Türkiye maalesef Erdoğan’ın kazdığı bir çukura düştü. Erdoğan’ın başkanlık uğruna yaptığı tüm atraksiyonlar demokratik standartlarda gerilere gimtemize, Kürt şehirlerinin harbeye dönmesine, basın kuruluşlarına yönelik polis baskınlarına, mal hürriyetinin yok olmasına neden oldu. Artık Türkiye’de Erdoğan’ın istemediği kimsenin ne mal ne de düşünce hürriyeti yok. Erdoğan istediğinin malına çöküyor istediğini var ediyor. Bir yanda Boydak Holding öbür yanda Cengiz. Daha fazla örneğe gerek yok. Sanırım Türkiye’nin düşdüğü bu çukuru “Erdoğan çukuru” diye kavramsallaştırmak yanlış olmaz.
Bu çukurdan nasıl çıkacağız?
Öncelikle şunu söyleyelim: Bu gidişten demokratik bir çıkış yoktur. Erdoğan buna izin vermez. Çünkü demokratik çıkış demek, Erdoğan ve çevresinin işlediği, Anayasa’yı ihlal suçları dahil bir çok suçun yargının gündemine gelmesidir. Sur’un yıkılmasından TÜRGEV’e “bağışlanan” gayrimenkullere kadar Erdoğan çeversinde kümelenen oligarkların yargılanması demektir. Bu nedenle o çevre Türkiye’ye asla ve kata demokratik bir çıkış yaşatmamak için elinden geleni yapacaktır.
Erdoğan ve çevresinin negatif tarafı şu: artık kurşunları bitti. Kendilerine destek vermeyen herkesi “Erdoğan çukuruna” doldurdular. Muhaliflerin safına geçmek isteyenleri de “Erdoğan çukuruna” doldurmakla tehdit ediyorlar.
Farkına varmadıkları şu: O çukur doldu. Bundan sonra o çukura atacağınız herkes sizinle aynı seviyede olacak. Daha önemlisi şu: O çukurdakilere el atacak ordan insanları yukarı doğru çekecek. İpek Medya’ya el konulduğunda duyulmayan gürültü Zaman’a el konulduğunda bunun için çıkıyor. İpek Medya’ya el konulurken “Erdoğan çukuruna” itilen gazetecilerin sesi daha kısık çıkıyordu çünkü onlar o çukurun son Yusuflarıydı. Aynı çukura yeni gazeteler ve gazetecileri atınca sesleri dünyada yankılandı çünkü artık çukur dolmuştu ve o gazeteciler çukrudan bağırmıyordu, dünya seslerini duydu….
İşte çıkış buradan olacak. Bundan sonra Erdoğan o çukura kimi atacara artık sesi daha gür çıkacak. Erdoğan’a kalırsa sıradaki gazetenin Cumhuriyet olduğu açıkça görülüyor ama inanın Erdoğan o çukura Cumhuriyet’i atamayacak.
Bundan sonra ne yapmalı?
Erdoğan kendini Alamut Kalesi gibi Ak Saray’ın yüksek güvenliki duvarlarının arkasına saklamış olabilir. İnsanların onu eleştirmeleri yasaklanmış olabilir. Bu her şeyi bitirmiyor. Bundan sonra yapılması gereken şu: Sara’ya dokunamıyorsan sakiye dokun..
Erdoğan’a dokunamıyorsan, Erdoğan’ın otoriterleşmesine yardımcı olan tetikçi takımına dokun.
Örneğin HSYK’nın icraatlarına odaklanmalı. HSYK’nın hukukun içini boşaltan, bir diktatörlük enstitüsü gibi çalışmaya başlayan uygulamaları herkese deşifre edilmeli. Beşikten mezara hemen herkes bu diktatörlük enstitüsü gibi çalışan, HSYK’da görev yapan hakim ve savcıların hukuksuzluklarını paylkaşmalı.
Sulh Ceza hakimliklerine odaklanmalı. Erdoğan’ın “proje mahkemesi” olarak faaliyet gösteren Sulh Ceza hakimliklerindeki hangi hakimin hangi hukuksuz kararı verdiği tek tek sosyal medyadan deşifre edilmeli. Madem onlar hukuku insanları Erdoğan çukuruna itmek için bir kılıç gibi kullanıyor, karşılarına gelen muhalifin kafasını uçurup gövdesini Erdoğan çukuruna yolluyor, o zaman bu hukuksuzluğu yapan hakimler ve savcılar tek tek deşifre edilerek tarihe mal edeilecek şekilde, kitaplara, belgesellere, haber portallarına, doktora tezlerine geçirilmeli. Ta ki gelecek nesiller Erdoğan celladına dönüşmüş o hakimler ve savcıları bilsin tanısın…
İnsanları Erdoğn çukuruna iten bir başka araç ise medya. Tıpkı 28 Şubat döneminde ortaya çıkan medya kronik siteleri gibi, medyayı çek eden web siteleri kurulmalı. Erdoğan’ın kurduğu otoriter yapıya hizmet etmek için hangi muhabir hangi haberi yazdı, hangi yazar hangi yazıyı yazdı bunları bir arada tutumalı. Havuz bu fikrime “insanları fişliyorlar” diye çarpıtmak isteyecektir. Hayır insanları fişlemek AKP’nin işi. Biz havuzcuları arşivlemeli ve afişe etmeliyiz. Belki bugün olmazsa yarın utanırlar…
Peki bunlar ne işe yarar?
İnsanları zaten dolan Erdoğan çukuruna iterken olanların birileri tarafından kayıt edildiğini bilirlerde Erdoğan’ın kurduğu yeni rejime hizmet etmekten çekinirler. Bir gün Nümberg Mahkemeleri kurulduğunda SS suybayları gibi Arjantin’e bile kaçsa inlerinden çıkarılıp mahkemelere getirileceklerini aynel yakin görmüş olurlar.
Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…
Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.
Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...