Daha önce birkaç vesileyle yazmıştım. Bir siyasetçi kendisine rehber olarak sadece istihbarat bilgilerini alır, kendini dış dünyaya kapatırsa o ülke kaostan çıkamaz. Polis akademisinde okuduğum yıllarda Siyasetçiler ile istihbaratçıların ilişkilerini araştırmış, araştırmalarımı amatör bir kitaba dönüştürmüştüm. Cevap aradığım soru şuydu: ülkeleri siyasi liderler mi istihbarat örgütleri mi yönetir?

Vardığım sonuç şuydu: genellikle gelişmekte olan ülkelerde asıl etkili güç istihbarat teşkilatlarıydı. Siyasetçileri yönlendiren onlardı.

Yıllar sonra bir siyaset bilimci olarak dönüp o araştırmaya analitik olarak baktığımda bir gerçeği fark ettim. Ağırlıkla istihbarat servislerinin yönlendirildiği ülkeler genellikle kaostan kurtulamamış. Siyasetçi istihbarat servisine ne kadar yakınlaşmışsa, ülke o kadar kaosa girmiş. Bu gelişmiş ülkelerde de gelişmekte olan ülkelerde de böyle olmuş. ABD’de Nixon, İran’da Şah, Türkiye’de Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller ve son yıllarda Tayyip Erdoğan, gibi örnekler bu paterni göstermek açısından güzel örnekler.

Neden siyasetçi istihbarat işine bulaştıkça ülke kaosa giriyor? Sorusunun farklı cevapları var ama şimdi konumuz bu değil.

Bu girişi Türkiye neden kaosa girdi sorusuna kestirme bir cevap vermek için yaptım, ki kaostan çıkışın yolunu da kısa yoldan tarif edebileyim. Hemen belirteyim, Türkiye’nin kaosa girmesinin nedeni Erdoğan’ın Hakan Fidan ile olan yakın ilişkisi değil. Hakan Fidan değil de başka bir istihbaratçı da olsaydı yanı sonuç çıkardı. Nitekim bu kaosun biraz da sebebi Erdoğan’ın Fidan’dan önce emniyet istihbaratçılarıyla çok fazla yakınlaşmasıdır.

O halde Türkiye kaostan çıkmak istiyorsa Erdoğan ve AKP MİT ve İstihbarat teşkilatlarıyla iş yapmayı bırakmalı. Dikkat ederseniz İstihbarat/MİT’in Bütçesi ne kadar artıyorsa ülkede kaos da o kadar artıyor. İstihbaratın bütçesi armasın diye demiyorum, gerekiyorsa tabi ki artsın, ancak siyasetçi karar mekanizmalarında, ve o kararların uygulanması süreçlerinde İstihbaratın bilgisini dinlemeli ama onunla iş tutmaya kalkmamalıdır. Çünkü istihbaratçıların kafaları faklı çalışır, öyle de çalışması gerekir, o kafaya uyup ülkeyi yönetmeye kalkarsanız ülke kaostan çıkamaz, sizin de çevrenizde tek dostunuz kalmaz.

Dikkat ederseniz Erdoğan’ın istihbarat yöntemleriyle çözmek istediği ne kadar sorun varsa, tüm kaosun kaynağı oralardan geliyor. Gerek Suriye krizi, Cemaat kavgası, İran’dan aşırılan paralar, Çözüm süreci, istihbaratın el attığı ne kadar sorun varsa hepsinin kaosa dönüşmesi tesadüf olamaz. Bu bir doğal sonuç, çünkü istihbarat servisleri kaotik düşünür o düşünce sistematiği içinde siz onların önerileriyle hareket etmeye çalışırsanız yolunuz kaostan başka bir yere çıkmaz…

Bakın Erdoğan’ın çevresinde tek dostunun kalmamasının nedeni, İstihbaratın getirdiği bilgilerle kuşkuya kapılıp çevresinden herkesi uzaklaştırmasıdır. Benzer bir şey Tansu Çiller’de de vardı, Mesut Yılmaz’da da…

Eğer siyaset yapıcılar bunu başarabilirse ülkedeki kaostan çıkmak için gereken %50’lik ilerlemeyi sağlamış sayılırız.

Ondan sonrası, politikalarla ilgili konular. Yine Türkiye’de kaosun kaynaklarından biri de dış politikayı, iç politika aracına dönüştürmemizdir. Özelikle iktidarlar, iç politikada belli bir hakimiyet alanına sahiptir. Dolayısıyla iç politik kavgaları istedikleri zaman çıkarıp, istedikleri zaman frene basabilirler. Ancak dış politikada temel aktörlere hükmünüz geçmediği için o parametreleri iç politikanın manivelasına dönüştürdüğünüz anda kontrolü kaybetme olasılığınız oldukça yüksektir. Bu nedenle eğer AKP ülkeyi kaostan çıkarmak istiyorsa, bir an önce dış politikayı iç politika aracı olarak tüketme huyundan vazgeçmelidir. Böylece biraz daha dinginleşiriz. Bataklığa saplanan Suriye politikası konusunda geri adım atmamız kolaylaşır. Mısır, İran, İsrail gibi dış politika konusunda daha kolay adımlar atabiliriz.

Kaosun bir kaynağı da Kürt sorunu. Maalesef artık Kürt sorunu ne silahla, ne de aydınların iddia ettiği gibi çözüm sürecini yeniden başlatarak çözülemez. Çünkü Kürt sorununun dinamiklerini ne PKK ne Türkiye, ne PYD ne de dünyada başka bir güç kontrol edemiyor. Bu sorunu şu adan çözmeye değil yönetmeye odaklanmalıyız ve uygun zamanda uygun hareket tarzı belirlemeliyiz.

Peki Erdoğan bütün bu üç adımı atabilir mi? Hiç sanmıyorum. İşte bu nedenle Türkiye’de kaosun kaynağı Erdoğan ve AKP’dir onlar gitmeden kaos bitmez diyorum..

EMRE USLU

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...