Ülke bir bölünmenin arefesinde.
Bu ülke hep, kendi içinde bölündü ve bu bölünen parçaların zayıflıklarıyla , birileri güçlendi ve bu ülkede at koşturdular hep.
Yıllarca ülke insanı, birbirine karşı kin ve husumet besleyen parçalar halinde birbirine kırdırıldı ve hep bu kırdırılmanın acısını , o birbirini yok etmeye çalışan kesimler ortak çektiler.
Yıllarca ülkede yaşayan insanlar olarak;
Alevi-Sünni
Sağ-Sol
Kürt-Türk
Kemalist- İrticacı
Laik-Antilaik vs. parçalara bölündük, ve hep birbirize kırıdırıldık.
Maraş’ta, Çorum’da,Sivas’ta, Başbağlar’da,Uludere’de, Dağlıca’da, Aktütünde, Reyhanlı’da, Suruç’ta, Ankara’da hep aynı senaryo ve hep aynı cinayetler işlendi. Bir taraf acı çekerken, bir tarafa “ohh olsun ” dedirtildi. Halbuki ölen hepimiz ve acıyı çeken bizim kendi insanımızdı.
Ama ben, bu ülkede en büyük bölücülüğün “başörtüsü” üzerinden yapıldığına inanıyorum ve iddia ediyorum. Özellikle ülke tarihinin son 20 yılında kullanılan en büyük bölücülük simgesi hep başörtüsü oldu, ve korkarım ki; şuan hem toprak, hemde gönüllerin bölünmesi konusunda da yine başörtüsü kullanılacak ve kullanılıyor.
Başörtüsüyle yapılan ayrımcılık ve bölücülük 3 şekilde yapıldı .
1-Kemalistler tarafından başörtüsü bölücülük için kullanıldı.
Yıllarca bu ülkede kızları okula göndermiyorlar diye eleştirilen ve hor görülen halk, ve özellikle muhafazakar kesim, kız çocuklarını okullara yollayıp, üniversiteye yollamaya başlayınca, Atatürk’ün isminin arkasına saklanıp, dine ve dindarlara karşı, en insanlık dışı ve demokratik olmayan yöntemlerle, bu kız çocuklarını okullara almamak adına başörtüsünü bir bahane olarak kullandılar.
Dini vecibesi yada siyasi sembol olarak kullanılıyor olması farketmez, kendisini öyle ifade eden ve öyle olmayı tercih eden bayanlar, üniversite kapılarında itildi kakıldı. Okullara alınmadı, derslerden zorla çıkarıldı, başları zorla açılmaya çalışıldı, ikna odalarında psikolojik işkencelere maruz kaldılar, eğitimlerine ara vermek yada son vermek zorunda bırakıldılar.
Başörtüsüyle mezun olan insanlara, devlet kurumlarında iş verilmedi. İnsanların,kılık ve kıyafeti bahane edilerek, mesleklerini kendi ülkelerinde yapmaları engellendi.
Sırf başörtüsü takıyor diye, yaşlı başlı anneler, oğullarının askeriyede yapılan yemin törenlerine alınmadı. Sırf başörtüsü taktıkları için, ikinci sınıf insan muamelesi yapıldı insanlara.
İşte Kemalistlerin, Atatürk isminin arkasına saklanarak yaptıkları bu utanmazca ve ahlaksıca zulüm ve hakaretler, müslüman olan halkta o kadar çok kin ve nefretin birikmesine sebebiyet verdi ki. Bu zulmü bitireceğine ve bu haksızlığı gidereceğine inandıkları bir kurtarıcı aradılar yıllarca.
İşte bu arayışın sonunda halkın önüne AKP çıkarıldı. Yıllarca ezilen ve hakları verilmeyen halk, yılların vermiş olduğu acılar ve haksızlıklara tepki ve haklarını alma adına, yani yeniden birinci sınıf vatandaş olduklarını kendilerine hissettirecek ve bunu yaşatacak olan AKP’ye dört elle sarıldı ve koşulsuz şartsız sonuna kadar destek verdi.
2-AKP tarafından başörtüsü bölücülük için kullanıldı.
İşte bu ezilen ve hor görülen ve özellikle başörtüsü konusunda bir hak mücadelesi veren insanlar, AKP’yi bir kurtarıcı ve ellerinden alınan haklarını geri alma adına bir umut olarak gördüler.
Kendilerini, toplumun her tabakasında itilmiş ve hor görülmüş olarak gören insanlar, AKP ile yeniden, toplumda birinci sınıf insan olmaya başladıklarını farkettiler.
Üniversite kapılarında, sırf başörtüsü taktıkları için horlanan ve okuma hakları ellerinden alınan insanlar, rahatça okula gitmeye başladırlar. İstedikleri gibi giyinip , istedikleri üniversiteye ve bölüme gidebilmenin güzelliğini gördüler.
Ve en son olarak, kamuda çalışanların başörtüsü takamamalarının önündeki engelde kaldırıldı ve insanların, istediği gibi giyinerek kendi mesleğini yapabilmeleri sağlandı.
İşte tüm bu güzellikleri yapan AKP, özgürlüğüne kavuşturduğu başörtüsünü, o da bölücülük adına kullanmaya başladı.
Düne kadar Kemalistlerin halkı bölme adına ve bir kısmını hor görme adına sembolleştirdiği başörtüsünü, AKP’de aynı şekilde, halkı bölme ve birbirine düşman etme adına hayasızca kullanmaya başladı.
Gezi olayları devam ederken, sırf halkı tahrik adına ve kendilerine halkın desteğini alabilme adına, başörtüsü; Kabataş’ta sidikli yalanlara kurban edildi.
