizdi o halde neden o koridoru korumadık ve Süleyman Şah Türbesini taşıdık?
Muhtemelen cevapsız kalacak bir soru.
Daha önce de yazmıştım TSK bugünkü şartlar altında asla Suriye’ye girmez. Hükümet kanadı Suriye’ye girme konusunda çok istekli olmasına rağmen ipler hiçbir zaman ellerinde olmadı. TSK ısrarla “Birleşmiş Milletler kararı olmadan Suriye’ye girmeyiz” diyor. Bu açıklamadan sonra ve evvelinde savaş çığırtkanlıklarının arttığı dönemlerde yaşanan bazı önemli gelişmeler ile hevesleri kursaklarında kaldı.
İlkini hatırlarsınız Süleyman Şah Türbesi düştü düşecek haberleri sabah akşam gündemde iken TSK bir gece yarısı operasyonu ile türbenin yerini değiştirdi. Hatta adım gibi eminim o olayı kahramanlık destanı gibi kutlayanlar Türbenin taşındığını sabah öğrenmişlerdir. IŞİD kuşatması altında Askerlerimizin mahsur kaldığını ve girmezsek toprağımızı kaybedeceğiz propagandaları bir anda unutulmuş ve Türbenin taşınması kahramanlık destanı haline gelmişti.
İkinci olay ise Bayır Bucak Türkmenleri hadisesi yine gündemi meşgul etmişti Havuz her zaman ki gibi sabah akşam Bayır Bucak Türkmenlerinin haberlerini geçiyor ve bir an önce müdahale edilmesi gerektiğini söylüyordu. Rus uçağının düşürülmesi ve ardından yaşanan gelişmeleri sanırım tekrar hatırlatmama gerek yok. Uçak düşürüldüğünde ‘Emri ben verdim’ ya da ‘ Yine olsa yine aynısını yaparız’ demeçlerinin sahiplerinin, Rusya krizinin başlaması ve yaşanan gelişmeler sonrasında neler söylediklerini biliyorsunuz.
Bu arada Bayır Bucak Türkmenleri geçtiğimiz Ocak ayı içerisinde çok ağır saldırıya uğradı ve tüm köylerini tek tek kaybettiler. Fakat daha önce Bayır Bucak kelimelerini ağızlarına sakız eden havuz yazarları bu saldırıların hiçbirini görmedi.
Son olarak Halep ve çevresi PYD ve Rejim tarafından kuşatıldıktan sonra Azez çevresine gelen PYD güçlerine topçu atışları yapıldı. PYD’nin ilerlemesine asla müsaade etmeyiz açıklamaları ve ardından gelen Birleşmiş Milletler kararı ile yapılan çarklar. Havuz yazarları bir kez daha sukut ederken bundan sonra Azez düşse veya Afrin ile Kobani birleşse bile görmeyeceklerdir.
Yukarıda ki yazının ortalarında iken Ankara’da Askerlerimize yapılan saldırı haberi geldi, görüntüler korkunçtu. Hemen arkasından ise her zaman olduğu gibi yayın yasağı kondu. Ankara’nın merkezinde üstelik en hassas bölgede böyle bir saldırıda ya istihbaratın büyük bir zafiyeti vardır ya da bizzat parmağı vardır. Ancak bazı havuz yazarlarının söylediği gibi PKK’lı teröristlerin olduğunu sanmıyorum. Elbette Terör uzmanı yazarlar ya da güvenlik uzmanları daha iyi bilirler ancak bu şekilde araç ile hareket halinde saldırıyı genelde Arap teröristleri yani IŞİD, El Kaide gibi terör örgütleri yaparlar.
Böyle bir saldırıda mesajın ise direk TSK’yı hedef aldığını düşünüyorum. Suriye’ye girme konusunda oldukça direnç gösteren TSK’nın hedef seçilmesi ise oldukça manidar. Pusluve karanlık günlerden geçiyoruz bu yüzden erken öngörüde bulunmak hata payını arttıracaktır. Ancak bundan sonra TSK’nın tavrının çok daha farklı olacağını tahmin ediyorum.
Ülkemizin geçirdiği şu zor günlerde Devletimizin, Askerimizin, Polisimizin ve her vatandaşımızın her türlü bela ve musibetlerden korunması için daha fazla dua etmeye ihtiyacımız var.