Kabataş’ta hiç olmayan, ahlaksızlığın ve iğrençliğin zirvesindeki hayallerin ürünü olan bir senaryo kurgulandı ve bu meydanlarda kullanıldı.
Bunun yalan olduğu ortaya çıkmasına rağmen, utanmadan vede yüzleri kızarmadan, yalanı atanlar, servis edenler, röportaj diye, sonradan hayali olduğu anlaşılan haberleri yapanlar, bu yalanları meydanlarda, insanları birbirine düşman etme ve kendi saflarını sıkılaştırma adına kullananlar devam ettirdi. Halkın arasında koca duvarlar örme ve birbirine kin ve nefretle bakmaları adına başörtüsü yine kullanıldı.
Dünün özgürlük sembolü olan başörtüsü, ve özgürlükleri adına onurlu bir duruş sergileyen başörtülüleri, iğrenç hayaller ve yalanlara kurban edildi. Toplumun nezdinde varolan saygınlığına, büyük bir darbe vuruldu, Kabataş yalanı ve o yalanla kendilerine rant sağlayan ve hakı bölenler tarafından.
3- Başörtüsü Cemaatler arasında bölücülük için kullanıldı.
Özellikle, 28 şubat döneminde başötüsü bahane edilerek zulüm gören insanlara, Fethullah Gülen Hocaefendinin “İman esasları yanında, tesettür furuattır.” söylemi AKP ve Erdoğan tarafından 17-25 aralık sonrasında çarpıtılarak, “başörtüsüne Fethullah Gülen teferruat dedi”, denilerek, büyük bir fitne ateşi yakılmış ve cemaatler arasında bölücülük yapılmıştır.
Fethullah Gülen, hiçbir yazısında, tesettürün farz olmadığını, Allah’ın bir emri olmadığını söylemiş değildir! Diğer yandan, “tesettür furuattır” cümlesi eksik aktarılmış bir cümledir, aslı şu şekildedir: “İman esasları yanında, tesettür furuattır.”
Fethullah Gülen, başörtüsünün İslam’ın furuata dair emirlerinden olduğunu söylemiş ve ülkede bir kavga sebebi yapılmaması gerektiğine dikkat çekmiş ve böylece, başını örtmekle, okumak veya resmi vazife yapmak arasında kalan hanımlar ve bu konuda söz sahibi alimler için karar ve değerlendirmelerinde önemli bir kıstas ortaya koymuştur.
Bilindiği gibi, İslam’ın bütün hükümleri usul ve furuat diye iki grupta mutala edilegelmiştir. Usul, kişinin İslam dairesinde olup olmadığının temel ölçüleri mesabesindeki imani esaslar için kullanılırken, furuat ise, diğer bütün sorumlulukları, emir ve yasakları içine alır. Ayrıca, tesettür, Kur’an’ın kesin bir emri olmakla birlikte, İslam’ın şartlarından da değildir. Fakat bu, hiçbir zaman bu hükmü küçümseme manasına gelmez. Sadece, Allah neye ne kadar değer vermiş ve neyi nereye koymuşsa, ona o kadar değer vermek ve oraya koymak gerektiği konusunda bizi dikkatli olmaya çağırır. Aksi halde ölçüler kaybolur ve maalesef bilhassa son asırlarda İslam dünyası olarak çok zaman maruz kaldığımız üzere, “Belki bir şey kazanırız; ama bizden pek çok şey gider.”
Fethullah Gülen’in, “Okumak veya görev yapmak için kızlar başını açabilir veya açamaz” gibi bir görüş veya fetvası da hiçbir zaman kendisinden sadır olmamıştır. Bu olmadığı gibi, öyle fısıltı gazetelerinde veya bazı basın organlarında iddia edildiği üzere, güya kendisiyle irtibatlandırılan okullarda başların açılması gerektiğini de söylemiş değildir. Bu noktada o, meseleyi, yukarıda sözünü ettiğimiz ölçüler çerçevesinde vicdani kanaatlere, kişinin sorumluluk duygusuna ve Kur’an-i Kerim’de geçtiği üzere, Allah’ın şiarlarını on plana almaya dayalı kalplerin takvasına havale etmiştir.
13 yıllık iktidarları zamanında , Fethullah Gülen’e övgüler düzen ve hatta “bu hasret bitsin” deyip ülkeye davet eden Erdoğan, 17-25 aralıktan sonra, yıllar önce söylenen furuatı, teferruat dedi diyerek lanse etmesi ve bunu cemaatler arasında bir bölücülük ve kin vesilesi haline getirmesini ibretle izliyoruz.
Evet, dün Atatürk isminin arkasına saklanıp, başörtüsünü bahane ederek zülmedenler ve ülkeyi bölenler, bugün Erdoğan isminin arkasına saklanıp, başörtüsü ile halkın gözlerini kapatıyor ve halkı bölüyor ve zulmediyor.
Ülke bölünürken, insanlara zulmedilirken, ülkede insanlar yerlerinden yurtlarından olurken, halkın gözü ” ama başörtüsünü serbest bıraktı “ ile kapatılıyor, yada halk kendini bununla kandırıyor.
Ülke de, dün Kemalistler, bugün AKP, başörtüsünü kendilerine bir kalkan ve kılıf olarak kullanarak bölüyor, ve halka zülmetmenin bir aracı olarak kullanıyorlar.
AKP tarafından serbest bırakılan başörtüsü, halkın gözlerini ve vicdanlarını kapatma adına kullanılıyor.
Başörtüsüyle gözleri kapatılmış olan millet, bunca olan zulme ve bölünmeye seyirci kalıyor ve ses çıkarmıyor ne yazık ki.